~Soo-Yun'un Ağzından~
Gözlerimi açtigimda görebildigim tek şey kocaman bir ağaç ve içinden dumanlar çıkan bir kaportaydı. Elimi alnıma goturdugumdeyse elime oldukça yoğun bir şekilde kan gelmişti. Aniden aklıma Hwe-Young geldi. Hızla kafamı yana çevirdim. Hwe-Young'un da kafası kanıyordu ve hala baygındı. Bir 10 dakika bekledim. Kimsenin yardım için gelmeyeceğini anladığımda harekete geçtim. Dikkatli hareketlerle kapıyı açtım ve yavaş hareketlerle arabadan çıktım. Topallamama aldırmadan hızlı adımlarla Hwe-Young'un kapısının önüne geldim. Kafası cama yaslanmış olduğu için çok yavaş bir şekilde kapıyı açtım. Hwe-Young'u acılarımı görmezden gelerek kucağıma aldım. Bir yandan "Yardım edin!"diye bağırıyor, bir yandan topallaya topallaya kucağımda Hwe-Youngla yürüyordum. Dakikalar geçiyordu, benim acım giderek artıyor ama bize yardım edebilecek tek bir araba bile geçmiyordu. Bilincim zaman geçtikçe kayboluyordu. Başım dönüyor, gözlerim kararıyordu ama her şeye rağmen Hwe-Young'u kamp alanına ulastirmam gerekiyordu. Hwe-Young hala uyanmamıştı. Endişeleniyordum. Ilk defa korkuyordum. Ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordum kendimi. Onun için yapabileceğim, onu uyandırmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Onun kafasından koluma bulaşan kanla beraber yakanaklarimdan gözyaşları da boşalıyordu. Benim yüzden ölebilir diye düşünerek kendimi suçluyordum. Ben belki daha dikkatli olsaydım. O şimdi bu halde olmazdı. İçimden sürekli dua ediyor, onun gözlerini açması için dilekler diliyorudum. Onunla yaşadigim bütün anlar gözlerimin önünden geçiyordu. Duyacağını bildiğim halde onunla konuşuyordum "Sevgilim, Hwe-Young lütfen uyan, lütfen uyan, bana neden yavaş gitmedigim için, neden freni kontrol etmedigim için için bağır, çagı, vur, yeter ki uyan lütfen" son kelimeyi söylerken sesim ince çıkmıştı ve daha çok ağlamıştım. Gücüm tükenmek üzereydi. Yanagimdan gözyaşıyla karışık kan akıyordu. Yaklaşık bir buçuk - iki saatlik yurumeden sonra uzakta kamp alanının ışıklarını görmüştüm. Işıkları görmem beni biraz olsun daha hızlı olmam için motive etmişti ama bedenim buna izin vermiyordu. Ayaklarımı hissetmiyor, gözlerim iyi görmüyordu. Kendimi zar zor ayakta tutuyordum. Yarım saatlik bir yürüyüşten sorna kamp alanına ulasmistim. Akşam yemeği yiyen doktorların ve askerlerin bizi görünce yemeği hizlica bırakıp bize doğru koştuklarını zar zor görüyordum. Etrafta büyük bir telaş vardı. Etrafta "Komutanım!", "Doktor Hwe-Young!", "Koşun!", "Neler oldu?", "Acil sedye!"gibisinden sesler duyuyordum. Hwe-Young'u kucagimdan aldılar. Sonunda bedenim isyan etti. Gözlerim karardı ve tüm bedenim birden yere yığıldı. Son duyduğum ve son gördüğüm şey parlak ışıklar ve telaşla söylenmiş bir "Komutanım!"kelimesiydi...
Gözlerimi açtığımda bir odada yatiyordum. Odada bir doktor vardı. Doktor uyandigimi görünce gülümsedi ve "Iyi misiniz?"diye sordu evet anlamında başımı salladim. Sonra aniden aklıma Hwe-Young geldi. Hemen kalkmak için harekete geçtim. Doktor "Kalkmamaniz gerek!"gibisinden seyler diyerek beni durdurmaya calişsada durmadim. Hizlica Hwe-Young'un kaldığı odayı bulup içeri girdim. Uyanikti ve iyi görünüyordu. Koşup ona sıkı sıkı sarıldım. Hwe-Young bir eliyle beni geri itti ve "Pardon ama siz kimsiniz?"dedi. İşte asıl şoku o zaman yaşadım...
![](https://img.wattpad.com/cover/112082166-288-k880891.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Şans (Tamamlandı)
Dla nastolatkówDizilerde aşık olmayı hep güzel, büyülü ve muhteşem bir şey gibi gösterirlerdi... Birbirlerini görürler, beğenirler ve hep sonsuza kadar mutlu olurlardı. Hiç acı çekmeden, hep mutlu... Hep çok merak ederdim. Bu kadar mutlu hissettiren şey "Aşık Olma...