Bugün şemsiyelerinizi evde bırakın. Dışarı çıkıp yağmurda ıslanın. Tuzlu mu tatlı mı olduğunu tadarak anlayın. Gerçekten inanıldığı kadar ıslatıyor mu yoksa insanın ruhuna taze bir ferahlık mı veriyor, sorusunun cevabını öğrenin. Gidin ve ıslanın! Islanmaktan korkmayın!
Gerçekler de yağmur gibidir. Şemsiyelerimizle olabildiğince gerçeklerden kaçarız. Oysa söylenildiği gibi yağmurda ıslanmak o kadar kötü bir şey mi? Gerçekten şemsiye taşıyıp yarı ıslak yarı kuru bir haldeki bu yağmurdan kaçma acelemiz o kadar da gerekli mi? Cevap: HAYIR. Aksine, ıslanmak daha güzeldir. Aynı gerçekler gibi. Kim olduğun, nasıl göründüğün, ne hissettiğin… Hangisi gerçekse o güzeldir. Başkaları için şemsiye açmamıza gerek yok ve biz kendimizi en ıslak halimizle sevmeliyiz.
Karşısındaki çocuğa bakarken onun en ıslak haliyle karşı karşıyaydı muhtemelen. Çünkü başka hiçbir şey bu kadar güzel olamazdı. Geçen gün okumuş olduğu kişisel gelişim kitaplarından birinde okuduğu yağmur-gerçeklik ilişkisini hatırladı, çocuğun yanına vardığında. Birbirlerine bakmaya devam ederken profesörün imalı öksürüğünü işitti ve ardından tüm sınıfında onları izlediğini fark etti. Söze başlaması gerektiğini hissederek, “Yeniden merhaba. Benim adım Chikara. Tanıştığıma memnun oldum.” dedi ve güven veren gülümsemesiyle elini uzattı çocuğa. Tereddütsüz bir şekilde uzanan, kendisinden ufak olan bu sıcak eli, elinin arasında hissetti birden. El sıkışırlarken çocuğun bakışlarında “Seni tekrar görmek ne güzel.” ifadesini okudu. O da farkında olmadan “Seni de. Aynı zamanda sabahki olay için umarım sorun yoktur.” dedi ve birdenbire boş bakılan gözleri hissetti. Profesöre dönüp sabah otobüste karşılaştıklarını söyleyip çocuğa geri döndü. Ellerinin hala ayrılmadığını fark edince nazik bir hareketle geri çekti ve çocuğun ona samimi bir şekilde kafa sallayarak hayır demek istediğini anladı hemen ve devam etti konuşmasına “ Gözlerin yeşil ve tenin de biraz koyu renkli. Sanırım burada doğmadın. Doğru mu tahmin ettim?”. Çocuk önce şaşkın sonra onaylarcasına başını salladı. Ama gülümsemedi, sanki bir şeyden korkmuş gibiydi ve başını eğdi. Onu rahatsız ettiğini düşünen Chikara, “Ah, hayır bunu tuhaf olduğunu düşündüğüm için söylemedim. Tam tersi. Bence çok güzeller.” dedi. Bunu duyan çocuk anında kızardı ve gözlerini önce yere sonra Chikara’nın koyu kahve gözlerine dikerek meraklı bir şekilde baktı. Bunu gören Chikara onun daha tatlı bir hale büründüğünü fark etti ve elinde olmadan gülümsedi. Bunu gören çocuk daha da utandı. Chikara, çocuğa bir adım daha yaklaştı ve elini onun çenesine götürerek gözlerine bakmasını sağladı:
“Utanmana gerek yok. Ben sadece gerçeği söyledim ve gerçekler her zaman daha güzeldir.” dedi.
Bu pozisyonda kalan öğrencisiyle misafirini gören profesör dayanamadan araya girdi ve
“Evet çocuklar sanırım zamanımızı biraz aştık ama ben bu dersi bitirmeden gitmenize izin vermeyeceğim. Öncelikle Yui ve Chikara’ya teşekkür ediyoruz, ikisi de elinden geleni yaptı. Ama yeterli miydi? Bu sorunun cevabını vermeden önce sizin de aslında misafirimizle nasıl bir iletişim halinde olduğunuzdan bahsedelim. Misafirimiz içeri girmeden önce ve girdikten sonra birçoğunuz tavrınızı değiştirdiniz. Oturarak olsa bile. Kiminiz ellerinizi sakladınız; ceplerinize soktunuz ya da masanın altında durmasını tercih ettiniz. Bu hareket; sizin saklanmak veya bir gerçeği-yalanı saklamak istediğiniz anlamına gelir. Avuç içlerini göstermeyen insanlar kendilerine güvenmezler ve konuşmaktan çekinirler. Ayrıca vücuda yakın duran eller gerginliğin, sıkıntının işaretidir. Göz temasından bahsetmiyorum bile. Herkes bilir ki, göz teması iletişim kurmanın anahtarıdır. Göz teması olmadan birey kendini doğru ifade edemez, etmeye çalışır sadece. Bir diğer konu da elleri kenetlemek. Özgüvenin ve saygıyı göstermenin sembolü diyebiliriz. Şimdi sadece bu anlattığım kısa bilgilere bakarsak, çok az kişi dışında herkes geri planda kalmayı ve bazılarınızda sıkıldığınızı gösterdiniz. Özellikle ellerini göğüs hizasında bağlayanlar… Ki en kötüleri de onlardır.” derken sınıftaki birçok kolları bağlı öğrenci kollarını çözdü ve masanın üstüne koydular utanarak. Bunu fark eden profesör devam etti, “ Diğer taraftan misafirimiz dersin başında sınıfa göz atarken sadece ona bakan öğrenciler yani göz teması kuran ve ellerini kenetleyerek ona odaklanmış öğrencilerle aktif bir iletişim halindeydi. Fark etmemiş olabilirsiniz ama o öğrenciler fark etmiştir ve ben de gözlemlerken bunu gördüm. Öyle değil mi?”
![](https://img.wattpad.com/cover/13846098-288-k543769.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerime Bak!
Teen FictionOtobüste karşılaştığımız birini bir daha nerede görebiliriz ? Peki sokağın karşısındaki çocukla hiç tanışabilecek miyiz? Geçmişteki acılarımızı bir gün birisiyle paylaşabilecek miyiz? Bir gün anlatabilecek miyiz? Peki anlaşılabilecek miyiz? Sadece...