Kapı eşiğine geldiğimde son bir kez daha görmek istedim onu, her santimini ezberlemek ve asla unutmamak...
Vücudum benden izinsiz ona döndüğünde dimdik bir duruşla beni izliyordu, her zamanki ifadesiz suratı yerindeydi. Sadece bir duygu görmek istemiştim, herhangi bir şey.
Öfke, nefret, kin...
Belki de hüzün?Hiçbiri yoktu.
Bir tek kelimesi yetecekken bir şey söylememeyi tercih etti, intikamını almıştı işte.
Ben bile onun kadar kirli oynamamıştım oyunu.
Ben onun aklıyla oynamıştım o ise kalbimle oynamayı seçmişti.
*
Uzun masanın başında çok ciddi bir şey konuşacak gibi ellerimi masaya koydum ve tam olarak karşımda oturan acımasız lidere baktım. Masa yaklaşık bir buçuk metre uzunluğundaydı ve Akreplerin en kıdemli kişileriyle doluydu, korkmam gerekirken fazlasıyla rahat hissediyordum.
Boğazımı temizlediğimde herkesin kafası bana çevrilmişti. "Bu masanın rengi duvarlarla uyumlu değil."
On saniyelik bir sessizliğin ardından ciddi yüz ifademi bozmadan ekledim. "Ayrıca sandalyelerin malzemesi orijinal deri değil, Akreplerden beklemezdim."
Hala adını bilmediğim liderle birkaç saniye bakıştıktan sonra hiç beklemediğim bir anda geniş sandalyemin sağ tarafında, yaralı kolumun bir milimetre yanında bir bıçak deriyi delme sesi çıkararak belirdi.
"Boş konuşmaya vaktim yok." dedi sakince. "Ötmeye başla yoksa diğerini alnının ortasına fırlatırım."
Başımı dikleştirdim ve yırtık tişörtüme aldırış etmeden göğsümü masaya dayadım, bana ihtiyacı varken bile böyle konuşabiliyordu.
"Eğer başıma elma koyarsak daha eğlenceli olur bence."
Gülümsedim ve yüz kaslarının gerilmesini keyifle izledim. "Eğer elmayı vurursan sana bu akşamki görev hakkında birkaç şey söylerim. Vuramazsan da..." dedim ve başımla tişörtünü işaret ettim. "Tişörtünü alırım."
Sağ tarafındaki kel ve orta yaşlarında olan adam aniden ayağa kalkıp cebindeki silahı bana doğrulttu.
Cık cıkladım. "Olmaz koca oğlan, o zaman bu akşam yollayacağınız en iyi takımınızın kelleri postayla size yollanır."
Masadaki gerginliği muhtemelen bir kilometre öteden bile hissedebilirdiniz, herkes bir lidere bir de bana bakıyordu. Nasıl hala hayatta olduğumla ilgili teoriler kurdukları o kadar belliydi ki şımarık bir şekilde gülümsemeden edememiştim.
"Üç elma getirin."
Bir anda söylediği bu üç kelime çeteler için çok şey ifade ediyordu, eğer çeteden bir ajan birine silah çektiyse ve lider buna engel olan herhangi bir şey söylerse bir bakıma tehdit edilen kişiyi kendi koruması altına almış oluyordu.
Bu, liderden habersiz o kişiye dokunulamayacağını gösterirdi.
Düz ses tonu, kalabalık salonda yankılanmaması gerekirken garip bir şekilde yankılanmıştı. Ne zaman olduğunu bile anlayamadığım anda iki kişi beni duvara itmiş ve başıma bir elma yerleştirmişlerdi. Diğer ikisini ne yapacaklarını bilmeden baktıklarında araya girmeden edemedim. "Omuzlarıma koyacaksınız sizi mankafalar."
![](https://img.wattpad.com/cover/48709403-288-k243564.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love is a losing game | jungkook
Fanfic"Bu sefer aşka oynamaya var mısın?" | Tamamen @anidendolunay 'a ithaf edilmiştir.