6'Sen yaz saati uygulaması

910 163 177
                                    

Hoseok derste bacaklarını sallayıp kafasını dışarıya çevirdi ve futbol oynayan çocukları izledi. Aslında futbolu seviyordu, küçükken bir kağıda futbol için doğdum onun için öleceğim yazıp öğretmenine vermişti. Ahlak dersindeyken bunları düşünmesi çok ironik gelmişti.

Bakışlarına ifade ekleyip tahtaya odaklandığında profesörün ısrarla birisini çağırdığını fark etti. Hoseok'un arkasındaki her kimse onu deli gibi çağırıyordu. Soru o kadar zorda değil, neden korkup cevap vermiyor ki? Diye düşündü Hoseok.

Profesör, kendisine bakıp, "Jung Hoseok!" Diye bağırdığında Namjoon ayağıyla bacağına vurdu ve Hoseok reflekse ayağı fırladı. "Sonunda bizimle ilgilenmeye teşrif ettiniz." Dedi alayla profesör.

Kendisine bakan öğrencileri süzmeye ara verip, "Özür dilerim." Dedi. Bunu söyleyebilecek enerjiyi kendinde bulduğuna şaşırıyordu. "Bana seslendiğinizi duymadım." Diye ekledi.

"Kulaklıkla müzik mi dinliyordunuz?"

"Hayır profesör," Elini kulaklarına götürüp yokladı ve hiçbir şeyin olmadığını gösterdi. "Müzik dinlemiyordum."

Profesör onun solgun yüzüne biraz derin bakmaya başladıktan hemen sonra, "Pekala," dedi. Profesör Kim'in bu kadar çabuk pes ettiğini nadir görülürdü.

Belki Hoseok öyle saygısız bir öğrenci hiçbir zaman olmadığındadır, onu kırmak istemiyor olma ihtimali yüksekti.
Kafasıyla selam verip yavaşça yerine oturdu. Neyse ki üzerine çevrili olan gözler yavaşça profesöre dönüp onu terk ettiğinde rahat bir nefes verebilmişti. Elleriyle başına masaj yaptı. Neler oluyordu oma böyle?

Profesörün, ona seslenmediğine o kadar emindi ki, soruya odaklanıp kim olduğuna bile bakmamıştı. Hoş, bakması saçma olurdu. Profesör deli gibi onu çağırıyordu çünkü!

"Gerçekten kısa süreli sağırlık mı yaşadın?" Namjoon sessizce fısıldadığında Hoseok ona döndü.

Bir süre onun yüzüne dikkatlice baktı.

Kalın dudakları incelmiş, yanağındaki gamzesi belirginleşmişti. Gözleri alayla kısılmış ve kaşları da alaya eşlik etmek istermiş gibi havalanmıştı. Saçları, eli...

Tabii ya!

"Namjoon," dedi Hoseok. Sesi Namjoon'a göre daha yüksek çıkmıştı. Bu yüzden Namjoon işaret parmağıyla dudağını örtüp sessiz olmasını tembihledi. Ancak Hoseok onu takmadı, sesini sadece biraz düşürdü. Namjoon'un elini kavrayıp kendine çekti ve kollarını ona doladı. "Namjoon-ah," dedi fısıltıyla.

Namjoon dostça sırtını pat patlarken, Hoseok'un kalbi deli gibi atıyordu. Endişeden dolayı çıldırmasına çok az kalmıştı. Profesör onlara dönüp, laf söylemeden önce Namjoon'dan ayrıldı.

"Hoseok iyi misin?"

Muhtemelen Namjoon'la aralarında geçecek olan en uzun konuşmaya hazırlanıyordu. Hoseok bir saniyeleğini onu tanıyamadı, az önce profesör onun adını söylemesine rağmen duymadığı gibi.

O kadar şey söylemeye hazır olmasına rağmen, "İyiyim." Demekle yetindi. Ancak Namjoon ona dökül diyormuş gibi gözlerini dikti. Hoseok yapmacık bir edayla güldü ve elini alnına vurdu. "Şu sıralar kafam dolu," dedi. Namjoon'un yüzüne baktığında söylediğine inanmış gibi görünüyordu. Zaten birbirlerini öyle aman aman tanıdıkları da söylenemezdi ya, "Bir anlığına seni bile tanıyamadım." Diye konuştu ve bu sefer Namjoon'un istediği gibi fısıltıyla çıkmıştı sesi.

Namjoon, "Öyle mi?" Diye sordu. Profesörün sırtına bakışlarını sabitledi ve dönmesine fırsat vermeden ekledi, "Kim Taeyeon'un mütevazi malikanesinde yine parti var. Bence gelmelisin Hoseok. Hem kafanda dağılmış olur."

52 hertz | vhopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin