Bölüm Şarkısı: The Weekend - Starboy ft. Daft Punk
Yüzümü yalayan sıcak havaya kendimi tamamen teslim etmiştim. Saçlarım uçuyordu... Bu hissi sevmiştim.
Camın kapanma sesi ile irkilip gözlerimi açtığımda, "Sırtıma vuruyor soğuk hava kapalı kalsın." Dediğinde taksici, kafamı onaylar anlamda sallayıp sıkıntıyla nefesimi üfledim. Hayatın bana güzel yüzünü gösterme süresi bu kadardı.
Bu şehre nasıl alışacağımı bilmiyordum. İstanbul, dizilerde gördüğüm kadar şehvetli ve güzel değildi aksine bitmeyen trafik çilesi beni şimdiden yormuştu.
Peki ben bu şehre nasıl gelmiştim?
Babam Amerika'da önemli şirketlerden birinin başında Başkan Yardımcısıydı. En yakın arkadaşı olan Erhan Çelikyol da Müdürdü. Tüm paraları kendi hesabına aktarıp ortadan kaybolmuştu. Tabii ki tek sorun bu değildi. Bunu yaparken suçu tek üstlenmek istemiyordu ve Babamın hesabına da biraz para akışında bulunmuştu. Hesap hareketlerine baktıklarında babamda suçlu bulunmuştu. Beni geleceğim için yaptığı tüm birikimlere el koyulmuştu ama babam garantici bir insan olduğu için benim adıma açtığı ikinci bir hesaba da biraz para koymuştu.
Bu para Amerika da okumama ve diğer bir takım ihtiyaçlarıma yetmeyeceği için beni Türkiye'ye göndermeyi mantıklı bulmuştu. Babama inanıyordum böyle bir şey asla yapmayacağından fazlasıyla emindim. Dava sonuçlanana kadar burada kalacaktım zaten. Daha sonra babam aklanınca geriye ülkeme dönecektim.
Düşünceler ağır basmaya başlamıştı, o kadar uzun yolculuktan sonra da jetlag olmuştum zaten. "Abi daha ne kadar var?" Dedim sıkıntıyla. Dikiz aynasından bana bakıp gözlerini devirdi.
"Az önce söylediğimden 2 dakika ileri." Ellerimi sinirle saçlarımdan geçirip kafamı cama koydum ve gözlerimi kapattım. Sabahtan beri iç sesimle konuşuyorum ve gece gece 2 dakika geçmişti. Bu can sıkıcı yolculuğun biran önce bitmesini istiyordum.
Yorgunluk ve sıkıntının verdiği uyuşuklukla içim geçmiş olmalı ki arabanın bir anda öne doğru ani bir fren yapmasıyla kafamı koltukların arasına geçmiş buldum. Korkuyla ellerimi şoför koltuğuna koyup kafamı kaldırdım.
"Noluyor ya!" Ön camdan bize ani fren yaptıran arabaya baktım. Taksici ise önce arabaya daha sonra bana bakıp sinirle arabadan indi.
"Lan oğlum beni katil mi edeceksin bari geliyorsun çarpta öleyim bak uyandı geveze kız şimdi kafamı şişirecek!" Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırıp arka kapıyı açtım. İç sesim terbiye sınırlarında bu adamı dövmek istiyordu ve kesinlikle haklıydı da.
Az önce nerdeyse ölecektik ve adam hiç tanımadığımız adama benim gevezeliğim hakkımda dem vuruyordu.
Derin bir nefes alıp ellerimi sıktım, "Sen kime geveze diyorsun be. Ben asla konuşmam. Tamam konuşuyorum ama ağzım var ki konuşuyorum hem... Hem ben geveze değilim." Ellerimi belime koyup taksiciye ölümcül bakışlar atmakla meşgul olduğum için yanımızdaki adamın varlığını bir an için unutmuştum. Daha az önce beynim uyku mahrurluğundaydı şimdi ise bir tilkiden daha kurnaz bir aslandan daha ürkütücüydüm.
"Abi Allah yardımcın olsun ya bu nasıl bir çenedir." Kafamı hızla az önce bize çarpacak olan genç adama çevirdim. Pardon da bu kim oluyordu!
"Sen..." Sinirle yumruklarımı sıkıp arabadan çantamı ve valizimi aldım. Çantamdan para çıkartıp taksicinin koltuğuna attım. Eğer burada birkaç dakika daha durursam babamın bana iyi bir avukat bulması gerekecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Yabancı Bir Ev
Teen FictionBabasının ani çöküşü ile farklı bir ülkede eğitim almaya giden kızın, sistemde oluşan bir nedenden dolayı hiç tanımadığı! bir adamla aynı evde kalmaya başlamasıyla, hayatının macerası farkında olmadan başlar. "Merhaba," Karşımda iri bir adam onun...