-30- KUSMUK

125 11 4
                                    


Bölüm Şarkısı: Emre Aydın - Beni Biraz Böyle Hatırla

Ellerim tir tir titriyordu. Yeni bir kişilikle daha tanışmıştım. Ve bu seferki baya ilgi çekiciydi. Doğukan'ın asla yapmayacağı yandan bir gülüşü her zaman suratında duruyordu, hem de her zaman. Ona bakınca asi, dibine kadar özgür, hiçbir endişesi olmayan tipler aklıma gelip duruyordu.

Uzattığı elini sıkmak için parmaklarımı harekete geçirdim. Bunu bir nevi teşekkür amaçlı da yapıyordum. Bana bir karşılık vereceğini düşünmüştüm. Fakat elinin tersiyle avuç içime vurdu ve "Kibar kızlar, en nefret ettiğim," dedi bastırarak.

Elini ilk uzatan oydu oysaki. Cidden çok çatlak bir karakterle karşı karşıyaydım.

Üzerindeki deri ceket onu inanılmaz havalı gösteriyordu. Saçları kendinden bağımsızca bir taraflara dağılmıştı ama garip bir şekilde bir uyumun içindeydiler sanki. Kısaca saçları da hoş görünüyordu.

O meşhur gülüşünü tekrar yaparak "Beni süzme işlemin bittiyse arkama atla da bir an önce şu aptal eve gidip yemekleri tatlı göbüşlerimize indirelim," deyip sadece bir tane olan kaskı bana uzattı.

Cümlesine gülmeden edememiştim. Gerçekten çok eğlenceli birine benziyordu. Onunla vakit geçirmek ve daha yakından tanımak için resmen can atıyordum. Sevimli sevimli yanına yaklaşarak "Mesutcum, bu motorla gideceğimizi düşünmüyorsun değil mi?" dedim. Olabildiğince şirin ve masum görünmeye çalışmıştım.

Kısa bir süre boyunca gözlerimin içine içine baktı. Daha sonra koca kaskı kafama tek hamlede geçirdi ve "Sünepe gibi konuşmayı bırak. Bizim kurallarımızda gevezelik yok," dedi.

Üzülmüştüm. Çünkü bir yere motorla gitmekten nefret ederdim. Vücuduma değen rüzgar şiddeti sanki derimi yüzüyor ve beni yavaş yavaş yok ediyordu. En son yaklaşık iki sene önce bu tür zımbırtılara binmiştim onda da çığlık çığlığaydım ve söylemediğim küfür neredeyse kalmamıştı. Motordan iner inmez bir kova dolusu kusmuştum. Aynı şeylerin bir daha yaşanmasını hiç istemiyordum.

Kaçış yoktu ve o motora paşa paşa bindim.

***

Mesut Bey sağolsun aşırı hızlı sürdüğü için çok kısa bir zamanda Doğukan'ın kapısının önündeydik. Motordan indiğim gibi yarısı asfalta yarısı Mesut'un ayakkabılarına olmak üzere hayvan gibi kustum. Bildiğin böyle anıra anıra falan.

Kusma işlemim bitince yüzümü Mesut'a çevirdim. Tabi bakacak yüzüm kaldıysa. Bana sadece boş gözlerle baktı ve hiçbir şey olmamış gibi ayakkabılarını çıkarıp zemine çıplak ayaklarla devam ederek eve doğru yürüyüp gitti.

Arkasında bir adet şaşkın ben kalmıştım. Bu kadar rahat davranmasına ne yalan şöyleyim şaşırmadan edememiştim. Ben daha çok iki çift alaylı bir laf eder ve kusmuğumu geri ağzıma sokar diye zannetmiştim ama adamda tepkinin t'si olmadığı için bir bakışla olayı halletmişti. Helal olsun valla.

Yemekler haliyle soğuduğu için eve girer girmez direk mutfağa daldım. Çorbayı ocağa koyup ısıtmaya başladım. Sarmaları ısıtmama gerek yoktu çünkü... çünküsü de yok. Öyle daha güzel yani.

Ben mutfakta oyalanmayı sürdürürken Mesut'ta odasında üzerine bir şeyler geçiriyor olmalıydı. Çocuğun paçasına da biraz kusmuk yapmış olabilirim ama biraz.

Çorbanın yeteri kadar ısındığına kanaat getirince ocaktan aldım ve cam kaseye boşalttım. Küçük bir tabağa da biraz sarma koydum ve portakal suyunu cam bir bardağa doldurdum. Hepsini bir tepsi koyup salona doğru yol aldım.

Evi fena sayılmazdı. Klasik bir aile eviydi. Onun için büyüktü ama kullanmasını iyi biliyordu. Bir çalışma odasıyla stüdyo odası bile vardı. Sehpanın üzerine yemekleri koyup Mesut'un gelmesini bekledim.

Biraz sonra gelmişti. Altına siyah eşofman üstüne ise yine siyah bir tişört geçirmişti. Tişörtte asla bilmediğim bir grubun resmi vardı.

Yemekleri görür görmez eline sarma tabağını aldı ve dört sarmayı birden ağzına tıktı. Ben ona gözlerimi kocaman açmış bakarken "Ne var kızım?" dedi.

Tamam, erkeklerin geneli böyle olabilirdi ama Doğukan hiç böyle bir şey yapmadığı için alışılmış bir durum değildi benim için.

Bütün sarmayı yiyip çorbayı içtikten sonra keyifli keyifli gözlerini kapadı. Karnıma bir fiske atarak "Sen yeme, maşallah göbüşün senden önde gidiyor," dedi. Ardından yine pis pis sırıttı. O böyle deyince karnıma bakamadan edememiştim. Aslında baya zayıf bir kızdım. Bunu sırf makara olsun diye söylediğini biliyordum ama psikolojik yaptığı baskı ben de aşırı etkiliydi. Sanki gerçekten de kendimi bir an için kilolu gibi hissetmiştim.

Sohbet başlatmak niyetiyle "Sana Tinerci Mesut demeleri cidden tinerle haşır neşir olmandan mı kaynaklanıyor, yoksa karakterini yansıtması amacıyla konulmuş bir lakaptan mı ibaret?" diye sordum.

Kollarını esnetti ve "Benim o mükemmel karakterimi yansıtması için konulmuş bir lakap ama cidden çok manyağımdır," dedi ve bana doğru yaklaşıp karnıma hayali bir çizgi çekti. "Benim yanımda kalırsan sabaha göbüşünde senin kadar tatlış mı tatlış bir bıçakla uyanırsan hiç şaşırma yani."

Cidden sonunun ne olacağını bilmediğim garip bir hikayenin tam ortasına düşmüştüm ve açıkcası galiba bu durumdan memnundum.

Yüzlerimiz birbirine çok yakınken kulağıma fısıldadı. "Onu bunu bırak da çok güzelsin lan."

Oylarınız ve yorumlarınız benim için önemli! Lütfen esirgemeyin!!! 🖤

NEDEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin