10.BÖLÜM:
~~~~FİNAL~~~~~
Biri gider, biri kalır.. Kim daha çok özler? Kim daha çok sever? Kim daha çok acı çeker? Konu aşksa iki tarafta aynı acıyı hisseder.. Aynı duyguları paylaşır. Çünkü aşk aynı duyguyu paylaşmaktır. Çünkü aşk iki farklı bedende tek kalpte yaşamaktır…
Özledim hem de deli gibi. Bir haftadır hiç görmüyorum. İş toplantısı yüzünden Japonya’ya gitmek zorunda kaldım hem de yeni kavuşmuşken. Ama artık ayrılıklar bitti.. Bizi kimse ayıramaz.
Hızlı adımlarla şirkete girdiğim gibi soluğu Sulli’nin odasında aldım. Kafasını önündeki kağıtlara gömmüş çalışıyordu. O kadar masum duruyordu ki..
-“Meleğim.” Diye seslendiğimde kafasını kaldırıp boş gözlerle bana baktı. Cevap vermesini bekliyordum ama hala aynı boş bakışlar okunuyordu gözlerinde.. Kafasını eğip kağıtlara baktı ve tekrar bana döndü.
-“Bana mı dediniz?” diye sordu. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyordum. Dilim tutuluştu ve kalbimde tarifi olmayan bir sızı vardı.
-“Şaka yapıyorsun değil mi? Şaka.” Dedim. Zorlukla dökülmüştü kelimeler. Ardından da acı bir kahkaha attım..
-“Ne şakası?”
Anlayamıyorum. Bu boş bakan gözler. Tıpkı o günkü gibi.. Şirketteki buluştuğumuz ilk günkü gibi.. Ama hayır… Olamaz..
-“Kahretsin.” Diye bağırıp girdiğim gibi hızla odadan çıktı. Koşar adımlarla şirketten çıkıp arabaya bindim. Ne olduğunu ne beynim algılayabiliyordu ne kalbim.. Ne yaptığım, nereye gittiğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Nötrleşmiştim. Hissedemiyordum. Bom boştu her şey, kapkaranlık..
Ayaklarım beni tek mutlu anılarım bulunduğu bu yere getirmişti… Kıyıya vuran dalgalara, sonsuz maviliğe…
……….
Taksiden indiğim gibi yavaş adımlarla Sungyeol’a doğru yaklaştım. Gözlerinden bir bir damlıyordu gözyaşları.. Böyle olsun istememiştim. Onu ağlatmak… Kalbim neden ağrıyor? Gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı… Tek Sungyeol ağlamıyordu.. Ben de ağlıyordum, birlikte karışıyordu gözyaşlarımız kıyıya vuran dalgalara….
Hızlıca koşup denizi izleyen Sungyeol’a sarıldım. Kulaklarına ulaşmak için hafifçe ayağımı kaldırdım.
-“Özür dilerim. Sadece şaka yapmak istemiştim.”
Gözyaşlarım bir bir Sungyeol’un omzuna damlıyordu. Kafasını hafifçe eğdi ve bana baktı.. Tam gözlerimin içine..
-“Ölecek gibi hissettim. Kalbimde tarifsiz bir sızı vardı. O günkü gibi hissettim ama bu daha acı vericiydi.. İkinci kez, üçüncü kez aynı acıyı hissetmek… Ölmek istedim.. Hayatımı adadığım kişinin, karımın, ilk aşkımın beni unutmuş olması.. Tekrar aynı şeyleri yaşamayı kaldıramam..” dedi. Her kelimesi kalbimi daha da yaraladı. Küçük bir şaka nelere mal olmuştu.
-“Özür dilerim.. Gerçekten çok üzgünüm. Ben.. Seni çok seviyorum. Unutmadım hiçbir anımızı sadece.. Yani…” Deyip kafamı eğdim. Eliyle kafamı kaldırıp gözlerini gözlerime sabitledi..
-"Yani? Hatırlamıyor musun? Ama tedavi olmuştun. İyileşmiştin.." deyip sustu.
