10. Bölüm

175 20 12
                                    

-03.03.2013-

Yeni odama girdiğimde ilk dikkatimi çeken tavana kadar uzanan ve yukarı doğru açılan giyotin pencere olmuştu. Eski evimizin pencereleri de böyleydi ancak bu kadar büyüğünü daha önce hiç görmemiştim. Yanına yaklaşırken babaannemin ayak sesleri de bana eşlik ediyordu. Durduğum yerde odanın içini incelerken gözlerim yine pencereye takıldı. Köşeye konulmuş bir karyola, tam yanında kapının rengiyle aynı koyu kahverengi tonunda cevizden bir çalışma masası, kapının arkasında kalan üç kapılı gardırop ve yatağın karşısındaki pencere… “Odanı beğendin mi? Buraya taşındığımızda baban üniversite son sınıftaydı. Bazen gelip kalmak ister diye ona da bir oda yapmıştık. Ama hiç gelmedi.” Babaannemin bu sözleri üzerine sadece ona dönüp gülümsedim. Cebimden çıkardığım not defterine Çok güzelmiş, beğendim. yazdım. Okuduktan sonra, “Ben yemeği hazırlıyorum o zaman. Sende eşyalarını yerleştirip duş alabilirsin. Banyo koridorun sonunda. Evinde gibi hisset, olur mu?” dedi ve odanın kapısını kapatıp çıktı.

O gittikten sonra odaya tekrar bir göz attım ve karyolanın ayakucunda duran bavulumu gardırobun ağzına sürükledim. Yeni odam küçüktü.       Ama benim için yeterliydi. Ne de olsa benim dünyam da küçüktü.

Eşyalarımı yerleştirip bavulumu karyolanın altına ittim. Yapacak bir şey bulamayınca odamda tek ilgimi çeken heybetli pencerenin yanına gittim. Koyu ahşap renginin hâkim olduğu odamdaki beyaz perdeler, odanın genel havasına uyum sağlamış bir şekilde ölüydü. Perdeyi çekip, pencereyi açmaya çalıştım. Çok ağır olsa da bir süre uğraştıktan sonra açabildim. Pencereyi açmamla ölü perde canlanmış, uykularından kaldırdığım tozlar havalanıp uçmaya başlamıştı. Akşam güneşi karşıdaki binanın camına vururken, yansıması da koyu renkte olan bulunduğum ahşap evi ısıtıyordu. Bağımsızlığını ilan eden rüzgârın sevinç edalarıyla perdeyi uçuşturmasına izin verdim. Huzurlu bir yerdi burası. Tıpkı bana denildiği gibi…

-Taşınmadan İki Hafta Önce-

“Orada huzuru bulacaksın. Bana inan! Hem bende oraya çok yakın oturuyorum, sırf kontrollerini yapabilmek için iki ayda bir buraya gelmektense haftanın birkaç günü rahatlıkla görüşebiliriz orda. Ayrıca burada seni bağlayan bir şey yok. Hem daha başlamadan kendi hayatını heba ediyorsun. Yeni bir hayata başlaman gerek, burada olmayan bir hayata. Yeni bir şehirde; yeni hayallerle başla hayatına. Nolur?”

Gözlerindeki çaresizlik bana ne kadar kötü olduğumu hatırlatıyordu. Buna dayanamazdım, ona çok şey borçluydum. Ancak o insanları tanımıyordum bile. Bu da beni korkutuyordu. Sakinleştiğimi göstermek için oturdum ve cebimden telefonumu çıkarıp mesaj kısmına aceleyle yazıp ona gösterdim.

Ya beni istemezlerse? Benden nefret ediyor olmalılar. Sonuçta oğullarının ölüm sebebi benim.

Gözlerinde parlaklık yoğunlaşan duygularının bir işaretiydi. Görmeme hiç izin vermediği bir şeye izin verdi o anda. Hayatım boyunca ikinci defa yaşıyordum bu anı. Bu sefer daha sessiz, daha sakindi; ama daha keskindi.

“İşte bu yüzden seni daha çok seviyorlar.” dedi gözyaşları yanaklarından süzülürken. Ve ben onu ikinci defa ağlatmış oldum. Ama bu sefer ona sarılarak gözyaşlarını dindirdim.

Ririchi; başlarda evinde sığındığım bir insan, sonraları şefkatle yaklaşan ablam, bazı zamanlarda arkadaşım, yaz akşamlarında sesini dinlemekten zevk aldığım şarkıcım, zor zamanlarımda başımı okşayan elim, kontrol zamanlarımda sesini ciddileştiren doktorumdu. Hayatımın fotoğraf karesinde ışığımı ayarlayan yardımcıydı aslında. Sabahtan akşama kadar ayakta dikilip doğru açıyı bularak, en güzel kareyi yakalamaya çalışan fotoğrafçıya yardım edendi. Karşılığında çok az para alarak mutlu olabilen biri… Çünkü benim ona verecek hiçbir şeyim yoktu. Yine de paylaştığımız mutluluk her ikimize de yetti. Şimdi onun daha mutlu olması, benim de onun ışığını yakalamak için doğru açıyı bulma vaktim gelmişti.

Gözlerime Bak!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin