10.Bölüm

77 42 63
                                    


****

Bir hata yaptı. Geri dönüşü olmayan. Ve koydu sepete. Rengarenk, süslü bir sepete. Bir daha görmemek üzere. O an oldu olan. Bulamadı ne yapacağını oğlan. Gitti ve konuşmadı kimseyle. Böylece temel attı, yıllarca konuşulacak bir efsaneye.

****

Melodi bizi çok şaşırtmıştı. En azından ben, çok şaşırmıştım. Neredeyse on yıl geçmişti üzerinden. Nasıl hatırlayabiliyordum?

Ya da bayıldığımda tekrar görmüştüm. İkinci seçenek daha olasıydı. Çünkü ben, rüyalarımı o kadar uzun süre aklımda tutamazdım. Neredeyse imkansızdı benim için.

Aynı son günlerde yaşadıklarım gibi.

"Evet, ben de hatırladım şu an. Hatta derste anlatmıştın. Ben en arkada oturduğum için yanıma kadar gelip anlatmıştın. Ama bunun ne işimize yarayacağını anlamam için daha çok düşünmem gerek." dedi Abigail. Ve gözlerini kapattı. Düşünüyordu sanırım.

"O kısmı ben de çözemedim. Bir anda aklıma geldi, ben de söyledim unutmadan. Belki işimize yarar."

"Biraz düşünmemiz gerek bu konuda. Ya da akışına bırakalım. Melodi de öyle buldu zaten. Belki bu metotla daha çabuk buluruz."

Abigail ben bunu der demez gözlerini açtı. Çok sevmemişti galiba karanlığı. Sonuçta kadın bize bunun yüzünden de kızmıştı. Belki de korkmuştuk onun gibi aynı.

" Evet, ne yapalım akışına bırakacaksak? Sohbet mi edelim? Yoksa sinemaya, parka falan mı gidelim?" dedi Abigail.

"Bana fark etmez. Ben size uyarım her türlü." dedim. Gezmek ve vakit geçirmek amacıyla yapılan her türlü şeyi severdim. Ayırt etmezdim.

"Bence koşalım. Eskisi gibi." dedi Melodi. 8. Sınıfta etüte kalanlar genelde okula çok uzak olmayan bir simitçiye giderlerdi. Biz de onlardan biriydik.

Herkesten önce gitmek için, koşarak giderdik. Rekorumuz vardı: Hiç durmadan, koşarak simitçiye varmak. Birkaç defa yapabilmiştik.

Hatta okulun sonuna kadar her teneffüs koşacak ve sene sonunda atletizmci gibi olabilecektik. Ama bu hayalimizi gerçekleştirememiştik.

"Biraz uzakta bir park var. Onun yakınlarında da sokak satıcıları oluyor. Acıkırsak oradan alırız bir şeyler. Biz yorulana kadar parka da  varmış oluruz. Dinleniriz orada. Sonra da geri döneriz. Nasıl fikir?" dedi Abigail.

"Güzel olur bence. Ama sizden ödünç kıyafet almam gerekecek. Üzerimdekilerle koşamam."

Buradan çıkınca işe giderim diye, ofise uygun giyinmiştim. Kumaş bir pantolon, sade beyaz bir gömlek, üzerine de pantolonumla aynı renk ceket giymiştim.

"Tabii, alabilirsin bizden. Gel, ortak dolap kullanıyoruz. Giyinme odasında hepsi." dedi Abigail. Oda, mutfağın yanındaydı. Salonları kadar büyük değildi, fal ve laboratuvar odası kadar da küçük değildi.

Odanın bir duvarı açık mavi, diğer üç duvarı beyaza boyanmıştı. Büyük ve sürmeli kapıya sahip iki dolap, karşılıklı duvarlara koyulmuştu.

"Bakabilirsin ikisine de. İstediğini al. Sen burada giyinirsin, ben bizim odada giyinirim. Melodi de bir yerde giyinir işte." Melodi göz devirdi ama bir şey söylemedi. Ortam hazır iyiyken bozmak istemiyordu sanırım.

Kıyafet seçmekte baya zorlandım. Neyin ne olduğunu bilmediğim için dikkatimi çeken her şeyi açıp bakmak sonra da yerine koymam gerekti. En sonunda ne giyeceğime karar vermiştim.

Altıma siyah, yanlarında bordo detayları olan bir tayt seçmiştim. Üstüne de bordo, kısa kollu bol bir sweatshirt giymiştim.

Kızların dolaptan hangi kıyafetleri aldıklarını görememiştim, bana da sürpriz olmuştu. İlk salona gittiğim için Melodi'yi gördüm.

Altına açık mavi kot şort giymişti. Üstüne de bol, lacivert bir tişört giymiş içine doldurmuştu. Ayakkabılarını eline almış bizi bekliyordu. Lacivert Converse seçmişti.

"Sonunda gelebildin. Hadi sen bilmiyorsun kıyafetleri, seçemedin. Abigail hala ne yapıyor anlamadım."

Abigail, Melodi'nin bunu demesini bekliyormuşçasına salona geldi.

"Uzun zamandır yürüyüşe falan çıkmadığımız için bulamadım kıyafetleri. Hemen sinirlenme." dedi. O da altına asker yeşili bir kapri giymişti. Üzerine de kolsuz şapkalı bir tişört giymişti.

"Az kalsın unutacaktım. Doğa, converse sevdamızı hatırlarsın. Üniversiteden sonra koleksiyon yapmaya başladık. Neredeyse her renk var." Hepimiz çok severdik lise ve üniversitedeyken converse'i. Hala da seviyorduk.

Abigail beyaz, ben de bordo converse giymiştik. Ve sonunda evden çıkıp, koşmaya başladık.

***

En sonunda parka varmıştık. Daire şeklindeydi. Ortada çocukların oynayabileceği aletler vardı. Onların etrafında da banklar, piknik masaları ve ağaçlar yine daire şeklinde dizilmişti. Tahminimce ağaçların arasında yürüyüş yolları vardı.

Banka oturduk soluklanmak için.

"Çok yoruldum ya. Çok da susadım. Bayadır koşmamıştım." dedi nefes nefese Abigail.

"Al benden de o kadar. Hantallaşmışım iyice." dedim.

"Arada buluşup tekrarlayabiliriz aslında. Yorucu ama eğlenceli oldu." dedi Melodi.

"Çok açım ben. İleride satıcılar var demiştiniz gitsek mi?"

"Ben çok yorgunum Doğa ya. Siz gitseniz Melodi'yle?"

"Olmaz. Gel sen de. Birimizi arkamızda bırakmayalım. Bir başka vakaya da ihtiyacımız olmasın. Hadi, gelin gidelim." dedim.

Parkın ilerisinde bir dere vardı. Karşıya geçmek için kullanılan büyük, taş bir köprü vardı. Köprüde ressamından tutun baklavacısına kadar her türlü sokak satıcısı vardı.

Melodi ve Abigail ileriki satıcılara bakmaya gitmişlerdi. Ben de tam girişte bulunan satıcıdan poğaça almaya gitmiştim.

Poğaça satan yerin yanında çeşitli yüzük, kolye ve broş satan yaşlı bir kadın vardı. Alacağımı alıp kızların yanına doğru gidiyordum ki yaşlı kadın bana "Dur!" diye seslendi.

Tedirgindim ama yine de tezgahının yanına gittim. Bana çevirdi gözlerini. Yemyeşil gözleri vardı. Kırışmıştı yüzü ama eskiden güzel bir kadın olduğu belliydi. Elinde bir sürü bilezik ve yüzük vardı. Kolye ve küpe takmamıştı.

Tezgahından bir kolye aldı. Kolyenin ucunda gümüş, yuvarlak bir şey vardı. Anlayamadım ne olduğunu. Elimi uzatmamı istedi sonra. Elime koydu kolyeyi. Ve elimi kapattı.

"Hediyem." dedi. "Kaybetme."

"Teşekkür ederim." dedim.

Kızların yanına doğru gidecektim ki kolumdan tuttu bu sefer.

"Unutma sakın güvenmeyeceğini kimseye. Sana düşman olabilir en yakınların bile."

Ve arkasını dönüp uzaklaştı köprüden. Tezgahını neden bıraktı diye düşündüm bir an. Kadın sola dönüp ağaçların arasına girdiğinde ben de arkamı dönüp gidecektim. Ama üçüncü kez gidemedim.

Daha demin kadının tezgahının bulunduğu yer, şu an boştu.

****

Sır: Varolmayan Kız(Düzenlenecek) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin