taphten: Günaydın, Taeyong.
Hava gerçekten çok güzel. Sonbaharın ortasında böyle güzel bir güne uyanmayı beklemezdim doğrusu.
Evdeki tüm camları açtım, uzun zamandır bu kadar yenilenmiş hissetmiyordum.
Bugün nasılsın?
tyongg: Birkaç gün önceye kıyasla çok daha iyiyim.
taphten: Bunu duyduğuma sevindim. Beni biraz daha sevindirmek ister misin?
tyongg: Ben de tam olarak bunu yapmayı düşünüyordum.
Teşekkür ederim Ten.
Kendimi hastaneye gidemeyecek kadar bitkin hissediyordum. Eğer sen getirmeseydin o ilaçları asla almayacaktım sanırım.
Ayrıca bitki çayları için de annene teşekkür ettiğimi söyle lütfen, olur mu?
taphten: Kendisini gördüğüm zaman söyleyeceğim çok fazla şey birikti sanırım. Ne yazık ki şu sıralar pek konuşkan bir ruh halinde değilim.
tyongg: Neden hemen şimdi söylemiyorsun ki ona?
taphten: Aslında bu biraz sıkıntılı bir konu.
Bunu es geçmek istiyorum, iznin olursa.
tyongg: Nasıl istersen.
taphten: Söylesene Taeyong, bir yıla yakın bir süre boyunca hiç konuşmadık ve ben hayatında neler olup bittiğini iyice merak etmeye başladım.
tyongg: Bunları çoktan bildiğini düşünüyorum, haksız mıyım?
taphten: Arkadaşlarından öğrenebileceğim ve gözlemleyebileceğim kadarını diyorsan eğer, elbette. Sence bunu kaçırma gibi bir şansım var mıydı?
Benim gözüm daha derinlerde, doğrusunu istersen.
Dışardan bakan bir gözün göremeyeceği şeyleri bilmek istiyorum.
Yüreğinin kapılarını kapattıktan sonra orada ne gibi şeylerle uğraşıyorsun, en derin dalgalarının üstesinden nasıl gelip de hiçbir zaman batmıyorsun...
Ben bunları öğrenmek istiyorum.
tyongg: Eğer ne bilmek istediğini daha açık şekilde söylersen senin için cevaplayabilirim.
taphten: Seni gözümde diğerlerinden farklı kılan şeyin ne olduğunu biliyor musun?
tyongg: Bu listeyi o kadar uzun tuttun ki hangi birini söyleyeceğimi bilemiyorum Ten. Aklıma onlarca şey düşüyor.
taphten: Ben de tam olarak bunu düşünüyordum. (:
İyi dinle şimdi beni.
Seni diğerlerinden ayıran çok fazla şey var. Bana her göz kırpışının israf olduğunu düşündürtecek kadar güzel büyük gözlerinle eşsizsin, uykuya aşık olduğun halde her sabah bir saat daha erken kalkmayı göze alarak kampüsteki köpekleri aylık harçlığının yarısıyla besleyecek kadar fedakarsın ve kimseye hayır diyemeyip hayatı kendine zorlaştırmayı tercih edecek kadar iyi yüreklisin.
Hiç boşuna yazma, iyi biri olduğunu sonuna kadar inkar edeceğini biliyorum. Etme. İnan bana bu denli sevdiğim birine yalanlar okuyacak kadar duygularımı yitirmedim henüz.
Hiç kimse tamamen iyi ya da tamamen kötü değildir Taeyong ama inan bana, sen gördüğüm tamamen iyiye en yakın insansın.
Bu saydığım özelliklerin hepsi sonradan kazanılabilir, inan bana. Hayat sana bunları verebilir, eğer yeterince istersen onları hayattan çekip alabilir ve kişilik özelliğin olarak kullanabilirsin.
Sen bunların da ötesinde, keyfine göre belirleyemeyeceğin, çok ender bir şeye sahipsin.
Hayata nasıl bir pencereden baktığın kolay kolay eşiyle karşılaşılamaz bir olgudur, Taeyong.
Senin penceren öyle güzel ve öyle derin ki, gözlerini ödünç aldığımda her şeyin içinde kayboluyorum. Sen benimle konuştukça, olayları ve fikirleri nasıl benimsediğini anlattıkça ben senin pencerene ve onun şekline hayran kalmaktan kendimi alamıyorum.
Bu sadece her şeye iyi yönüne odaklanarak bakmanla alakalı bir şey değil. Bu, tamamen seninle alakalı Taeyong.
O pencere sensin.
Ve ben o pencereyi kaybetmek istemiyorum.