-"Hatırlayamıyorum bazı anıları. Bulanık... Ama önemli olan hatırlamak değil hissetmek. Yaşadıklarımız her anı hissediyorum." dedim gözleri ayırmadan..
-"Seni seviyorum." deyip sıkıca sardı bedenimi.. Zaman dursun istiyorum şimdi. Böyle kalsak. Hiç ayrılmasak. Ama ne yazık ki her şeyin bir sonu var. Çalan telefonumun sesiyle Sungyeol'dan ayrılıp telefonu açtım.
-"Alo."
...
-"Tamamen aklımdan çıkmış. Hemen geliyoruz." deyip telefonu kapattım.
-"Ne oldu?" deyip merakla bana bakıyordu Sungyeol.
-"Şirkette toplantı vardı. Unutmuşum.. Çok önemli.. Yabancı şirketlerle bir toplantı.." diye aceleyle konuştum.
-"Yaşlandın mı sen? Unutkanlık başlamış." deyip gülümsedi.
-"Yaşlanmak ve ben? Sadece sen yanımdayken zaman duruyor benim için." deyip bende gülümsedim..
-"Bende seni seviyorum." deyip dudaklarıyla dudaklarımı birleştirdi.
-"Önemli toplantı diyorum. Acil diyorum. Sen de diyorsun!" deyip kendimi geri çektim.
-"Seni seviyorum, dedim." deyip sıkıca sarıldı.
-"Toplantıya 10 dakika kaldı." diye fısıldadım kulağına.
-"Ne? 10 dakika mı? Simdi mi söylenir?" deyip elimden tuttuğu gibi koşmaya başladı.
-"Sakin ol. Arabayla geldin unuttun mu?" dedim gülümseyerek. Bu hali çok.. Çok komikti.
-"Hı? Evet ya akıl bırakmadın ki." deyip arabaya doğru yürümeye başladık.
....
Normalde yarım saatlik yolu abartısız iki dakika da gelmiştik. Koşar adımlarla yürüyordu Sungyeol. Ben ise topuklu ayakkabılarla koşamadığım için peşinden sürüklüyordum.
-"Dursana daha var." deyip kolundan çekiştirdim.
-"Sadece 3 dakika kaldı." deyip tekrar çekiştirmeye başladı.
-"Daha yarım saat var. Acele et diye sana öyle dedim." deyip sırıtmaya başladım.
-"Sen var ya.." derken sözünü kestim. Ve konuşmaya başladım.
-"Düşünüyorum da bir zamanlar birlikte koşup eğlendiğimiz bu şirkette, babalarımızın peşinde alt üst ettiğimiz bu şirkette belki de artık çocuklarımızın koşma vakti gelmiştir." deyip gülümsedim. İlk başta şaşırdı. Omzuma kolunu atıp:
-"Haklısın. Ben bir kız, bir erkek çocuk isterim. Bu akşam başlarız belki bebek çalışmalarına..." deyip şapkınca sırıttı ve ardından da göz kırptı.
-"Kocacığım aslında çalışmaya gerek yok." deyip aynı şekilde ben de ona göz kırptım ve yürümeye başladım. Hızlıca arkamdan gelip beni durdurdu.
-"Çalışmadan nasıl olacak?" diye ima ile baktı. Anladığına adım gibi eminim..
-"Şöyle oluyor kocacığım. Ben hamileyim." deyip gözlerinin içine baktım.
-"Seni seviyorum karıcığım."
......
Neydi? Akılıyı deli eden? Ya da deliyi iyileştiren? Tüm hastalıklara çare olan ne ilaç mıydı yoksa..? Sahi neydi tek kalpte bütün olmak? Aynı duyguları paylaşmak? Neydi bu soruların cevabı?
Aşk hangisiydi?
Belki de hepsiydi…
Tarifsizdi..
Maviydi bence aşk…
Gökyüzü gibi sonsuzdu..
----------------- SON ----------------------