Multimedia da ; Anıl var
Amy Winehouse - Back to Black
~
Keyifli okumalar ;)
~
Güven ormanımdaki minik su birikintileri iyice topraktaki oluşan çatlaklardan içeri girmeye başlamıştı ve yerini harmanlanmış ateşimin alevlenmesi aldı...
Anıl belki de bu kız için gidiyordu İstanbul'a. Ama o zaman neden ağladı şarkı söylediğimde? Neyse, şimdi bunları düşünmenin sırası değil. Şuan iğrenç biri yüzünden gözyaşları döktüğüme inanamıyorum. Bunun öcünü alacağım Anıl Kaya. Bana yalan söylemenin, aşık edip gitmeyeceğine inandırıp -çoğu erkeğin yaptığı gibi- sonra gitmenin hesabını ödeyeceksin.
Şuan hem sinirden, hem aldatılmışlıktan, hem de güvenimin kaybolmasından akıyordu gözyaşlarım. Gözlerim karardı birden, arkasında durduğum ince duvara tutundum. Geriye doğru afallasam da düzeldim ve yavaş adımlarla havaalanını terk ettim. Göz yaşlarımla yürürken, gökyüzünde bir uçak gördüm, yeni kalkmış bir uçak...
Ona bakarken gülümsedim ve "Hoşçakal sevgilim.." diye fısıldarken etraftaki insanların dikkatini çekmiştim fakat umursamadım. Uçağın gidişini izledim. Uçak birden görüş alanımdan kaybolduğunda arkasında bıraktığı izlere baktım.
...
Saat akşamın 9'uydu. Yaklaşık beş saattir aralıksız yürüyorum. Dükkanların camlarındaki yansımama baktığımda, yüzü bembeyaz, dudakları, burnu ve özellikle gözleri kıpkırmızı, göz altları şişip morarmış, gözyaşları yüzünü sele çevirmiş, kısacası uyuşturucu bağımlılarına benziyordum. Bu... bu ben değildim. Hayır, bu kesinlikle ben değilim. Havaalanından çıktığımdan beri, orada olduğu gibi ara sıra gözlerim kararıyor, sendeliyordum.
İşlek olmaya, aksine ıssız bir sokağa geldiğimin yeni farkına vardım. İleriden gelen iki çocuk, ellerindeki bira şişelerini yarılamışlardı bile. Sendeleyerek geliyorlardı. Karanlıktı ama yüzlerini seçebiliyordum.
Bunların yanından geçemeyeceğimi fark edip, tam arkamı dönmüştüm ki onnlardan biri bana seslendi, "Şişt, bi dur be güzelim, nereye?" (ingilizce) dediğinde korkmaya başladım ama belli edersem daha kötü olacağına bahse varırım.
Cesaretimi toplayıp "Cehennemin dibine, gelecek misin?" (ingilizce) dediğimde,
"Sert kız, tam istediğimden." (ingilizce) dediğinde önce türkçe bir okkalı küfür savurdum, sonra koşmaya başladım. Gücümün sonuna kadar koşacaktım. Son hızımla koşuyordum ama sarhoş olmalarına rağmen hızlı koşuyorlardı piçler.
Uzun bir eski bina gördüm ve içine doğru koştum, belki bulamazlar diye. Kapısı olmadığından içeri girdim. Yukarı çıkarken arkamdan sesler duydum. Bulmuşlardı beni. En üst kata çıktığımda kapısı olan bir oda gördüm ve içeri girdim. Kapıyı kilitledim. Kapı eski olduğundan kolaylıkla kırabilirlerdi ama sarhoştular. Bir sehpa gördüğümde onu boyuna doğru uzattım ve kapının arkasına koydum. Önüne ise küçük ama sağlam duran bir koltuk. Ellerim titrerken camın kenarında durdum ve dışarı baktım. Bu cam sadece ormanı ve ilerisinde Buğra'yı bulduğumuz uçurum vardı. Bağırsam kimsenin duyamayacağı kadar ıssızdı. Bu kat ise oldukça yüksekti.
O piçlerin sesini duydum ama algılayamıyordu beynim artık hiçbir şeyi.
Her hikayede böyle bir sahne vardı ve hepsini buzdan adamları ya da beyaz atlı prensleri kurtarırdı. Demek ki benim bir hikayem yokmuş, buraya kadarmış. Ben kimsenin kurtarmaya bile uğraşmayacağı sıradan, salak bir kızdım. Tesadüfen önüme çıkacak bir çocuk, çocukluk aşkım falan yoktu. Anıl zaten yok, hayatımdan sildim onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çoban Yıldızı
ChickLit#Küfür İçeriklidir 'Her hikayede böyle bir sahne vardı ve hepsini buzdan adamları ya da beyaz atlı prensleri kurtarırdı. Demek ki benim bir hikayem yokmuş, buraya kadarmış. Ben kimsenin kurtarmaya bile uğraşmayacağı sıradan, salak bir kızdım. Tesadü...