12. Bölüm

744 49 2
                                    

Buğulu gözleri yavaş yavaş açılırken, karnında ki keskin acı kendini göstermişti. Dişlerini aniden sıktı ve kıpırdamamaya gayret etti. Farklı olan şey ise buz gibi beton zemin yerine, sıcak bir yatakta yatıyor olmasıydı. ''İyi misin?'' Diye sordu, bedenine doğru yaklaşan ses. Bakışlarını o yöne çevirmeye çalıştı. Gördüğü karşısında kaşları çatılmıştı. Bu keskin acıyı göz ardı edip bu evden çıkabilirdi, değil mi? ''Bana bir işaret ver. Şuan iyi misin?'' Dedi kaşlarını çatarak, karşısında dikilen. KyungSoo hafifçe başını yana salladı. Şu durumda yalan söyleyemezdi. ''O kadar doktor dikiş attı. Hala acıyor olması imkansız,'' dedi ruhsuzca. Cebinden telefonunu çıkardı ve acı içinde yatan çocuğa uzattı. ''Cevabını yaz.. Biliyor musun? Senden nefret etme nedenim bir şey sorduğum zaman cevap verememen. Sen bana acı içinde bakınca seni kıskanıyorum, biliyor muydun? Hatta şuan yerinde olmayı bile isterdim. MinSeok'un bu yaptığını bana yapmasını isterdim.'' KyungSoo açık olan ağzını eliyle kapadı. Hangi manyak böyle bir şey isterdi ki? 'Saçma! Saçma!' Diye defalarca içinden geçirdi. Telefonu yüzünün hizasına gitirdi ve yavaşça ekrana dokundu.

-Pis mazoşist.-

Luhan ekrandaki yazıyı görünce kahkaha attı. ''Bunu anlaman güzel. Başka neyi anladın bakalım?'' Luhan eski ruhsuz haline dönerek sormuştu. KyungSoo çatık olan kaşlarını daha da çattı ve kendinden emin bir şekilde yazmaya başladı.

-Beni buraya neden getirdin? Bıraksaydın, bir daha gözlerimi açmasaydım. Bu benim için iyi olurdu. Eminim ki senin için de iyi olurdu. Bunun nedeni ne?-

Omzunu silkerek cevap verdi. Bundan hoşlanmamıştı. ''Sen de yer de acı içinde inleyen birini görseydin yardım ederdin değil mi? Ki bu sen olsan bile.'' KyungSoo şaşkınca baktı. 'Luhan ve yardım. Yardım ve Luhan. Luhan-yardım. Oh hayır bunda bir iş olmalı,' diye düşündü. Luhan KyungSoo'nun kolundan tuttuğu gibi yatay pozisyondan oturur pozifyona getirdi, sert bir şekilde tabii. KyungSoo ağlarcasına inledi. Şuan ilk zaman ki acıyı tadıyordu. Elini karnına koydu ve dişlerini alt dudağına geçirdi. Ayaklarını birbirine dolamıştı. Acı dayanılmaz hale geliyordu. Luhan ise sırıtarak KyungSoo'yu izliyordu. ''Ne oldu? Canın çok mu yanıyor? Tahmin etmiştin değil mi? Ben ve yardım kulağa çok saçma geliyor.'' Dedikten sonra kolundan tuttuğu gibi kapıya sürükledi. Acı içinde inlemesi umurunda değildi zaten. KyungSoo'nun zayıf olması bunu tamamen kolaylaştırmıştı. Kapıyı açıp, fırlatırcasına dışarıya çıkardı zayıf olanı. Hızla arkasını döndü ve kapıyı çarparak kapattı. KyungSoo yerde acı içinde oturuyordu. Ne yapacağını kestiremiyordu. Şuan da. Şu halde, ne yapabilirdi ki? Gözlerini araladığı sırada MinSeok görüş alanına girdi. Korkudan elleri titremeye başlamıştı. MinSeok sırıtarak yanına eğildi. 

''Demek Luhan sana yardım etti. İcabına bakmamız gerek.''

