Yazı Tura 5
KaiSoo^^
“Siktiğimin kuşu her yere çarpıyor!”
Sinirle dudaklarımı büzüyorum. Bu lanet olası oyunu çıkaran, küçük ayak parmağını kütüphanesinin köşesine vurur umarım. Kyungsoo kafama bir şaplak atıyor:
“Sana küfretmemeni söyledim Jongin. Bu hoş bir şey değil.”
“Ama bu oro- yani güzel kuş, beni deli edecek!”
Tek kaşını havaya kaldırıyor ve yavaşça yanımdaki koltuğa oturuyor.
“Oynama o zaman?”
Evet, çok zekice!
“Hiç başlamadığın için söylemesi kolay Soo.”
Kafasını iki yana sallıyor ve bana söylenmeye devam ediyor.
“Neymiş bu? Bende bakayım.”
2 saat sonra
“Yah Jongin! Bu oyun yanlış. Ben düşürmüyorum ki kendi düşüyor!”
Gülerek kafamı sallıyorum. Birilerini daha zehirlemiş olmaktan mutluyum. Tozpembe dünyasında yaşayan Soo gitti ve yerine sinirli, küfürbaz olan versiyonunu bıraktı. Aslında bunu daha çok sevdim. Küfrederken dudakları güzel bir şekle bürünüyor ve ben onu altıma alıp inletmek istiyorum.
“Hyung!” Diyorum kafamı yeni çıkmaya başlayan sakallarına sürerek. Huzursuzca koltuktaki pozisyonunu değiştiriyor ve beni itiyor.
“Çekil Jongin! Yanacağım senin yüzünden.”
Dudaklarımı öne çıkartarak bacaklarının arasına yerleşiyorum bu seferde.
“Biraz da benimle ilgilen Hyung!”
Elindeki telefonu yavaşça masaya bırakıyor ve kocaman gözleriyle bana alaycı bir bakış atıyor.
“Seninle ilgilenmemi mi istiyorsun?”
Masumca kafamı sallıyorum.
“O zaman bunu hak et Jongin.”
Piç bir şekilde sırıtıyor. Aklıma gelen düşüncelerle vücudumda ki tüm kan bir yerde toplanıyor ve bu acı çekmeme neden oluyor.
Olduğum yerde yavaşça eğiliyorum ve elimi pantolonunun önündeki şişlikte birkaç saniye gezdiriyorum.
“Bu kadar beceriksizken beni altına alabilmeyi düşündün mü gerçekten?”
Sinirle gözlerimi kısıp altımdaki adama ufak bir bakış atıyorum. Elimi açık düğmeden içeri sokarak küçük(!) Soo’ya dokunuyorum ancak ürkmemek elde değil. O kadar büyük ki ağzımdan sessiz bir inilti çıkmasına engel olamıyorum.
“Korktun mu?”
Seslice yutkunuyorum, nasıl cevap vereceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Yattığı yerden yavaşça doğruluyor ve kaşla göz arasında beni altına alıyor.
“İçine girmesini ister misin Jongin?”
“Neden olmasın?” Diyor sol tarafımdaki melek. Şeytan ise elindeki sopayı sağ omzuma batırarak konuşmaya başlıyor:
“Erkek adam üstte olur!”
Derin bir nefes alıyorum. Sehun gibi altta olma fobim yok ve eğer Kyungsoo olacaksa her şeye razıyım. İyi bir çocuğum ben, şeytana uymam!
“İstiyorum Hyung.”
Dudağımı dişleyerek beklentiyle suratına bakıyorum. Sesli bir kahkaha bırakıyor.
“Eşitliği her zaman severim. Merak etme ikinci seferimizde sana kıyak geçeceğim.”
Diyor gömleğime yönelmeden önce.
Taoris^^
“Tao, yah! Uyansana!”
Huzursuzca sağ tarafıma dönüyorum. Yorgunluktan gözlerimi açamadığım için mırıldanmakla yetiniyorum. Kaç gündür uykusuz kaldım haberi var mı bunun? Her haltı aşeriyor ve ben sevgilime kıyamadığım için tüm Kore’yi talan etmek zorunda kalıyorum.
Bu sefer ne istiyor acaba? Turşu, kebap, karpuz… Şimdi sırada ne var Kris?
“Bana baklava al!”
Sinirlenip onu ağlatmamak için kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum. Dün ona bağırdığım da içi çıkana kadar ağlamış ve onu sevmediğim hakkında bir sürü şey saçmalamıştı. Hamilelik gerçekten insanları değiştiriyor!
“Başka bir şey aşeremez misin? Hadi Kris acı bana!”
Kollarını büyük karnının üzerinde birleştirerek bana masum bakışlar gönderiyor. Ona dayanmak imkansız! Başucumda duran kol saatimi alıyorum ve üzerime bir şeyler giymeye başlıyorum.
Saat sabahın 5’i! Etrafta deli gibi Türk restorandı arıyorum, neyse ki bulmak sandığım kadar zor değil. Uykusuzluğun verdiği sarhoşlukla sallanarak eve doğru gidiyorum.
Elimdeki kutuyu yavaşça masaya bıraktıktan sonra tabağa birazını koyuyorum ve odamıza giriyorum. Kris korumacı bir tavırla ellerini karnına sarmış, ağzını kocaman açmış ve horuldayarak uyuyor. O an o kadar tatlı gözüküyor ki gözüme, ona bininci kez aşık oluyorum.
Sabah olunca gece aldığım baklavaların hepsini Kris’e zorla yedirtiyorum. Boşuna almadım onları ben! Tabağın dibini süpürdükten sonra ona bakıp gülümsüyorum.
“Çok yedin ve obez olunca sana bakmayacağım Kris!”
Her zaman ki atışmalarımızdan biri olur diye düşünüyorum ancak o bana cevap vermek yerine acıyla inliyor.
“Sanırım. Doğuruyorum.”
Endişeyle yerdeki kana bakıyorum.
“Kris. Tut onu içinde. Daha 7. Aydayız!”
…