7 Ağustos 1999.
Rusya bir yaz gününe göre ne kadar da soğuktu. Oysaki nakliyatın yapıldığı araçtan indirildiğim anda hava değişimini farketmiştim. Bu da Dağıstan'a ulaşmış olduğumuzu gösteriyordu.
Herkeste bir telaş vardı. Komutanlar bağırarak emirler yağdırıyor, askerler oradan oraya koşuşturuyordu. Temiz havaya kavuşacağım anı iple çekerken yanımdan geçen bir askerin arkadaşıyla konuşmasına kulak misafiri olmuştum.
''Saldırı biraz sonra başlayacakmış.'' Sesi heyecandan uzaktı, oldukça rahat çıkıyordu.
''Desene neye uğradıklarını şaşıracaklar.''
Bir çatışma yaşanacağını düşünerek heyecanlanmıştım. Acaba kimin silahıydım? Umarım iyi bir nişancı olurdu zira kendime fazlasıyla güveniyordum.
''Bombalarımızın tadına bakacaklar.'' diyerek güldü ilk sesin sahibi.
Bu tüm heyecanımı alıp götürmüştü. Oldum olası bombalardan nefret etmişimdir. Düşmanı uzaktan vurup kaçardın, benim için hiçbir zevki yoktu. Çantadan uzun süre daha çıkamayacağımı anlamıştım.
''Bu silahlar kime?'' diye sordu askerlerden biri. O kadar tadımı kaçırmışlardı ki artık seslerine dikkat etmiyor, cümleleri kimin kurduğunu önemsemiyordum.
''Çantadakiler,'' ve içinde bulunduğum çantayı sapından tutarak kaldırdı. ''Teğmen Nikalay için.''
Demek sahibim bir teğmendi. Bu beni o kadar mutlu etmişti ki sevinçten çantanın içinden fırlayıp şarjörümü havaya boşaltasım geliyordu.
Bir teğmen. Sıradan bir asker değil. İyi bir rütbeye sahip. Kahraman bir savaşçı olmalıydı. Tabiki, bir Rus teğmeni kahraman olmayacaktı da kim olacaktı?
Ben Kalaşnikof, Rus Teğmen Nikalay'ın silahı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben; Kalaşnikof
Short Story"Silahlar yaşarken sahiplerini bilmezler, el değiştirirler defalarca. Biz kiminle ölürsek, ona aitiz. Ben, kiminle öleceğini arayan bir kalaşnikofum." Bıkmadan, usanmadan defalarca okudunuz genç kızların hikayelerini, genç adamların maceralarını. Be...