Neyi bekliyorum?

295 55 9
                                    

Günler, haftalar bir silah için fazla sıkıcı geçiyordu. Düzeltmeliyim, benim gibi bir silah için. Diğerlerinin bu durgunluktan bir şikayeti yok gibi görünüyordu zira tek kelime etmiyorlardı. Zaten üretimden bu yana kim benimle tek kelime etmişti ki?

Andrei'nin aklı Markha'daydı, Markha ise onu gördüğü an dudakları nefretle kıpırdıyor, ''Katiller'' diye fısıldıyordu. Olumlu yönden bakmak gerekirse bu tavır Andrei'ye özel bir şey değildi. Rus askerlerin arasında kızın namı yayılmıştı. Her biri olası bir baskında bulut kıza haddini bildirmek için can atıyordu.

''Babasının casus olduğunu bilmeyen yok'' dedi Oleg. ''Teğmen Nikalay hepsinin tutuklanması için neyi bekliyor anlamıyorum.'' Sarhoş olduğu, net başlangıçlara sahip kelimelerin peltekleşerek dudaklarından dökülmesinden anlaşılıyordu.

Andrei sessiz kaldı. Konu Markha ve ailesi olduğunda silah arkadaşlarıyla asla konuşmuyordu. Konuşamazdı çünkü ondan bahsederken sesinin titremesine engel olamıyordu. Bu zaafı anlaşılırsa gökyüzünün tek bulutunu kendi elleriyle kurşunların önüne atmış olurdu.

İsmini bilmediğim, soluk yüzü soğuktan kıpkırmızı kesilmiş bir diğer asker ''Ağabeyi de cephedeymiş diye duydum. Hani şu Araplarla konuşurken yakalanan. Hapisten kaçmış ve teröristlere katılmış.''

''Arapların ölen arkadaşlarını yediğini biliyor muydunuz? Kuzenim Sergey kendi gözleriyle görmüş.'' dedi Oleg dehşete düşmüş bir ifadeyle. ''Çeçenlerden zerre korkum yok ama bu barbarlarla karşılaşırsam ne yaparım hiç bilmiyorum.''

Midesinde ani bir hareketlenme hisseden Andrei hızla ayağa kalkarak kapıya yöneldi ve beni yere savurarak akşam yediği her şeyi girişe boşalttı. Tanrıya şükür bu sahneye şahit olmamıştım, dipçiğimin bir taşa çarpmış olmasına ilk defa seviniyordum.

Yüzünü buruşturarak öksürdü. Uzun parmaklarını içe doğru katlayıp kol yenini yukarı yönde çekiştirdi ve dudaklarının kenarına bulaşan kusmuğu sildi. Bir asker nasıl bu kadar hassas olurdu, aklım almıyordu doğrusu. Her duyduğu söylentiden bu kadar etkileniyorsa bir insanı nasıl öldürebilirdi ki? Bir Arapla karşı karşıya geldiğini düşünemiyordum. Muhtemelen suratına kusarak onu bertaraf ederdi.

Dışarı çıkmış olması devriye vaktinin geldiğini hatırlamasını sağlamıştı. İçerisi sigara dumanından ötürü o kadar basıktı ki havanın aydınlanmış olduğunu farkedememiştik. Beni yerden almak yerine mavi gözlerini kısarak gün doğumunu izlemeyi tercih etmişti sahibim. Burada, çamurlar içerisinde perişan haldeydim halbuki.

Bakışlarını bulutlar arasından aydınlanmakta olan güneşten çekerek bize doğru koşan adama çevirdi. Adam bir yandan bağırıyor, bir yandan da kollarını sallıyordu. Üniformasından Rus askeri olduğu anlaşılsa da tedbiri elden bırakmamak adına Andrei beni yerden alarak adama doğrulttu. Az önce yaşadığı sağlık probleminin etkisiyle elleri hala titriyordu.

''Kimsin?!'' diye bağırdı yaklaşmakta olan adama doğru. ''Neler oluyor?''

Adam aramızda beş metrelik mesafe kalana kadar dayanabilmiş, hemen sonrasında yere yığılmıştı. ''Teğmen,'' dedi nefes nefese. Yere koyduğu elleri üzerinde doğrulmaya çalışıyordu. ''Çeçenler,'' tekrar nefes alıp verdi. Daha fazla kelimeyi sıralamaya devam ederse yeterince heyecanlanan Andrei yanlışlıkla birkaç mermiyi göğsüne saplamama sebep olacaktı.

''Çeçenler Budenovsk'a baskın düzenlemiş. Teğmen hepinizi acilen karargaha çağırıyor. Çatışma bölgesine gideceksiniz.'' Cümleyi bitirir bitirmez direnmeyi reddederek kendini soğuk zemine bırakmıştı.

Andrei'nin üzerimdeki parmaklarının soğumasından damarlarındaki kanın çekildiğini hissetmiştim. Korkmuş olmalıydı fakat benim için aynı şey geçerli değildi.

İşte beklediğim an gelmişti. Sonunda üretilme amacımı gerçekleştirecek, mermilerimin et ve kemiklerin arasından nasıl sıyrılarak koskoca bedenleri yerlebir ettiğini zevkle izleyecektim. Budenovsk benim hikayemin başlangıcı olacaktı.

Ben; Kalaşnikof Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin