Bölüm 1

13 1 2
                                    

Gecenin ertafı saran korkutucu ve büyüleyici sisli karanlığı adeta bir bataklık gibi beni içine çekiyordu. Çığlıklarım duyulamaycak kadar yorgun ve histerikti. Şuan her bir çığlığımın karşılığını boğazlarımın ağrıları ve acılarıyla kat kat alıyordum. Sonsuz bir uçurum adeta gözlerimin içine öldürücü başıklar atarken kaçmak istemenin korkusuna inat ayaklarım çıplak zeminle bütünleşmiş bir şekilde duruyordu. 

Kaçabilirdim.

Kaçıp bir daha buraya dönmeyebilirdim ama yapamıyordum. Ayaklarım tamamen benden bağımsız bir şekilde geldiğim yolun gerisinde bıraktığı topuk izlerini yok ederek bana âdeta meydan okuyordu.

Ama neden? Beni buraya iten şey neydi?  Bilemiyorum, nasıl buraya geldiğimin bilincinde bile değildim ki bu korkularımı daha da pekiştiriyodu. Zihnimi geçmişin kapılarında yoklarken hala buraya gelmeme sebep olan olay örgüsünü toparlayamıyordum. Etrafıma baktım, düz bir zeminin aralarından çıkan kısa, küçük çimlerle birlikte dipsiz bir uçurum boy gösteriyordu. Adımlarımı uçurma doğru yaklaştıkça eş zamanda da sesini tanıyormuşçasına bir alarm melodisi kulaklarıma tiz bir ses dolduruyorken rahatsızlık duyuyordum. O kadar içten bir şekilde duyuyordum ki alarm sesini, beni uçuruma itip alarmı kapattırma hissi uyandırıyordu. 

Yapacaktım da.

Adımlarımı hızlandırarak uçurumun önüne geldim. Korkunun bedenimden çıkıp hırsa hapsolması gözümü kör ederek emin adımlarla uçurumun çukurlu taşlarına adım attırmıştı. Uçurumun tam dibinde duruyordum fakat alarm olabilecek hiçbir cisim veya bir eşya yoktu. Peki nereden geliyordu bu tiz ve boğucu ses?  Kafam daha da karıştı. Adımlarımı sonunda uçurumun sanki daha mümkünmüş dibine kadar götürdüm, inat etmiştim bir kere, kapatacaktım alarmı.

En sonunda iki ufak taşın arasına sıkışmış olarak gördüğüm küçük bir aletten gelen ses bana uzatkan selam veriyordu. Alarımın bu selamına karşılık bende onu susturacaktım. Elimi iki kayanın arasına sokmaya çalıştığım sırada son hatırladığım şey dengemi koruduğum zemin taşın üzerinden ayağımın süzülerek kayması sonucu korkunun verdiği yüksek desibel çığlıklarımla karanlığa doğru kendimi bıraktığımdı.

*

Bir anda yataktan fırladım. Ter içinde kalmış suratımla eş değer yarışan hızlı kalp ritmim korkumu pekiştirdi. Az önce ölümle dans ederken şu an yatakta olmak kuşkulandırsada kıs sürede gerçek hayatta olduğumu ayırt edebildim.
Gördüklerimin hepsi rüyaymış diye geçirdim içimden. Bunları düşünürken ufak yatağımın komidininde duran ve rüyamdakiyle eş değer sesle çalan saatime baktım.
Şu an alarımı çalıyordu.

Demekki rüyamda onun histerik bir sesi yankılanıyor diye düşünüp annemin uyanmaması için son hız kapatmaya yeltenerek saati kapattım. Gerçek hayatla rüya arasındaki o kısa çizgide gelip gelmek ve iki anı birden yaşamak çok garipti.

Bu arada saat yedi, yirmi beşti.
Yataktan hiç hoş olmayan bir biçimde esneyerek kalktım ve katlanan eski mavi desenli çekyatın üzerine formalarımı yerleştirerek yüzümü yıkamak için banyoya geçtim. 
Ayna bana gülümserken ona bakmamak için büyük bir çaba harcamıştım.
Bunun sebebi yıllar önce aynaya bakmayı bıraktığımdı. Yansımam beni her zaman korkutmuştu. Kendimden korkardım çünkü yaşadıklarım yüzüme yansıyordu.
Bunu görmesem bile hissedebiliyordum.  Fakat buna rağmen direnişim boşuna olmuş bir şekilde aynaya kafamı çevirdim. 
Gri beton ayaklarımın altında dururken ince terliklerim bile baş parmaklarımı üşütmeye yetiyordu.
Ayna bana gülümserken hala bir umut yüzümü etrafı incelemek için sağ veya sol tarafa yönlendiriyordum.
Kendime bakacak bir gram halim yoktu, çünkü biliyordum ki yıkılmıştım.

Aşk ve HicranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin