14. Bölüm

747 49 0
                                    

Kai bilinçsizce elinde ki ıslak bezi yere düşürdü. Hafif nemli olan avuç içini kısa olanın yanağına sabitlemişti. Uzun süre hareketsiz kalıp, her hangi bir tepki vermediğine şaşırmıştı. 
KyungSoo dudaklarının üzerinde ki yoğunlukla yerine çakılmıştı adeta. Ne bir tepki verebiliyordu, ne de bir kaşılık..
Kai iri dudaklarını araladı.Dudaklarıyla altında ki dudakların üzerini bir tartın üzerine kapatılan hamur gibi sıkıca kapattı. Etrafındaki her şey buhar olup zaten çoktan uçup gitmişti. Geriye kalan kalbine uyumlu kalpten gelen tatlı atışlardı. Dilini Kyungsoo'nun alt dudağı üzerinde ufak bir gezintiye çıkardı. Acelesi yoktu, sakinlik ve keyifle tüm dudağın üzerini şefkatle bir şekeri emiyor gibi emdi. Tadı harikaydı. Tanıdık olmayan bir tad. Meyve bahçesinde en saklı köşede büyütülen bir hazine gibiydi. Bu hazine onun içini kıpır kıpır etti. Emin olabilmek için üst dudağa da aynı ritüeli uyguladı. Emdi, üzerinde Kyungsoo'yu ince mırıltılara boğan bir zariflikte gezindi ve bir oyuncak hamur gibi dişleriyle çekip yoğurdu. Dilini kendinden kaçan titrek dilin üzerine sürttü. Hazinenin tadını alıyordu. Bu aynı portakal aromalı bir şekerlemeye benziyordu. Heyecanla daha fazlası için ufağın dilini kendi dudakları arasına alıp emmeye başladı. Bu hareketiyle göğsündeki ufak eller hızla tişörtünü sıktı. Kedi gibi bir mırıltıyla daha fazlası için omuzlarına çıktı. Kai hayatında aldığı en güzel karşılıkla dudaklarını çekip, ufağın ağzının her bir yanına ufak dokunuşlarla ilerledi. Her bir dil darbesi onu bu saklı köşedeki hazinesiyle buluşturuyor, portakal tadı sanki daha da çok şekerleniyordu. Sanki bahçenin o mis kokusu burnuna ulaşıp oradanda vücuduna yayılıyordu. Tekrar dile geldiğinde beklemediği bir şey gerçekleşti. Kyungsoo'da ona katılmış, dilini onunkine sürterek ufak bir oyun başlatmıştı. Ta ki, Kyungsoo nun yüzüne değen şeye kadar. Gözlerini şaşkınlıkla araladı. Yanağına bulaşan ıslaklıkla tuhaf hissetti. Kai gülümsüyordu ama gözünden akıttığı damlaların çikolata rengi teninde bıraktığı ize rağmen, Kyungsoo bu gördüğüyle mutlu olmuştu. Kai yavaşça sıkı sıkıya tuttuğu dudakları serbest bırakmıştı. O an ki araya giren soğukluk ıslak dudaklarını titretmişti ikisininde. KyungSoo kapalı olan gözlerini yavaşça araladı ve karşısında sakinlikle bakan, yüzü gölgelenince daha da esmere boyanmış olana baktı. Sağ gözünden akan yaş hafifçe kurumaya gitmiş ama hala belliydi. Baş parmağı ile sağ yanağına dokundu. Her hangi bir tepki vermiyordu. Sadece okşuyordu. Sanki dokununca o iz tamamen gidecekmiş gibi, ya da nedenini bilmediği ama iyice hissetmeye başladığı his kaybolacakmış gibi okuşuyordu. Kai başını kaldırdı ve hala tepkisiz olanın elini tutup, yukarıya sürükledi. Odasına girdikleri gibi KyungSoo'ya gözlerini kapamasını söyledi. KyungSoo itaat etti ve gözlerini kapadı. JongIn hızla çekmecesine yöneldi ve değerli kolyelerini çıkardı. KyungSoo'ya yaklaşıp, siyah olanı boynuna taktı. KyungSoo hissettiği soğuklukla ürpermişti. Yavaşça gözlerini açtığında boynunda siyah, tamamen saf bir sadeliği olan kolyeyi görünce gözlerini büyüttü. Eline aldı ve daha yakından baktı. Bunu neden ona vermişti ki? Kai diğer elinde olan beyaz kolyeyi KyungSoo'ya uzattı.

''Al, bunu bana sen tak,'' dedi gözleri ışıldarcasına. KyungSoo bunu neden istediğini anlamasa da eline alıp, JongIn'ın boynuna taktı. İkisinden de zıtlık akıyordu. Beyaz tene siyah. Esmer tene beyaz. Nedense fazlasıyla mükemmel olmuşlardı. İkisine de zıtlık yakışıyordu. Hiç yakışmamayı seçmemişti zaten.
Kai başı eğik bir şekilde konuşmaya başladı. 

''Belki kabul etmeyeceksin ama bu artık senin. Sen de benimsin. Daha da dün nedensizce hayatıma girdin. İlkten ne olduğuna anlam veremiyorken, birden kendimi bağlı şekilde buldum. Nedenini bilmediğim tonlarca duygu yaşıyorum ve eminim bunları çözecek tek kişi de sensin.''

KyungSoo gözlerini irileştirmiş bir şekilde JongIn'e bakıyordu. Nasıl olurdu da bu kadar duyguyu içinde taşıyor olabilirdi? Ya da karşısında ki bu kadar anlamlı konuşuyorken, neden kendinde aynı duyguları hissetmemişti? Aitlik.. Neden birine ait olsundu ki? Ya da olmalı mıydı? Buna gerek var mıydı? O fazlasıyla yakışıklıydı. Herkesin arzulayacağı biriydi. Kendinin de öyle. Ama içinde tek bir duygu yok iken bunu nasıl aşacaktı? 

Ne gitmek istiyordu.

Ne de ait olmak.

Ne yapmalıydı? 

Kalıp kaderin onu yönlendirmesine izin mi verecekti? 

Yoksa kendi başını alıp gidecek miydi?

DESTINYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin