Giriş

9 0 0
                                    

Hepinize merhabalar! Umarım yeni kitabımı beğenirsiniz. Giriş'i okuduktan sonra, fikirlerinizi söylerseniz sevinirim. Teşekkürler!

Buraya başladığınız tarihi yazabilirsiniz.

Keyifli Okumalar!

"Hop, hop! Durun bakalım Behiye Hanım. Siz neye dayanarak benim katil olduğumu söylüyorsunuz?"

Ahmet, konuşurken sinirle birden ayağa kalkmış, sonra hemen geri oturmuştu.

Stüdyoda 30 saniye kadar sessizlik hüküm sürdü. Herkes merakla Behiye'nin cevabı beklerken,nefesler tutulmuştu. Anlaşılan,  Ahmet'in katil olduğuna dair,Behiye'nin bir kanıtı yoktu. Şükran için bu büyük bir gelişmeydi. O,bu cinayet olayını araştırmaya başladığında, ölen kızın üvey annesi olan Behiye'yi şüpheliler arasına koymuştu. Nedeni,eğer üvey kızı ölürse, kocasının tüm mirası ona kalacaktı. Şu an ise, başkasını suçluyor oluşu şüphelerini artırıyordu. Fakat bir de Ahmet'in bir iftiraya böyle sinirlenmesi, onunda katil olabileceğini gösteriyordu.

Canlı yayında olduklarını hatırlayarak, "Behiye Hanım orada mısınız?" diye sordu.Cevap gelmeyince,"Sanırım,teknik bir arıza gerçekleşti." diyerek sözlerini devam ettirdi.

Yayının bitmesine birkaç dakika kalmıştı. Şükran kapanış sözlerini söyledi ve stüdyodan ayrıldı. Bir an önce eve gitmek istediğinden iş arkadaşlarının akşam yemeği davetini geri çevirdi.

Sarı Mini-cooper'ına binen Şükran, derin bir nefes alıp dikiz aynasından kendine baktı. Yüzü berbat haldeydi ama bunu umursamadı. Sebebini bilmiyordu ama içinden ağlamak geliyordu.

Ve ağladı da. Dakikalarca ağladı. Belki de yaptığı iş onda kötü bir etki bırakıyordu veya emekli olma vakti gelmişti. 45 yaşındaydı.

"Gerçekten bu işi bırakmalıyım. "

Yavaş yavaş eve doğru sürmeye başladığında, bir şimşek gökyüzünü aydınlattı. Ardından, yağmur başladı. Cama düşen yağmur damlaları artsa da silecekleri çalıştırmadı. Birkaç dakika sonra,önünü göremez oldu ve eve bu şekilde sürmeye devam etti. Böylesine sürüpte, kaza yapmamasına o da şaşırıyordu. Belki de bu, eve olan mesafenin az olmasındandı.

Evin kapısına geldiğinde, yağmur dinmişti. Anahtarı çantasından ivedilikle çıkarıp kapıyı açtı. Yavaş hareketlerle içeri girdi, ışığı açtı ve paltosunu astı.

Burnuna nefis yemek kokuları gelmeye başlamıştı. Yani, hayalinde. Küçük bir gülümsemenin ardından,yere çömeldi ve kollarını uzattı. Çocukları,koşa koşa gelip ona sarıldılar. Yani, hayalinde.

Sonra ayağa kalktı ve gerçekliğin içinde yaşamaya mecbur olduğunu anladı. Ama yine de kendini mutlu hissetti.

Ayakkabılığın üstünde asılı duran pembe çerçeveli,orta boy aynayı inceledi. Daha önce fark etmediği bir ayrıntıyı gördü. Çerçeve sadece pembenin tek bir tonundan oluşmuyordu. Koyu pembenin üzerinden yatay olarak geçen, kalın, açık pembe çizgiler vardı.
"Neden pembe?" Kendine kendine sorduğu, bu soruyu yanıtsız bıraktı.

Çerçeveyi incelemeyi bırakıp, yüzünü incelemeye başladı. Uzun bir süre boyunca, bazen yüzünü yaklaştırıp,yüzünün her noktasını inceliyor, bazen ise durup dururken kahkaha atıyordu. Yine gülmeye başladığında bir anda durdu ve bu sefer ağlamaya başladı.

"Neden ağlıyorum ki?" Durdu,sorusu için cevap düşündü.

"Sadece yorgunluktan sanırım."

At kuyruğu bağladığı sarı saçlarını çözdü. Saçlarının omuzlarına dökülüşünü, mavi gözleriyle izledi.

"Güzel bir kadınım aslında." Bu sözünün ardından gülümsedi.

Şükran, yirmi yıldır katilleri,suçluları buluyordu. Birçok insanı mutlu etmiş, insanların kayıp çocuklarını, yakınlarını bulmuştu.

O kadar başarılıydı ki uluslararası ödüller kazanmış, dünyada tanınır hale gelmişti. Yaptığı iş, her ne kadar yorucu ve üzücü bir iş olsa da, suçluları bulup insanları mutlu ettiği için ve de çok para kazanıp zengin olduğu için  mutlu olması gerekirdi değil mi? Öyle değildi.

O, insanları kavuştururken hep yalnızdı. Onun kayıp veya ölmüş olan bir yakını bile yoktu. Kimsesizdi. Bu yüzden o, yayına çıkan, belki çocuğu ölmüş, belki annesi kaybolmuş insanları kıskandırdı çoğu zaman. Çünkü onlar beraber olmasalar bile, birbirlerinin varlığından haberdardılar.

Öfkelenmişti. Hayatın adaletsizliğine.Bir ailesinin olmamasına. Sevdiği adamın, onu sevmemesine.

Öfkesini dindiremeyip, yumruğunu aynaya geçirdiğinde eli yaralanmıştı. Kırık parçalar yavaşça, ayakkabılığın üstüne düşerken, sessizce onları izledi. Kanayan eliyle düşen bir parçayı aldı.

Artık, bir son istiyordu.

Cesetler BodrumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin