-32- SİNEMA

99 7 0
                                    



Bölüm Şarkısı: Nükleer Başlıklı Kız - Beni Hatırla

Ellerimi ceplerime sokmuş markete doğru yürüyordum. Mahmutiye'nin çilesini biraz çektikten sonra Doğukan'ı güzelce yatırıp evden koşar adımlarla uzaklaşmıştım. O son kelimelerini duyduğumda suratına iki tane çakmamak için kendimi zor tutmuştum. O kadar garip bakıyordu ki ne tam anlamıyla seviyor gibi diyebiliyordum ne de sadece sıradan bir bakış diyebiliyordum.

Kafamı kurcalayan bir sürü sorun vardı. Bunlardan bir tanesi de Çingene Gülseren'i bir türlü görememiş olmamdı. Onu çok merak ediyordum.

Markete girdiğimde Sami Amca güler yüzüyle beni karşıladı. Yaşlılıktan olsa gerek kurumuş dudaklarıyla ne istediğimi sordu.

Yüzüme sıcacık bir gülümsemenin yayılmasına engel olamadım. "Bir paket ince bulgur, yarım kilo domates," deyip kasaların olduğu bölüme gittim. Poşeti elime alıp içlerinden en güzelleri seçmeye çalıştım. Aslında hepsi de ben tazeyim diye bağırıyordu. Tartı tam 500 gramı gösterdiğinde doldurmayı bıraktım. O sırada da Sami Amca bir paket ince bulguru ödeme yerine koymuştu. Hepsinin parasını ödedim ve el sallayarak marketten çıktım.

Yarın sabah olduğunda direk Doğukan'ın evine geçecektim. Planım olarak sinemaya gitmek vardı.

***

Mesut yanımdaydı. Tam yanımda. Doğukan uzun süredir uğramıyordu bedenine. Onu çok özlemiştim.

Hafifçe sırıtırken "Niye komedi filmine gidiyoruz? Senin gibi kızlar film izlemek için genellikle romantik türünü seçer," deyip sakalını kaşıdı.

'Gülüşünü görebilmek için' diyemedim.

Doğukan hep tıraş olurdu, hiç ufacık bir kılı bile suratında barındırdığını görmemiştim. İlk başlarda biraz garip gelse de sonradan insan ister istemez alışıyordu.

Onun yerine "Bilmem, biraz neşemiz yerine gelsin," dedim. Sakince kafasını sallayıp yürümeye devam etti. Ellerim nedenini bilmediğim bir şekilde zangır zangır titriyordu. Doğukan'ın sadece sinirlendiğinde çıkan yanı Mesut'un normal haliydi. Hep biraz kaba, asabi, ağzı bozuk ve aşırı korumacı.

Kendimi onun yanındayken çok güvenli hissediyordum. Doğukan'da hissettiğimden daha fazla. Bilmiyordum ama Mesut ne kadar  sinirli görünürse görünsün sanki içinde kırılmış masum bir çocuk vardı. Kendini yapayalnız hisseden masum bir çocuk.

Biletleri ve patlamış mısırları alıp sinema salonuna geçtiğimizde reklamlar gösterilmeye devam ediyordu. Koltuklarımıza geçtik ve beklemeye başladık.

Mesut bıkkınca ofladı. "Nefret ediyorum ya şu abidik gubidik reklamlardan. Hayır yani 2 saatlik film için 5 saatlik reklam izlemek zorunda kalıyoruz."

Ne yalan söyleyim, Mesut'a tepeden tırnağa kadar hak veriyordum. Patlamış mısırdan bir tane ağzıma atıp emmeye başladım. Bu şekilde yemeği çok severdim. Ağzımın içinde eriyip kaybolunca çok hoşuma giderdi. Ve ne gariptir ki bu huyu Doğukan sebebiyle edinmiştim.

Sinema salonu inanılmaz büyüktü. Koltukları da aşırı rahattı. Hem geniş hem de yumuşaktı. Bu sinemaya gitmeye bayılırdım. Film izlemek en sevdiğim aktivitelerden biriydi. Daha doğrusu en sevdiğimiz.

NEDEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin