2* Jenn Hale

22 3 0
                                    

-09.11.2015-_Soğuk bir kış gecesi_

Elleri önünde bağlı bekliyordu kaderin ilk darbesini. Sırtından mı vuracaktı, yoksa omzundan mı vuracaktı kader. Bilemezdi.

Ayakları birbirine bağlı, sırtı dik durdu öylece. Sandalyesi kırılıpta onu taşıyamayıncaya kadar durdu öylece.

Jenn üç çocuklu çekirdek ailesinin en büyük kızıydı. Ondan iki yaş küçük Jessica isimli bir kardeşi vardı, on beş yaşındaydı...

Bir de ikizi vardı Jan isminde. Yokluğunu en çok hissettiği zamanda bırakıp gitmişti bu iki kızı yalnız başına.

Aileleri bir kaç ay önce-Jenn artık saymaktan yorulmuştu- trajik bir araba kazasında ölmüştü. Okul çıkışı eve gitmemişti o gün, annesinin ona notlarını sormasından korkmuş, kendini ilk bulduğu sahile atmıştı. Babası da, annesi de onlarca kez aramıştı genç kızı ama hiçbir aramaya cevap vermemiş mesajları okumamıştı. Eve gitmeye karar verdiği zaman, hiç yoktan mesajları okuması gerektiğini düşünmüştü. Babasından gelen saçma mesajlara anlam verememişti önce ama sonra hastane koridorunda telefonu parçalanınca anlamıştı. Babasının neden özür dilediğini, ikizini götürdüğü için özür dilemişti babası, annesinin suçu olduğunu ama ikizlerden birinin cezayı ödemesi gerektiğini. O 'trajik' araba kazası hiçbir zaman kaza olmamıştı. Babası ne zaman ki onların öz çocuğu olmadığını öğrenmişti, o zamandan beri kin beslemişti hepsine. Jenn ise bunu babasına vermek istediği kan testlerinde öğrenmişti, asıl trajik son buydu işte. Yıllarca baba dediğin insanla kan grupların uyuşmuyor ve doktorlar sen aileni kaybederken onları kurtaramayacağını yüzüne adeta bağırıyor. Jenn babasını hep çok sevmişti. Hatta zaman zaman acaba biz evlatlıkmıyız diye düşünürdü. Ama bu düşünceyi aklına getiren şey annesine kanının hiç ısınmayışıydı. Bir yerden sonra haklı çıkmıştı işte.

Jessica demiştik...

Jessica ablasından başka kimseyle konuşmayan bir kız çocuğuydu. Ablasıyla konuşmaya da son zamanlarda başlamıştı zaten. Doktorlar normal demişti. Herkeste görülen bir psikolojik rahatsızlık. Kimse bilmiyordu ama Jenn doktorların bu 'psikolojik rahatsızlık' dedikleri şeyin Jess' in kendini öldürmeye çalışmasını açıklamadığını düşünüyordu. Hem de üç kere.

Bir kere boşalmış iki hap kutusu, o işe yaramayınca Jenn' i tam bir daha böyle bir şeye kalkışmayacağına ikna etmişken kesilen bilekler. Son seferinde ise kendini banyoya kilitlemiş, korkup vaz geçmemek için kucağına bulduğu tüm ağır şeyleri doldurmuş küvette kendini boğmaya çalışmıştı. Sonuncusu neredeyse işe yarıyordu, o yüzden Jenn her ne kadar iyileştiğini iddia etsede kardeşine bir daha güvenemeyecekti, onu yalnız bırakamayacaktı.

Takii bugüne kadar. Bugün Jessica Hale yalnızdı. Hem de bir aydır olduğu gibi. Çünkü ablası Jenn Hale nerede olduğunu, neden olduğunu bilmediği sebeplerden dolayı bağlıydı. Bu sefer mecazi değil...

İki haftadır pes ettiği şeyi tekrar denedi. Bu sefer son seferdi...

Bütün saniyeleri, dakikaları, saatleri hatta günleri saymıştı. Tahminen beş dakika sonra ona yemek getiren bir adam gelecekti, ellerini çözecekti kızın, ama ayaklarını çözdüğü sandalyeden duvara bağlı olan bir zincire bağlayacaktı. Anahtarı belindeki kemere asıp kıza bir kaşık verecekti bu kadar. Tepside işine yarayabilecek sadece su vardı. Kapıdan giren ışıkta belli olan gri su. O suyu sadece hafta bir şeffaf olarak getiriyorlardı. Öbürü zehirli miydi, yoksa sadece pis miydi Allah bilir. Ama bugün kızın içmesi için getirilecek olan gri suydu ve çok işine yarayacaktı.

Jenn' in tahmin ettiği sürede ağır demir kapıdan gıcırdama sesleri duyuldu. Korkunç gıçırtılar kızın titremesine sebep oluyordu. Küf kokusuna rağmen derin bir nefes çekti içine. Buna ihtiyacı olacaktı.

"Yemek zamanı küçük cadı!" Jenn gözlerini yumarak adamın gelmesini bekledi.

Doğru zamanı kolla.

Diye geçirdi içinden. Ayak sesleri yankılandı. Metalle buluşan soğuk zeminde yankılanan ses kapladı heryeri. Sonra bileklerine dolanan ipler hafifledi, şüphe çekmemeliydi. Ayakları çözüldü hemen ardından. Doğru zamanı kolla. Ağır zincirler kapınınkinden daha az ses çıkarıyordu ama oda rahatsızlık veriyordu. Ayakları çözüldükten sonra zaman kaybetmeden soğuk metali hissetti.

Bunu neden yaptıklarını düşünmeden duramıyordu kız. Bileğine zincir bağlıyorlardı madem, neden sonra tekrar halatlarla kaplanıyordu her yanı? Zincir daha sağlam olmaz mıydı? Yoksa halat daha mı fazla can yakardı?

Sırası değildi ama. Sonra diye geçirdi içinden. Şimdi doğru zamanı kolla.

Ayak bileğinden çekilen elle zincirin anahtarları herzamanki yerine yani adamın kemerine kavuşmuştu. Kız tepsiyi almak için arkasına dönen adamı izledi ve pozisyonunu değiştirerek zincirsiz olan ayağını önünde kırdı. Genç adam elinde ki tepsiyi bırakmadan zincir seslerinin neden olduğu gürültünün kaynağına döndü ve işte doğru zaman buydu. Jenn hızla ayağını adamın suratına geçirerek öne doğru yalpalamasını sağladı. Kızın üzerine doğru düşen genç tepsiyi bırakmış daha doğrusu düşürmüş, burnunu tutuyordu. Ama sonunda yere düştüğünde elini burnundan çekmek zorunda kalmış, soğuk zeminden destek almıştı. Kız ise yere düşen adamın boşluğundan yararlanarak arkasına geçti ve ayağına bağlı olan uzun zinciri boynuna doladı. Bir yandan zinciri sıkarken diğer yandan elini adamın kemerine atmış anahtarı arıyordu. Çok geçmeden birbirine çarpan anahtarların sesi duyulmuş, sersemleyen adam kızın boşluğundan yararlanamadan kız zinciri çözmüştü bacağından. Oğlana nefes alması için doğan fırsatta odayı öksürük sesleri kuşattı. Jenn zaman kaybetmemek için ve yakalanma riskini göze alamadığı için adam bayılana kadar ağır zinciri nereye denk geldiğini umursamadan savurdu. Sonunda ise başarılı oldu planı. Nefessiz kalan iri adam zincir darbelerine çok dayanamamıştı.

Kapıya doğru ilerledi Jenn. Çok ses çıkmıştı, yakalanmamalıydı! Elini saçlarından geçirerek araladığı demir kapının ardına baktı. İnanamıyordu kız karşısında ki manzaraya. Burası ormana açılan bir kulübeydi ve kesinlikle ıssız bir yerdi. Onca yemeğin nereden geldiğini hiç sormasa da olurdu herhalde. Kimin umrundaydı ki? Yakalanma şansı çok azdı neticede gerisini kim takardı? Hızla kendini ormanın içine attı, otoyolda yoktu, belki ormanın gerisinde bir yol bulurdu. Bu düşünceyle ne kadar olduğunu bilmediği bir süre nefes nefese kalana kadar koştu, sonrasında ise yürüdü. Ama umudunu çoktan kaybetmişti. Yinede durmadı, o sefil kulübeden yeterince uzaklaştığını düşünene kadar yetmezdi. Sonunda bir yarım saat daha yürüdükten sonra daha fazla dayanamadı ve uyumaya karar verdi. Bunun için çıkacak bir ağaç bulmalı, olurda uykuya dalarsa düşmeyeceği bir pozisyon bulmalıydı. O da çok uzun sürmedi. Dalları kalın, içinde oyuk bulunan ağaç tam tırmanmalıktı ve tepesinde ki sık dallar kızın düşmesini engelleyebilir gibi gözüküyordu. Etrafını kolaçan ederek ağaca tırmanmaya başladı. Eline kıymık batıyordu ve ilerledikçe tırmanmak güçleşiyordu. Ormanın içinde ismi yankılanmaya başlayınca kız az kalsın düşüyordu ama, son anda tutunarak kendini yukarı çekti ve kalın dala oturdu. Oğlanın kendisini bulup bulamayacağını merak edince kalbi tekledi. Göğüsü şişti ve içini bir huzursuzluk kapladı. Çünkü oğlanı ilerideki ağaçların arasından hayal meyal seçmişti. Üstelik sesi ondan önce geliyordu.

"Yakalanmasan iyi olur küçük cadı." diye bağırdığını duydu. "Yoksa patron matron dinlemem sana işkence ede ede bana yalvarmana sebep olurum. Öldürmem seni duydun mu?!" kız elini hızla ağzına kapattı. Yoksa dudaklarından bir çığlık kopardı. Oğlan kızı korkutmayı başarmıştı. Gerçi oğlan onu görse buraya çıkamayacak kadar kötü durumdaydı, öyle olmasa bile dallar bir yerden sonra oğlanı taşımazdı. Yine de sustu kız. Hiçbir şeyi göze alamazdı bu saatten sonra. Oğlanı o gün iki kere gördü. İlki ona tehtidler savurarak gelip geçmiş, ikincisinde ise kızı bulamamanın ezikliğiyle küfürler ederek gelip geçmişti.

Sabaha doğru uyanmıştı Jenn yattığı gibi. Sonra ise bir yardım bulabilme umuduyla ağaçtan inmiş, zigzaglar çizerek yürümüştü. Sonunda bir göl kenarına geldiğinde, karşı kıyıda bir ev vardı. Odundan yapılan ev fazlasıyla şirindi ve genç kız kimin olursa olsun o kapıyı çalmaya hazırdı.

*

SINIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin