7. Bölüm

509 10 0
                                    

Bir insanın yaşayabileceği her şeyi yaşadığımı düşünürdüm. Ama hayır.

Hayalkırıklığı dedikleri şey bu olsa demek.

Babam hayattaydı. Annem beni ondan kaçırmış ve bana babamın öldüğünü söylemişti. Şaka gibi. Küçükken hep babamın diğer çocukların babalarının yaptığı gibi hediyeler almasını, beni sırtında taşımasını istemiştim. Annem tabiki her zaman yanımda olmuş ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştı. Ama ona olan bakış açım değişmişti. Bu olanlardan sonra kimsenin kusursuz olmadığını anladım, annem de buna dahildi.

Şimdi de babam Andrew Boulware - ki annem çakma mezar taşına 'Henry Sword' yazdırmıştı- Joseph sayesinde beni yeniden aramaya yeltenecekti. Beni bulmasını istiyor muydum? Belki. Beni bu dağ canavarından kurtarmasını istiyor muydum? Kesinlikle.

Joseph beni ilk getirdiği zamankinin aksine beni bir odaya koymuş- kapı tabikide kilitliydi- ve benimle muhatap kurmuyor, odada banyo olduğu içinse dışarı çıkartmıyordu. Tek tük geliyor ve o gelişlerde de sadece yemek getirmiş oluyordu. Aslında onu görmek de istemiyordum, davranış konusunda sağı solu belli olmuyordu.

Şuan ise bana verilen banyodan faydalanıyor ve ılık suyun keyfini çıkartıyordum. Kendi evimde olmadığım ve banyonun kilidinin olmadığı için somurtarak suyu kapatıp kabinden çıktım. Kızıl saçlarımı dolayarak suyunu sıktım ve kalçamda biten siyah bornozu üstüme geçirip saç tokası aramaya başladım, banyoda yoktu. Odaya geçip etrafta bulabilir miyim diye bakmaya başladım. Sahi burda toka olabilir miydi ki ? Gerçi Joseph gibi bir erkeğin eve kız atmamış olma ihtimali sıfırdı. Josephle bir kızın bu yatakta çırılçıplak olma düşüncesi nedensizce midemi bulandırdı ve gerçi artık toka bulsam bile onun sürtüklerinin tokasını takmayacağım aşikardı.

"Ne arıyorsan çabuk bul yoksa sana acı çektireceğim yerde zevk vermek zorunda kalacağım."

Boğuk ve erkeksi sesini duyunca aniden arkama döndüm ve bir adet Joseph ile göz göze geldim. Gözleri koyulaşmış, uzun ve iri cüssesi ile koltukta oturuyordu ve ...Az önce ne demişti o ? Ah. Banyodan çıktığımdan beri burda olmalıydı ve ben sadece kalçalarımı kapatan bir bornozla önünde eğilmiştim, önünde ! Hafiften esmerdim ama kızıl saçlarım sayesinde yanaklarım da kendini belli ediyordu ve şuan saçlarımla birlikte domatese dönmüştü. Joseph kızarmamı zevkle izlerken konuyu değiştirmek için bir şeyler geveledim.

"S-senin burada ne işin var ?" Bir kekelemediğim kalmıştı, harika.

"Burası benim evim, benim odam." Söylediği şeyle gözlerimi kırpıştırma gereği duydum, şaşırmıştım. Evde fazladan odalar vardı, bana neden odasını vermişti ki?

"Demek istediğim , neden benim yanıma geldin ?" Pekala, en azından toplayabildiğim için rahatlamıştım.

"Buradan gidiyoruz, hemen."

" Nereye gidiyoruz? "

" Sadece sana söyleneni yap ve giyin." Gözlerimi devirme arzusunu arka plana atıp kenarda duran, duşa girmeden önce çıkardığım kıyafetlerime baktım.

"Temiz üstüm yok." Neden bunu demiştim ki şimdi ? Sanki çok umrundaydı. Alaycı konuşmasını beklemek yerine kirli kıyafetlerime doğru yürüdüm ve tek tek elime almaya başladım.

"Dolaptan birşeyler al." Diyerek odadan çıktı . Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Gerçekten bana kendi kıyafetlerinden bir şeyler giyebileceğimi söylemişti. Geri gelip vazgeçmesi ihtimalini göz önünde bulundurarak yatağın etrafından dolaşarak büyük dolabı açtım ve göz gezdirdim. Hakî rengi salaş- benim için fazla salaş, Joseph için daracık- ince bir kazak seçtim ve kırmızının tonlarına bürünen yanaklarım ile alt çekmeceden baksır aramaya başladım. Aynı iç çamaşırı iki günden fazla giymeye alerjım vardı ve ben beş gündür aynı şeyi giyiyordum, daha doğrusu üçüncü günden sonra giymemeye başlamıştım. Sonunda en azından çuval gibi olmayacak siyah bir Calvin klein yazılı baksırı bacaklarımdan geçirdim ve kotumu da giyindim.Saçlarım hala ıslaktı ama burada kurutma makinesi bulamadığım için yapabileceğim bir şey yoktu.

Aşağıya inerken içime giydiğim baksırı tutan tek şey dar kotumdu, bu adam ne kadar yapılıydı böyle, dev gibi ! Aldırmamaya çalışarak Joseph'in yanına gittim. Bana doğru siyah bir ceket fırlattı. "Giy şunu. Bir de hasta haline katlanacak değilim." Dedikten sonra kolumdan tutarak beni arabanın ön koltuğuna oturttu ve kapıyı nazik olmayacak şekilde kapattı.

İşte başlıyorduk.

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin