Only Hate To Road When You're Missing Home

1.6K 131 19
                                    

Bu kadar berbat bir bölüm yazdığıma inanamıyorum :( Özür dilerim. Yeni bölümü daha duygulu yazmak için uğraşacağım :(

İyi okumalar! :)

Louis ne kadar istese de cevap verme gereği duymadan telefonu kapatıp yerine koydu. Bunu yapmamış olmayı dilerdi sesini duymamış varlığını tekrar ona hatırlatan yumuşak sesi duymamayı isterdi. Gözü delice dans eden Luciayı aradı salonda, içtiği alkol ile birlikte kanına karışan yorgunluk onu uyutmuştu bile. Louis ise hiç olmadığı kadar canlı hissediyor, renkler gözüne daha canlı geliyordu. Vücudundaki tüm kaslar kasılıyordu. Zorlukla kendini dengeleyip ayağa kalktı neden kırdığını şimdi hatırlamadığı aynanın karşısına geçip kendini süzdü. Göz bebekleri genişlemiş göz altları morluk evresini çoktan atlamıştı, dudağının kenarında çıkan uçuğu ve kulağının altına yerleşmiş sivilceyide görmezden gelemedi. ''Çirkin'' diye söylendi yarısı parçalanmış ve tahtası gözüken aynaya bakarak. Ağladığını da o sırada hissetti, sıcak damlalar elmacık kemiklerini aşıp şişmiş dudaklarıyla buluştu. Hiç bu kadar yalnız hissetmemişti. O gittiğinden beri bu kadar yalnız hissetmemişti...

---

Harry, suratına kapatılan telefondan gözlerini alamıyor, soğuk Londra gecesinde yağan yağmurdan ıslanmış parkın bir köşesinde unutulan salıncağa yerleşmiş bekliyordu. Yüzünde 'anlamsız' denilen bir gülümseme vardı. Ama o bunun 'anlamsız' olmadığını içten içe biliyordu. Yemin etmişti eğer telefonu açmasaydı gideceğine dair, ama açmıştı. Louis te onu özlüyor muydu? Neler yapmıştı, çalışıyor muydu acaba, sevgilisi olmuş muydu hiç, seyahatlere gidip yeni yerler keşfetmiş miydi... Hayır hayır Harry bunların hiç birini aslında merak etmiyordu. Tek öğrenmek istediği eskiden onun olan adamın hala o adam olup olmadığını öğrenmek istiyordu sadece. Harold yerde duran çantasını eline alıp yalnız ve karanlık yolda ilerledi, ta ki karşısına büyük ışıkları olan bir otel çıkana kadar. Buradaydı işte, gelmişti ve öğrenmeden gitmeye niyeti yoktu. 

--

Güneş umutlarını kaybedenler için tekrar doğuyor, ay yeni hüzüntülere yeniden doğmak için sırasını bekliyordu. Yıldızlar güneşin ışığında kaybolan acılar gibiydi. Sadece karanlık çöktüğünde hissedilen. Lucia gözlerini yeni ama aynı olan güne açtığında uyuşan bedeni kalmamak için direniyordu. Elleriyle gözlerini avuşturdu sonra da genişleyen göz bebekleriyle etrafı inceledi. Beyni uyanmak için vakit bulamadan telefonundan gelen iğneleyici sesle başını masaya vurdu. ''Kahretsin!'' diye söylenirken koltukta oturan Louisi fark etti. Bütün gece uyanık kalmış gibiydi. Tek eliyle başına masaj yaparken doğruldu. 

''Uyumadın mı sen?'' Ağzındaki alkol tadı miğdesini bulandırmıştı.

''Hiç bıkmadan arıyor Lucia.'' Louis şişmiş gözleriyle onu inceliyordu, ellerini birbirine kenetlemiş dizlerini tedirgin şekilde sallıyordu. Elleri çalan telefonuna büyük bir ustalıkla erişiyor ve onu kapatıyorlardı. 

''Belki de açmalısın?'' Louis gülerek arkasına yaslandı. 

''Açtım.'' dedi en derin sesiyle. Lucia yerden kalkarak yanına oturdu başını göğsüne yasladı. ''Korkuyorsun.'' 

''Korkmamam için bir nedenin varsa söyleyebilirsin.'' 

''Onunla yüzleşmelisin başka yolu yok Louis.'' 

Bazı şeyleri hiç yaşanmamış gibi kabul etmek insanın kendini savunma kalkanıydı, Louis bu kalkanı kaldırdığında olacaklardan korkuyordu. Korkuyu hafife almamak gerek kimi zaman can da yakabilir, ruhunu da yok edebilir. Louis içinde ki binbir bulmacalı yapbozu bunca zamandır eksik yaşamıştı. Çünkü o 'bir' başka birinin yapbozundaydı ve ona ulaşmak imkansızın bile anlayamacağı bir kavramdı. 

The Secrets Are Never Die (We are secret, can't be exposed 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin