Duyduğum ses gözlerimi açmama sebep oldu. Kafamı kaldırmadan bir süre göğü seyrettim. Gözlerimi usulca kapattım.
"Çimenlerin üstüne yatmak havalı değil."
"Dedi, çimenlerde yatan çocuk."
Sesim fazla boğuk çıkmıştı. Yeni uyanmış birinin sesi gibiydi.
"Çimenlere yattığımı nereden biliyorsun? Kafanı çevirip bakmadın bile!"
"Hissedebiliyorum."
Konuşmayı devam ettirmedi. Benim de konuşmaya niyetim yoktu.
Yüzüme değen soğuklukla gülümsedim. Gözlerimi usulca açtım. Gök, bulutlanmıştı. Alnıma düşen ıslaklık ise, sırrılsıklamlığın nişanıydı.
Bir vakit sonra alnımdaki ıslaklığı yüzümün türlü kısımlarında hissetmeye başladım. Hafif sarkan yanaklarımda, kavisli burnumda, altında oldukça küçük bir ben bulunan dudağımda...
"Burada böylece yatmaya devam mı edeceğiz?"
"Kapılar, açık. İstediğinden çıkabilirsin."
"Sırılsıklam oluyoruz."
"Şikayet etmeye devam mı edeceksin? Yoksa yağmurun keyfini mi çıkaracaksın?"
Bir poflama duydum. Sıkılıyorsa gidebilirdi? Kim tutuyordu onu?
"Böyle ıslanmak hiç havalı değil!"
"Bana şunu söylemeyi kes! Havalı olsun diye bir şeyler yapmıyorum!"
"Ancak o gariplikleri yapıyorsun! Durup duruken insanlara dik dik bakıyorsun! İnsanları durdurup şiir okuyorsun! İstediğin her yere yatıyorsun! Banka, asfalta, çimenlere. Yağmurda sırılsıklam oluyorsun!"
Ayağa kalkmış, sert ve hızlı konuşuyordu. Parmaklarıyla da maddelerini sayıyordu.
"Yalnız..." Konuşmasını bölüp parmağımı kaldırdım.
"Sırılsıklam değil, sırrılsıklam."
Kafasını "bu laf anlamaz" dercesine salladı. Biraz evvel kafasını koyduğu çantasını alıp yanımdan uzaklaştı. Gözlerimi kapadım. Gördüğüm son şeyler, neden gitmeler oluyordu?