three

3K 299 50
                                        

Başını geriye atıp beyaz boynunu gözlerimin önüne serdiğinde nefessiz kalmıştım, bu kadar güzel bir varlığa insan denmesi ona karşı yapılan en büyük haksızlık olmalıydı.
"Biliyordum, ilk andan beri biliyordum." dedi başını tekrar yavaşça öne eğdiğinde.

Cümleleri yarım bırakma huyundan nefret ettiğimi neredeyse bininciye söyleyecektim ki aramızdaki tek adımlık mesafeyi bir saniyeden kısa bir zamanda kapattığında dudaklarımı aralamaya bile vakit bulamamıştım.

Eğildi ve ıslak dudaklarını kulağıma dayadı.

Aniden gelen büyüleyici his ile kasıldım, eğer ciddi bir şey söyleyecek olmasaydı muhtemelen üzerimdeki etkisinden bahsedip benimle dalga geçerdi fakat bu sefer oralı bile olmamıştı.

Dudaklarını oynattığı her an oksijen yetersizliği hissediyordum.

"Kalbimi kıracağını biliyordum, Nara..."

Gülümsedim. "İlk karşılaşmamızda yere ateş etmiş olman ne acı."

Dudaklarını kulağımdan ayırıp alnını alnıma dayadığında ifadesiz suratında yumuşak bir gülümseme belirmişti, bu görüntüye pek de aşina olmadığım için şaşırmıştım.

"Ben ıskalamam güzelim."

Karşımda üç kelimesinden ikisi beni öldürmekle ilgili olan adam, aslında beni öldürmeyi hiç düşünmediğini söylediğinde sadece ona bakmakla yetinmiştim.

*

"Sikeyim!" diye bağırdım kolumda hissettiğim inanılmaz acıyla. Yanıyordu!

"Tek geçerli sebep dedim. İkinciye ıskalamam, beni deneme." dedi, sanki daha iki saniye önce beni vurmamış gibi sakin çıkıyordu sesi.

Silahı tekrar başıma dayadığında kalbimi ağzımda hissettiğime yemin edebilirdim.

Ölecektim.

Ölümle daha önce bu kadar yakın olmamıştım ve bu hissi tanımlamak zordu.

Soğuk?
Evet.
Eğer ölümü tanımlamak için bir kelime kullanmam gerekseydi bu kesinlikle 'Soğuk' olurdu.

Sol elimi sağ kolumda açılan yaraya bastırarak alabildiğim en derin nefesi aldım.

Neyle karşılaşacağımı bilmememe rağmen arkama dönmek istedim, ölümümün kimin elinden olacağını bilmek istiyordum. Kim son nefesini kime bakarak vereceğini bilmek istemezdi ki?

Yavaşça ona dönmeye yeltendiğimde silahını kafama daha da bastırmıştı ama onu umursadım. Nasılsa ölecektim.

Hırladı, biliyordum ki bu da bir uyarıydı.
Yine umursamadım.

Vücudumu tamamen ona çevirdiğimde yüzüne bakacak cesareti bulamadığım için ayakkabılarından başlayarak gözlerimi yavaşça yukarı çıkartmaya karar verdim, omuz hizasında açılmış ayakları ve düz bacaklarıyla sağlam bir duruşu vardı.
Bu asla hata yapmayacağını söylüyordu.

Titrediğimi hissettim, yine de durmadım. Gözlerimi siyah deri pantolonundan pahalı görünen kemerine, kemerinden ise siyah; geniş yakalı ve dar olan tişörtüne çıkardım.

love is a losing game | jungkook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin