Hıçkırıklarla geçen gecenin sonunda kalan kızarık gözlerimle, kahvaltıya inerken olabildiğince yavaş hareket ediyordum. Aslında canım bir şey yemek istemesede mecburdum inmeye. Sevgili ağa bozuntusu Miran ve ailesi kahvaltıya gelmişler. Masada olmam gerekiyormuş vesayire.
Sessizce merdivenlerin sonuna gelip tam yerime geçerken Miran'ın yanında oturan yaşlı adam :
' Terbiye de kalmamış bunda. Sen böyle mi kız yetiştirdin Miran Ağa? '
Diyerek sert bir lisan kullandığında, bakışlarımı babama çevirdim.
'Günaydın desene millete! Diyip ilk kez bana sesini yükselttiğinde şaşırmakla beraber gururum öylesine incinmiştiki. Oysa babamın, böylesine sert bir tonda bunları söylemesinin aksine o adama karşılığını verir sanmıştım. Yanlış düşünmüşüm. Babamın üzerindeki bakışlarımı çekmeden:
' Günaydın. ' dedim.
Hafif iğneleyici bir tonda. Sonrasında önüme dönüp tabağıma bir kaç zeytin ve birazda peynir alıp, zeytinlerimi yakalamaya çalıştım. Kahvaltı bitmiş herkes - aşiret erkekleri - avludaki sedire geçmişti. Sabah kahvelerini yapıp götürmemi bekliyorlardı. Fatma Ablanın dediğine göre. Kahveleri yapıp tepsiye yerleştirdim, huzursuzca avluya doğru yol aldım.
Kahvelerini ikram ettikten sonra ,hızlıca oradan uzaklaşmak için sırtımı dönmüş gidiyordum. Babamın seslenmesiyle,
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
adımlarımı durdurdum ve babama baktım. Babam , ' Kızım bugün hanımlarla düğün alışverişine çıkacaksınız, hazırlan bekletme.' Dedi. Tam ağzımı açmıştım ki 'de haydisene' diye sert bir tonla konuştuğunda, irkilmiş ve hızla odama yönelmiştim. Bu kadarı da fazlaydı artık. Benim melek babama neler olmuştu böyle!
Düğün Alışverişi.
Saatlerdir mağaza mağaza gezip bir sürü gereksiz şeyler almalarına sadece başımı öne arkaya sallayarak onaylamaya çalışıyor ve tatsızlık çıkmasın diye üstün çabayla uğraşıyorum. Daha on yedimde bir çocukken; düğün gecesi giyeceğim seksi kıyafetlere kadar, hepsini bilmem kaç kadının önünde sergileyerek beğenmişler sinirimden delirmek üzereydim. Kim giyerdi ki bunları? Kocasını memnun etmeye çalışan köleleştirilmiş kadınlar mı!? Ben giymezdim orası kesin. Yine de bunların hepsini bana almışlar bütün akrabaların gözüne sokarak seçmişlerdi. Açıkçası korkuyorum bu olanlardan, fazlasıyla korkuyorum. Ben böyle bir duruma düşebilecek en son kişiyken, en başı çeken olmamalıydım.
Alışveriş bitmiş şimdi de bunları evin salonunun ortasında göstererek reklam ediyorlardı. Başımı öne eğmiş her şeye her uğraşıma rağmen şuan bu durumda olmaktan o kadar çok nefret ediyordum ki.. ''Allah'ım al canımı ne olur'' diye içimden geçirirken, birinin seslenmesiyle başımı yerden kaldırdım. ''Kızım al şunu da üstüne tut bakayım nasıl duracak!'' diye kucağıma atılan, saten sabahlıkla buluştu gözlerim. Bir anlık sinirle; ''Ne münasebet milletin içinde yaptığınıza bakın. Saçmalık'' diyerek sert bir çıkış yapmıştım. Odadaki herkesten ayıplamalar ve ''aa aaa şunun yaptığına da bakın ''sözleri yükseldi. Üzerime sabahlığı atan kadın, hiddetler bakıp alev püskürtmüştü resmen. ''Tut dedim sana'' diye bağırmıştı. Dediklerini yaprak daha fazla gürültü çıkmasın diye bugünün bitmesi için dualar etmeye başladım.
Herkes gitmiş derin bir nefes almıştım. Keşke almasaymışım. Çünkü bugün daha çekeceklerim bitmemiş olacak ki babamın 'havin'' diye haykırışı içime büyük bir kaygı bırakmış, aceleyle yanına gitmeme neden olmuştu. ''Efendim babacığım'' dedim. Babam; ''kızım ben sana demedim mi ! Ne derseler yapacaksın hiçbir şeye itiraz etmeyeceksin diye.'' Benim babama ne olmuş böyle, ne kaçmış içine diye düşünürken; fazlasıyla sessiz kaldığımı fark edip ,ağzımı açacağım sırada babamdan yediğim tokatla neye uğradığımı şaşırmıştım. Aldığım darbeyle yere düştüm bir anda. Şoka uğramıştım resmen şuan gerçekten rüyada olmalıydım. Gerçekten bana vurmuş muydu? Hem de yabancı insanlar yüzünden. Aklım almıyordu artık, birkaç gün öncesine kadar üniversite sınavım yaklaştığı için ekstra çalışmalara başlamam için babamın yaptığı konuşmalar gitmiş, yerine evlenme hazırlıkları için yapılanlara karşı çıkmam gelmişti.
Babam yaptığı hatayı anlayıp önüme diz çökmüş, ''özür dilerim kızım, affet beni'' diye yalvarıyordu. Kafamı kaldırıp yüzüne bakmıyordum. Bir hışımla yerden kalkıp odama gittim. Yastığa yüzümü gömüp hüngür hüngür ağlamaya devam ederken, babam da kapının ardından ağlayarak benden af diliyordu. ''Koruyamadım kızımı, alamadım zalimlerden'' deyip duruyordu. Ben belki onu bu yaşımda anlayabiliyordum ama o beni asla anlayamıyordu. Anlatamıyordum kendimi ,ne kadar istesem de anlatamazdım zaten. Hislerim vardı aşık olduğum vardı belki ama kalkıp ta karşısına geçip anlatamazdım. Bir kadını sevdiğimi bir kıza aşık olduğumu nasıl anlatırdım! anlatsam bile ne olurdu? Buralarda zaten aşka saygı yok ve köleden farksızdık. Buralarda aşk yok emirler ve itaatler vardı. Buralarda aşka cehennem vardı, ağabeyimin sevdiğini alamayıp kaçırması her şeyi mahvetmişti. Özelliklede beni hayatımı, bütün hayatımı mahvetmişti..
Uzun zaman sonra bölümü tamamlayabildim.. İyi okumalar.