**

Kai okula geleli iki gün olmuştu. Arkadaşlarını özlemişti. Burada bir çok kişi havalıyı oynuyordu. Ama aslında bir ezikten başka bir şey değillerdi. İç çekerek sırasına oturdu. Kitabını açıp bir şeyler okumayı düşünmüştü ki, kahverengi saçlı bir çocuk yanına oturdu. Bu çocuk o eziklerden biriydi. Sahta bir sırıtışla kahverengi saçlı çocuğa baktı. Çocuk hızla elini uzattı. ''Merhaba ben BaekHyun,'' dedi sırıtarak. Kai elini sıkmak yerine sahte gülüşünü bir kenarı atıp, kitabına dönmüştü. BaekHyun kaşlarını kaldırdı ve bu duruma anlam vermeye çalıştı. Şaşkınca Kai'ye bakıyordu. Daha demin gülen çocuk ne diye birden mod değiştirmişti ki? ''Saygılı olman gerek adamım,'' derken Kai'nin yanından kalkıyordu. Kai Baek'in elinden yakaladı ve kendine çevirdi. ''Nasıl bir eziksin sen?'' Derken yüzüne ciddi anlamda gerçek bir gülüş koymuştu. Baek yeniden şaşırmıştı. Bu çocuk kimdi de kendine böyle sözler sarf edebiliyordu? Baek elini hızla çekti ve sıradan tamamen çıktı. ''Kim olduğumu öğrenmek ister misin, aptal?'' Dedi eziklercesine bir ses tonuyla. Kai de ayaklandı. Tam ona vuracak iken, buraya gelme nedeni aklına geldi. Sabırlı olmalıydı. Gülerek yanından geçti ve dışarıda soluğu aldı. Bu okulda da işler karışacağa benziyordu. Hadi diğer okulunda arkadaşları vardı. Bu okulda tek başına ne yapabilirdi ki? Gerçi ezik insanların ezik fikirleri olurdu. Yani dert etmemeliydi. Kravatını gevşetip bahçenin köşesine doğru yürümeye başladı.

Ertesi gün okula geldiğinde neye uğradığını şaşırmıştı Kai. Gördüğü karşısında ne yapmalıydı? Kaç gündür rüyalarına giren KyungSoo'nun şimdi de ruhunu mu görüyordu yani? Gözlerini bir kere daha kırpıştırdı. Yutkunarak arkasını döndü. Bunu hazmetmesi lazımdı. Bu doğru olamazdı, olmamalıydı. KyungSoo'dan kurtulmak isterken dibine düşmesi her şeyi berbat etmişti. Göz ucuyla yeniden KyungSoo'nun olduğu yere baktı. Topallayarak yürüyordu. Bir eli karnındaydı. Kai birden tamamen ona doğru döndü. Uzun zaman geçmemesine rağmen yine başına bir şey mi gelmişti? İstemeyerek de olsa yanına yürümeye başladı. Daha varmadan bir çocuk KyungSoo'nun çantasını aldı ve içini koridora boşalttı. KyungSoo ise sadece başını eğip, gitmesini bekledi. O gidince acısını aldırmamaya çalışarak eğildi ve kitaplarını tek tek çantasına koymaya başladı. Kai bu sefer emin adımlarla KyungSoo'nun yanında yerini aldı. O da eğildi ve yardım etmeye başladı. Onun yüzüne bakmıyordu, sadece kitapları hızla çantanın içine koyuyordu. Bunu hallettikten sonra çantayı ona şaşkınca bakan koala gözlü çocuğa uzattı. KyungSoo tam çantasını Kai'nin elinden alacak iken, arkadan gelen bir tekme ile Kai'yle birlikte dolaplardan birine yapışmışlardı. Gözleri kocaman açılmış, zorla yutkunmuştu. Şimdi ne yapmalıydı? 

Dikişlerinin açıldığını an itibari ile anlamıştı. Hafifçe geri çekildi ve karnına baktı. Gömleğine kan bulaşmıştı. Başı dönmeye başlamıştı. Karşısında duran Kai'nin ne ara klonu var olmuştu ki? Gözleri yavaş yavaş kapanırken, bilincini kaybetti ve yere yığıldı. Bu kadarı fazla gelmişti. Zayıf bedeni 'bu kadarını kaldıramam,' diye bağırıyordu içinden. Kai ne yapacağını bilemeden KyungSoo'nun başına eğildi. Gözünden korku fışkırıyordu. Hızla kucakladı ve revire doğru koşmaya başladı. Kapının önüne gelince ayağıyla kapıya vurmaya başladı. Elleri şuan çelimisiz bir çocuğu taşıyordu zaten. Kapı açılınca hızla içeriye girdi ve sedyelerden birine KyungSoo'yu koydu. Gözleri dolmayı bırakmış, süzülüyorlardı yüzünde. 

''Lanet olsun bu kadar çelimsiz olma,'' diye bağırdı ağlarken. Bunu ilk defa yaşıyordu. Berbat hissetmesi ise ne miydi? Bunu kendi de asla bilemeyecekti.

DESTINYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin