Yola uzattığım bacaklarımı çekip Ona gönderdim: Sence şimdi bir arabanın geçmesinin ve bacaklarımı ezmesinin oranı kaçtır?
Telefonu yanıma bırakıp gözlerimi kapamamın üzerinden on saniye geçmeden dönmüştü. Başkası olamaz mıydı? Mesela Vodafone! Kesinlikle olamazdı, zira ona ait bildirimi duydu bu kulaklar.
Telefonumu bıraktığım yerden aldım. Gözlerimi açıp mesajını okudum.
"Bulunduğun yere göre değişir. Kapalı bir asfaltta olmadığını nereden bileyim?"
Tabii ki, kapalı bir asfaltta değildim. Az araba geçiyor olabilirdi. Ancak kapalılık ile az araba geçmesi kesinlikle farklı.
"Acaba nereden bilebilirsin?"
Telefonumu tekrar yanıma koyup gözlerimi kapattım. Ve aradan saniyeler geçti. Dönmedi. Alarm sesim kulağımı doldururken gözlerimi açtım. Eve gitme vaktimdi. Annem hareketlerim konusunda endişeliyken onu daha da telaşlandırmak istemezdim.
Evimizin iki yan sokağına girdiğimde yerdeki bir şeyin yattığını fark ettim. Sarhoş olamazdı, hava hâlâ aydınlıktı. Ayrıca burası tekin bir mahalleydi. Yoksa bir köpeğe araba mı çarpmıştı? Bu düşünceyle hızlı adımlarla ilerledim. Ben yaklaştıkça yerdeki şeyin boyutu bir köpeğin boyutunu aşıyordu. Sonunda başında dikildiğimde gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Usulca sağına yattım.
"Annemin bugün günü vardı. Evde hamur işi olduğunu düşünüyorum."
"Bu yüzden mi gitmiyorsun?"
"Hayır, bu yüzden seninle gitmek istiyorum. Uzun zamandır seni görmedi ve eminim özlemiştir."
Ayağa kalkıp onun da kalkmasını bekledim. Israrla kalkmıyordu. Ayağımla ayağını dürttüm.
"Hadi." Ellerinden destek alarak kalktı. Yol boyunca konuşmadık. Zile basmamdan sekiz saniye içinde açılan kapının ardında, annemin bakışları beni yalayıp ona geçti. Gözleri yavaşça büyüdü, usulca doldu. Ve işte sarılmak için kalkan kollar. Annemin "neredesin, hayırsız, insan bir uğrar" gibi sözlerini arkamda bırakıp banyoya geçtim.
Ellerimi yıkayıp çıktığımda annemle mutfakta konuştuklarını fark ettim. Seslerini neden bu kadar kısıktı? Mutfağa girmemle birden sustular.
"Ben de ellerimi yıkayayım." Diyerek kalktı. Banyonun yerini tabii biliyordu. Yirmi üç senedir bu evde yaşıyorduk. Ve o, yirmi üç senedir bu evi biliyordu.
Sandalyede yerimi aldım. "Ne konuşuyordunuz?"
"Havadan sudan." Sesindeki hafif telaşı fazla eşelemedim. Şu an oldukça açtım. Masaya iki tabak bıraktı. Karşımın dolmasıyla çayına uzandığı gibi çayıma uzandım. Evet, o şiir biz onu bunlara konu edelim diye yazılmamıştı belki ancak, bu ana o kadar uyan mısra olsa da, bu da çok uyuyordu. Sesim çıkmasa da, zihnimde mısranın dönmesine engel olamadım.