Yaratık, zırhını vücudunda tutan kalın kahverengi kemerinin arasından çıkararak uzattı. Hala delik deşik olmuş betonun üzerinde yatıyordu. Fazla zaman kaybetmemeliydim her an fark edilebilir, bu canavarın yanına yatırılabilirdim.
Kılıcımı Cin'in boynuna doğru uzattım ki yaratık acılı hırıltılarla konuşmaya başladı. Mor dudakları her açıldığında dışarı kanlar boşalıyordu
-Ne olur beni öldürme. Dur önemli bilgiler var elimde işine yarayabilir. O an kılıcımı geri çektim. Kaşlarımı çatarak
-Anlat o zaman ne bekliyorsun.dedim.
-Can güvenliğim şart beni öldürmeyeceğine yemin et
-Tamam tamam seni öldürmeyeceğim.
-Sana asıl güvenebilirim
-Güvenemezsin. Kılıcımı yavaşça havaya kaldırdım. Ölümün parlak yüzü onu korkutmuştu.
-Tamam tamam dur anlatacağım her şeyi
-Anlatsan iyi olur
-Konya, Konya da insanlar birlik olup cinleri katletmeye başladı. Gıda ve su bulmuşlar ekip biçiyorlar ve adalet sağlıyorlarmış.
-Başka.Dedim kılıcı sağa sola sallarken.
-Sadece onlar değil Bakü de ve Kudüs'te de işler alehimize gitmeye başladı. Ya Roma onlarda kıyıma geçmiş.
-Kaybedeceğinizi mi düşünüyorsun?
-Hayır sizden daha azınızı köle edeceğimizi düşünüyorum. Daha fazla insan ölecek. Dedi.
İhtiyacım olan bilgiyi elde etmiştim. Bu canavara ihtiyacım kalmamıştı kılıcımla boyunu kestim garip sesler çıkararak can verdi. Siyah kanı her yeri kirletmişti. Geçen onlarca seneler ve bir bir düşen füzeler şehri gri kaldırımlarını yok etmiş, yerini ufak taş yığınları ve beton bloklara bırakmıştı. Aklım almıyordu insanlık bu kadar çabuk yok olabilir miydi? Bu kadar güçsüz müydük?Konya uzun bir yoldu sürekli yağmur yağan bu havada gitmek kolay olmayacaktı üstelik erzak sıkıntımda haddi aşmıştı. Bu yüzde birkaç ay beklemeye karar verdim. Ankara kalesinin duvarları arkasında güvendeydim ama acil olarak beni günlerce sürecek yolda açlıktan ölmemek için avlanmam gerekiyordu.
Şehrin yarısı yok olmuştu kalenin burçlarına çıktığımda hep aynı görüntü gözlerimin önüne geliyor. Sincan, Eryaman, Etimesgut, Demetevler, MacunKöy ve çevresi artık dev bir kraterden ibaretti. Ankara'nın kuzeyinde canlı bulmak imkansızdı anlaşılan ama Güneyi için aynı şeyi söyleyemem. Tabi bereket belayı da getiriyordu cinler Kuzeyde güneye ilerlemiş her mahalleye mevzilenmişti. Ara ara devriyeye çıkar yiyecek ne varsa yok ederlerdi.
Çantamı hazırladım. içinde;
2 Küçük şişe şampuan (Önemli)
4 Konserve (3 Patates 1 Fasulye)
3 Şişe Su
Çakmak
1 Karton Winston Box. Belki de en önemlisi buydu. Unutmamak gerekir ki bir de günlüklerimi tuttuğum bir defterHaritayı kuşağımın arasına koydum (Not iç Anadolu'nun ayrıntılı haritasıydı.) pusulamı boyuma astığım gibi Kaleden aşağıya inmeye başladım. Gençlik parkı iyi hedefti. (Kuğulu parkı kuğularını yememiş olsaydım durum farklı olurdu) Çünkü gençlik parkına bu saatlerde (öğle saatlerinde) çevreden çokça hayvan gelir. Çantayı taktım sırtıma omzumda arbaletim belimde kılıcımla düştüm yola. Ara sokaklarda geçiyordum. artık yıkılmış, törpülenmiş dağıtmış evlerin ve kaldırımların arasında. Yıllar öce burada yaşarken bu yollar üniversite yollarımdı. Sahi ya o ortalaması 4 olan çalışkan kıza ne olmuştu ya da kevaşe Rüya hala hayatta mıydı? Sorsan çok ta umurumda mıydı? Elbette Hayır. Ben olabildiğince çok yaşamam gerekiyordu hiç yoktan Konya'ya gidene kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyamete Bir Kala
FantasyYıl:2029 Ay:Mart Yer:Ankara da bir yer Nasıl bu duruma geldiğimizi inanın ben bile bilmiyorum. Kabuslarımızda ki dehşet ete kemiğe büründü ve sokaklar, caddeler boyunca kanımızı döktü. O güvendiğimiz kalın duvarlar ve 11 mm mermi atan tüfeklerimiz b...