5'Anla ben büyük harflerden ürktüm

946 178 182
                                    

Hoseok okuldayken ㅡve yanında Jimin varkenㅡ diken üstünde olduğunu hissetmeye başlamıştı. Öncelikle Jimin çok meraklıydı. Belki sevgilisi Yoongi olduğundan dolayıdır, hafifte kurnazdı. Gözlerini uzunca üstünüze diker ve sanki cevapları mıknatıs etkisiyle çekiyormuş gibi sesler çıkarırdı.

Jimin uzun bir bakışmanın ardından pes ederek sorusunu yineledi. ㅡBu soruyu sabahtandır soruyordu.ㅡ "Hadi ama söyle bana, Yoongi'nin en sevdiği tatlı ne?" Diye konuştu.

Hoseok gözlerini devirmek istedi ama Jimin'in, yerinden çıkarabilme ihtimalinden, korktuğundan sadece iç çekti.

Hoseok bunu neden sorduğunu elbette biliyordu.

Yoongi'i ondan daha iyi tanıyıp tanımadığını test etmeye bayılıyordu. Özellikle Hoseok'a değil, herkese bunları soruyordu ve aldığı cevaplar bazen onu memnun ederken çoğu zaman çığrından çıkarıp kavgaya sürüklüyordu.

Ancak özellikle Hoseok'u bu kadar çok sıkıştırıyordu. Çünkü çıldırıp kavga edemeyeceği tek kişi Hoseok'tu.

Yoongi ile ben mi? Diye düşündü Hoseok. Bu akla gelecek en çılgınca şeydi!

Jimin gözünün önünde parmaklarını şıklatarak Hoseok'un ona odaklanmasını sağladı. "Hey, hey! Sana sordum."

Hoseok, Yoongi'nin kabak tatlısına deli olduğunu biliyordu ama buna rağmen, "Çikolata mıydı?" Diye sordu.

Jimin ise hiddetle elini masaya vurdu ve Hoseok'un resmen ağzına içine girerek bağırdı. "Beni kandıramazsın, sinirlenmeyeyim diye yalan söylediğini biliyorum!" Saçları Hoseok'un alnına değdiğinde Hoseok onu ittirdi.

"Gördün ya! Hemen sinirleniyorsun!" Diye Jimin'e bağırdı.

"Doğruyu söyle," Jimin yerine geri döndü ve gözlerini alayla kısarken kollarını kavuşturdu. "Hemen." Dedi yinelerek.

Hoseok omuz silkti. "Tamam, kabak tatlısı. Öyle değil mi?"

Jimin'in yüzü birden parladığında genişçe gülümsedi ve gözlerinin mutluluktan yok olmasına izin verirken, "Hayır," diye şakıdı uzatarak. İşaret parmağını iki yana salladı. Hoseok onun masaya çıkıp dans etmesinden endişe etti. "Kabak tatlısını sevdiğini söyledi ama ben waffle sevdiğimi söylediğimde ㅡve ona tattırdığımdaㅡ artık waffle seviyorum dedi."

Hoseok güldü, "Ah, bunu duymak çok hoş," diye ona katıldı.

Ancak Jimin'den aldığı tepkiden memnun kaldığı söylenemezdi. Jimin yüzüne hırlayıp, "Evet öyle Jung Hoseok." Dedi. Ardından parmaklarıyla önce gözlerini işaret edip ardından Hoseok'u gösterdi. "Gözüm üzerinde Jung Hoseok." Daha düşük bir ses tonuyla ekledi. Yavaş bir şekilde yanında kalkıp gittiğinde Hoseok rahat bir nefes alabilmişti.

Cidden Yoongi'nin neden Jimin'in yanında değilde kendi odasında kaldığını anlayabiliyordu. Onunla sadece bir dakika geçirmekle boğulduğunu hissetmişti.

Kim bilir Yoongi ne zorluklara göğüs geriyordu?

Saatine baktı. Dersinin başlamasına daha bir saat vardı ve uzun zamandır adam akıllı oturup ders çalışmamıştı. Kendince haklı sebepleri vardı tabii ki; ne zaman çalışmak için oturmaya kalksa Namjoon onu ayartıyordu. Güzel sözlerle demek isterdi ama onların ilişkisi tamamiyle konuşmamaya yönelikti. Özellikle, 'Bence gelmelisin Hoseok.' Dediği an, Hoseok kendini kabul ederken buluyordu. Kendine söylemek istemese bile ders çalışmak sıkıcıydı ve biri onu çağırdığı an daveti geri çevirmeyi kaba buluyordu. Kesinlikle kaba bulduğundan dolayı.

Ayrıca daveti yapan kişi özellikle Namjoon ise.

Yoongi'nin aksine daha eğlenceliydi. Bu Yoongi'nin kulağına giderse kazığa oturtulurdu.

Başını iki yana salladı ve ilk kitabı çıkardı. En azından biraz bakmak istiyordu ama kafası o kadar doluydu ki, sabahtandır hiçbir şey anlamadan yedi sayfa okuduğunun bile yeni yeni farkına varıyordu.

Çalışmak için yanına Yoongi'i veya Namjoon'u almalıydı. Yoongi fazla disiplinliydi böylece kaytarmasına imkan yoktu; Namjoon'da her ayrıntıya takılırdı. Birden kendini trilyon tane şey öğrenirken bulabilirdi.

"Bence artık ikisine de ihtiyacın kalmadı." Sesi duyduğundan, ㅡArtık onu o kadar ürkütmüyordu.ㅡ utançla yüzünü çevirdi. Kulağının dibinden, yanındaki sandalyeden geliyordu ses. "Ben buradayım ne de olsa, öyle değil mi?"

Onun kendinden emin tavrı Hoseok'u güldürebilirdi. Eğer utanmaktan vakit bulabilirse, bunu yapacaktı.

Başta cevap vermeden sessizce onu dinlesede omzunu dürten el yüzünden cebindeki telefonu çıkardı ve kulağına dayadı. Insanların onun hakkında deli diye dedikodu çıkarmasını istemiyordu, üstelik etrafta çılgınlar gibi dedikodusu olan tek kişiyken. Sesin kendinden emin tavırlarını yok sayarak,"Uyumaya başladığımda mı sesini duyuyorum?" Diye sordu. Ancak cevap vermedi. "Uyandığımda ismini hatırlıyordum. İsmin ne?" Diye sordu bu seferde. Cevap gelmeyince başka bir soru daha sordu. "Bana cevap vermek istemiyor musun? Sadece sorular sorup gitmek mi istiyorsun?" Dedi. Sesinin ne denli kırılgan çıktığından habersizdi.

Hoseok onu göremiyordu ama üzgün bir şekilde iç çektiğini duydu. Neden kırıldığını düşünmeye başladı. Kendisi yüzünden olamazdı, ona zarar verecek hiçbir şey yapmamıştı. Üstelik rüyalarda onu kırması mümkün müydü? En sonunda, "Üzgünüm," dedi sesin sahibi. Hoseok'un kulağına dayadığı telefondan parmaklarını tuttu ve çekiştirdi. "Şu an uyumuyorsun, ancak bunu zaten ayırt etmen lazımdı. İsmimi söylemek isterdim ama bunu yapamam. Dilim birbirine dolanıyor. Bunu kendin hatırlamalısın. Yüzümü, ismimi, sesimi ve tamamiyle beni unutmamalısın." Telefonu tekrar kulağına götürecekken sesin elleri onu durdurdu. ㅡBunu nasıl yapacağını sorması lazımdı, Hoseok böyle gizemli şeyleri düzgünce açıklamazsa anlayamazdı.ㅡ "Ve şimdi soru sormaman lazım, hem bir kaç saat sonra görüşebiliriz." Elin hissi yavaşça gidiyordu:

"Hayır!" Diye bağırdı Hoseok. Bu kafeteryadaki tüm gözlerin ona dönmesine neden olmuştu. Gerizekalı, gerizekalı, gerizekalı! Yüzünde aptal bir gülümsemeyle ona bakanlara gülümseyerek yavaşça yerine oturdu, ㅡNe zaman ayaklandığını bile bilmiyorduㅡ Bakışlar azaldığında, dudaklarını oynattı. Sesi çok az çıkıyordu ama sesin sahibinin ona fazla yakındı zaten. Duymaması gibi bir şey söz konusu olamazdı. Onu kesin duyuyordu. "Her gece rüya göremem. Bu imkansız, ayrıca rüyalarımın çoğunu unutuyorum." Diye fısıldadı.

Sesin sahibi gidiyordu. Boğuk sesi Hoseok'un kulaklarına daha az çalınıyordu. "Benim için yer açmalısın." Tenindeki dokunuşta azalmaya başlamıştı ama Hoseok aşırı inatla onun kollarına asıldı. Gerçekten tenini hissedebiliyordu. Bu hoştu? Yani birisinin yüzünü görmemenize rağmen teninizde hissetmek.

Hoseok düşüncelerine son verdi. Zaten sesin sahibi uzun süre kalmayacak gibi görünüyordu. "Bana nasıl yapacağımı söyle." Diye konuştu ona bakarken. Gözlerine baktığına inanmak istiyordu. Bu mesafedeyken baktığı yerin gözleri olması lazımdı.

"Gerek yok, zamanla zaten farkında olarak bunu yapacaksın zaten."

"Gerek yok derken yine dilinin dolanıyor olmasından mı bahsediyorsun?" Diye sordu. "Söylemek mi istemiyorsun yoksa söyleyemez misin?"

"Evet," Hoseok onun varlığının gittikçe azaldığını farketti, eli yavaşça boşluğa düşmek için hazırlanıyordu. "Söylemem diyormuşum gibi gelebilir ama aslında söyleyemem." Ve en sonunda eli boşluğa düştü.

Bir süre boş boş baktıktan sonra ellerini havada gezdirdi ve onu bulamayınca sinirle soludu. Ses ona hiç yardımcı olmuyordu. Hemde hiç!

Beyni zaten yeterince boştu. İsmini söylese yeterdi, onun için özel yer açmasına gerek yoktu ki!

Hoseok'un onu neden merak ettiğini sormak saçma olurdu. O büyüleyiciydi, bunu biliyordu. Belki de onun hakkında hatırladığı tek şeyin harika olmasıydı. Kaç kere gördüğünü tam olarak bilmiyordu ama birisinden etkilenmek için geçen süreden daha az olduğuna emindi. Rüyalar beş altı saniye sürmüyor muydu? Bu kadar az süre etkilenmeye yetmezdi.

Burun kemerini sıktı ve kafasını masaya, kitaplarının üstüne, yasladı. Gözüne giren güneş görüşünü bulanıklaştırana kadar odaklanıp düşündü.

Belki de olan biten her şeyi Yoongi'e anlatmalıydı. O akıl verebilirdi.

52 hertz | vhopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin