"Bana da ver." dedim sigarasına gözlerimi dikerek, aldırış etmeden usulca bir kere daha çekti zehri içine. Duman yavaşça burnundan ve dudaklarından sızarken bana yandan bir bakış atmakla yetinmişti.
Sigarasını dudaklarına tekrar götürdüğünde tüm bedenini bana çevirmiş, gözlerime bakarak solumuştu. Benden oldukça uzun boyuna karşılık boynunu hafif bir şekilde eğmiş ve tek bir saniye bile bakışlarını kaçırmadan dumanını bana doğru üflemişti. Tereddüt etmeden bıraktığı dumanı içime çektiğimde ise belli belirsiz bir gülümseme gönderdi bana.
Sonsuz gibi gelen saniyeler sonra acele etmeyen bir tavır takınarak dudaklarımızı birleştirmiş, bana verdiği dumanı geri almak istercesine tutkulu bir öpücük bahşetmişti. Karşılık vermemiştim.
Ona bir öpücükten çok daha fazlasını vermiştim ve bunu biliyordu.
*
"Demek küçük eğlence parkınız burası, ha?" dedim gözlerimi hiç de küçük olmayan işkence salonunda gezdirirken. Bu salonu eğlence parkına benzetmek tamamen aptalcaydı, yapılabilecek en mantıklı benzetme kesinlikle cehennem olurdu.
Gıcırtıyla kapanan kapı vücudumdaki bütün tüyleri harekete geçirmişti, arkama dönmemem gerektiğini biliyordum ama yine de anlık bir içgüdü ile dönmüştüm. Omzum göğsünü sıyırdığında geri adım atmamayı seçmişti.
"Kaplanımız neden ufak bir kediyi andırmaya başladı birden?"
Cümlelerinden akan alay gözlerimi kısmama sebep olmuştu. "Kediler de vahşidir, bilmez misin?"
Eline ne zaman aldığını bilmediğim uzun sopayı çevik hareketlerle boynumun arkasına yerleştirip kendisine çektiğinde tamamen donakalmıştım, kaldırdığım başım boyun çukuruna denk gelmişti ve vücudunun her santimini fazlasıyla net bir şekilde hissedebiliyordum.
"Siyah kedilerin uğursuzluk getirdiğini söylerler."
Saçıma yaptığı ithafı görmezlikten gelip Yoongi'nin öğrettiği kaçma taktiklerinden birini uygulayıp sopadan sıyrıldım.
Kendimle gurur duyduğum için yüzüme her zamanki gülümsememi yerleştirdim. "Bugün benimle fazla ilgilisin yakışıklı, önce koruman şimdi de tensel temas? Bana ilgi duymaya başladın mı yoksa şimdiden? Ah... Ama çok erken!"
Dudaklarımı sarkıttım. "Eğlencesi kaçtı, zor olduğunu söylemişlerdi."
İfadesizliği yumuşamış, alaya dönüşmüştü. "Eğlenceli olduğunu düşünmeye başladım."
Arsızca gülümsedim ve sopasının üstüne elimi yerleştirdikten sonra ona doğru eğildim.
"Daha hiçbir şey görmedin patron, kartlarım açık oynamayı sevmem." diye mırıldandım. "Böylesi daha eğlenceli, tamamen senin hayal gücün..."
Yüzüne dokunacak gibi elimi kaldırdığımda sopayı hızlıca elinden çektim ve diz kapaklarının arkasına vurup dengesini kaybetmesini sağladım.
Dirseklerinin üzerine yaslandığında hırstan derinleşmiş gözleri bana keyif vermişti. "Hepiniz aynısınız. Beyniniz yerine sikl-"
Lafımı tamamlayamadan uyluğuma aldığım darbe beni yere yapıştırmış, biraz önce elimde olan sopa bu sefer boynuma ve köprücük kemiklerime baskı yapmaya başlamıştı. "Ah! Bu iyiydi bak!"
Dizlerini iki yanıma açmış bana üstten bakıyordu. "Çok konuşan Akreplere ne yaptığımı biliyor musun?"
Başımı iki yana salladım ve hareketsizleştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love is a losing game | jungkook
Fanfiction"Bu sefer aşka oynamaya var mısın?" | Tamamen @anidendolunay 'a ithaf edilmiştir.