"Adı?"
Üzerine giydiği ceketi sandalyesinin arkasına yerleştirirken sormuştu kahverengi saçlı olan. Sabahın köründe ne olduğunu bile bilmeden buraya gelmişti. Ama yine saçma bir vakayla karşılaşacağını bildiği için klasik sorular sormakla başlamıştı. "Park Jimin."
Masasının önünde oturan siyah saçlı adam elindeki dosyayı incelerken cevaplamıştı. Kahverengi saçlı duyduğu isimi anımsamasını umursamadan diğer soruya geçti. "Ölüm nedeni?"
"İntihar. Ellerinin her yerini kesmiş, bileklerindeki bütün damarlar felç haldeydi." Kahverengi saçlı yutkunduğunda siyah saçlı olan ona çevirmişti bakışlarını. Anlamsız bir yumru oluşmuştu diğerinin boğazında. "Ne oldu Baekhyun?"
"Hiç sadece devam et. Garip bir şeyler var mı?" Dosyayı kenara atıp, daha rahat bir pozisyona yerleşti siyah saçlı. Bir yandan elinde sıkı sıkı bir kaç kağıt parçası tutuyordu. Dünyanın en önemli şeyini anlatacakmış görüntüsü veriyordu bakınca. "Boş bir daireye gönderilmiş mektuplar var. Hepsi çok... delice." Elinde tuttuğu kanların her bir tarafını istila ettihi kağıt parçalarını masanın üzerine bıraktı siyah saçlı. Kahverengi saçlı mektupları incelemeye başlamıştı teker teker. Hepsinde 'Şeytanıma,' diye başlıyordu.
Kimilerine göre en takıntılı ve deli, kimilerine göre en güzel aşkı taşıyordu Jimin'in kelimeleri. Belki de hiç okumasaydım diye kendini öldürecek, belki de ben bu kadar güzel sevemem dedirtecek şekildeydi.
"Bütün mektuplar. Min Yoongi adına, ama garip olan kısım..." Siyah saçlı olan elleriyle masaya nazikçe vurmaya başladığınde diğeri elindekileri bırakıp ona çevirmişti bakışlarını. "Min Yoongi 19 Mart 2016'da kalbinden bıçaklanarak öldürülmüş. Garip bir şekilde, ölüsünün üzerinde hiç kan lekesi yokmuş." Baekhyun göz bebeklerinin istemsiz büyümesine engel olamazken önünde bulunan kağıtlara bakmaya devam etmişti.
Orada bir kaç cümle çarpmıştı gözüne.'Senin beyaz tenine kırmızının çok yakışacağını biliyorum şeytanım ama o kızıl sıvıyı asla sana bulaştırmayacağım. Bütün vücudum kanlar içinde kalsa bile senin üzerinde tek bir damla bile olmasına izin vermeyeceğim.'
"Peki bahsedilen Jungkook?"
"Min Yoongi'nin sevgilisi. Yoongi'den bir ay önce..."
'Sevgilin gözlerimin önünde bana yalvarırken, canavarımı bile yüz üstü bırakıp sadece onu izledim.' Bu sefer boğazında bir el hissetmişti kahverengi saçlı. Elini boğazına götürüp, boşlukla karşılaşınca anlık rahatlamıştı ama çok uzun sürmemişti.
"Anladım. Peki buradaki Taehyung?"
"Park Jimin'in çevresinde hiç kimse yok. Annesi ve babası onu bırakmış, arkadaş desen... Cenazesine gelen olmadı. Öyle biri yok." Kahverengi saçlı ellerinin titremesine engel olamazken, neden bu kadar garip hissettiğini sorguluyordu bir yandan. Binlerce vaka görmüştü, hepsinin aşağı kalır yanı yoktu, Park Jimin'in tek farklı tarafı şeytanlarına teslim olmasıydı belki de.
"Peki ya Min Yoongi'yi öldüren?" Asıl sorması gereken soruyu sormuştu bu sefer. Ama asla duymayı akıl etmeyeceği bir cevap almıştı. "Park Jimin."