Gözlerime Bak!

1.6K 27 14
                                    

 

Tam ağzını açmış onu sevdiğini söyleyecekken, o daha önce davrandı ve “Aşkın sözlere ihtiyacı yoktur. Gözlerin her şeyi anlattı bana. Bende seni.” diyerek koştu ve düşünmeden sıkıca sarıldı karşısındaki adama.

Gözlerini kitaptan pencereye doğru çevirirken tekrarladı Chikara, “Aşkın sözlere ihtiyacı yoktur.” diye. Bu söz güzel duruyordu ama doğru olmadığına da bir o kadar emindi. Tamam, belki gerçekten âşık olmamıştı ama konuşarak bile anlaşılamadığını düşündüğü bu dünyada, nasıl biri onu gözlerine bakarak anlayabilecekti ki?

İneceği durağa yaklaşırken yavaştan kalkmayı düşündü ve tam direği tutacakken direk yerine bir el tuttuğunu fark etti. Hızla elini çekip gözlerini diğer elin sahibine çevirdi ve “ Affedersiniz.” dedi. Elin sahibi olan çocuk da ona bakıyordu yüzünde şaşkın bir ifadeyle. İlk bakışta hemen göze çarpmayan ama dikkat edildiğinde anlaşılan koyu kızılımsı dalgalı saçları ve saçlarıyla çok uyumlu görünen küçük, yeşil gözleri vardı. Hafif yanık teniyle birlikte onun… “güzel” bir çocuk olduğunu düşündü. Sanırım ilk defa bir erkeğe güzel yakıştırması yapmıştı ama başka da bir şeyi çağrıştırmamıştı onda. Otobüsten inerken özrüne cevap almadığını fark etti ve tekrar çocuğa baktı umursamazca. Çocuk ona hüzünlü ama bir o kadar da rahat hissetmesini sağlayan bir tebessümle bakıyordu, sanki “Önemli değil.” dermiş gibi…

Duraktan indikten sonra bu bakışı ve tebessümü bir süre daha aklından çıkaramadı ta ki okula gelinceye kadar. Sonra farkında olmadan okul-ders-sabahtan akşama kadar oturmak-popo uyuşması-bel ağrısı-hastalık-doktor-ilaç içmek… gibi birbirini doğuran bir beyin fırtınası yaptıktan sonra ilk dersi için amfiye gitti. Bu tarz beyin fırtınalarını ona çocukken annesi öğretmişti; başlarda oyun oynamak için yaparlardı ama büyüdükçe farkında olmadan alışkanlık haline getirmişti. Herhangi bir şey ile başladıktan sonra onda uyandırdığı en yakın çağrışımı sıralıyordu ve sıralanan kelimeler uzayıp gidiyordu. Sonsuza kadar…

Üniversitede ikinci yılıydı ama seçmiş olduğu okuldan dolayı belli bir bölümü yoktu. İlk iki yıl öğrenciler istedikleri dersleri alıp ikinci yılın sonunda kendi alanlarını belirliyorlardı. Böylece herkes farklı konularda bilgi sahibi olup, kendileri için en iyi bölüme karar verebiliyorlardı. Fakat Chikara, hala bir karar verebilmiş değildi. Dersi dinledikten sonra ona hepsi kolay geliyordu ve özellikle zevk aldığı bir alan da yoktu. Sadece okumayı seviyordu, nerde olursa olsun okumayı. En kötü edebiyata yönelip editör olabilirdi. Böylece okumaya devam edebilirdi ama yine de “zevk almak” hissini bir kere olsun yaşamak istiyordu o yüzden biraz daha beklemeye karar vermişti.

                “…kısacası iletişim kurmak sadece konuşarak yaptığımız bir eylem değildir. Dokunarak, hareket ederek yahut sadece mimiklerimizi kullanarak bile iletişim kurabiliriz. Sokakta yürürken karşıdan gelen birinin sizi görüp yoluna devam etmesi bile bir iletişim yoludur. Bu hareketiyle size ‘Sen varsın, senin farkındayım.’ mesajını verir. Özellikle psikoloji alanında uzman olmak isteyenler; sizler hastanızı sadece dinleyerek değil aynı zamanda beden diliyle size ne demek istediğini de bilmelisiniz….”

Girdiği ders iletişim psikolojisiydi. Bu dersi annesinin ısrarlarına dayanamayıp seçmişti aslında. Konuşma terapisti olan annesi, hem psikolojiye meraklıydı hem de bu derste öğrendikleriyle ona yardımcı olmasını istemişti. Her zaman bir arkadaş gibi olan annesinin bu isteğini geri çevirememişti oda.

Nihayet dersin bitmesine 20 dakika kalmış, en arkada köşede oturuyordu ve yavaş yavaş eşyalarını alıp kalkmaya yeltenirken profesör: “Dersimiz daha bitmedi. Bugün konuşmadan da iletişim kurmanızı sağlamak için bir misafir davet ettim. Dersten önce kendisine hiçbir şekilde konuşmamasını sadece en basit yollarla sorularınıza cevap vermesini ya da soru sorabileceğini söyledim. O yüzden lütfen konuşmasını istemeyin ya da ona boş boş bakmayı aklınızdan geçirmeyin, olabildiğince anlaşmaya çalışın. Sonuçta mesleğiniz ne olursa olsun, iletişim kurmadan hayatınızda ilerleyemezsiniz ve tek yol sözler değildir. ” Bu sırada kapı yavaşça açıldı ve içeriye….

Chikara

Gözlerime inanamadım. Onun burda ne işi vardı? Tam da ben çıkmak üzereyken… Şimdi gitsem… onu bir daha göremeyebilirdim. Görmesem de bir şey kaybetmem tabii ama merak da etmedim de değil… Tabii bir de şimdi çıkarsam annem böyle önemli bir derste erken çıktığım için beni kapı dışına koyar ve zaten oturmaktan dümdüz olan kıçım bir de soğuktan donardı. En iyisi dersin sonuna kadar beklemek. Hem ilginç bir ders olmaya başlıyor şimdi...

Ayrıca otobüste gözlerine tekrar bakma fırsatım olamamıştı.

-BÖLÜM SONU-

Gözlerime Bak!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin