Cameron elindeki pizza dilimini tek seferde ağzına sokmaya çalışırken Tay konuştu,
''Peki her şeyi anladık. Rain ile bir şekilde tanıştınız ve seni terslemedi.''
Bu sırada Matt 'biz de yedik' dercesine kafasını sallıyordu.
''Nerede tanıştınız onu anlatmıyorsun ki!''
Cam kaşlarını hınzırca oynatmaya başladı.
'' Aklıma bir yerler geliyor ama.'' Bunu demesiyle herkes ona döndü.
''Sormaya korkuyorum ama neresi Cam?'' Cam'in yüzünü bir sırıtış kapladı.
''GENELEV!''
Ardından hepsi kahkaha atmaya başladı. Hatta Matt gülerken kendisini yerde yuvarlıyordu. Elime bir yastık alıp onun kafasına fırlattım.
''Zırvalamayı kesin! Saçma sapan konuşuyorsunuz!'' Ancak bunları söylerken kıkırdamadan edemiyordum. Bir an için kendimi oraya giderken hayal ettim. Ardından Rain'i elinde bir kamçı ile beni beklerken. Bu gülmemi daha da şiddetlendirdi.
''Nasıl da ani karşı çıktığına bir bakın! Kesin genelev!''
Onlar kendi aralarında gülüşmeye devam ederken benim aklım çoktan Rain'e kaymıştı.
***
Pazar akşamı toplantı bitmiş Rain ile Cheryl's ' de tatlılarımızı yiyorduk. O çilekli kızarmış turtalarını yerken ben limonlu muffinlerimi yiyordum. Ağladığını gördüğüm günden sonra bana daha da yakınlaşmaya başlamıştı. Birkaç kez mesajlaşmış -neden ağladığını söylememişti ve bundan kimseye bahsetmememi istemişti- ve iki kez de telefonda konuşmuştuk bu akşama dek. Bana göre Cam'in anlattığı kişiyle arasında hiçbir bağlantı yoktu. Ancak ne yapmaya çalıştığını merak ediyordum. Tıpkı grup toplantısındaki amacını merak ettiğim gibi.
Rain kafasını kaldırdı ve bana baktı.
''O gün...Okulda ağladığımı gördüğünde yanıma gelmen çok güzel bir hareketti sana bunun için teşekkür etmemiştim. Bir de beni o şekilde görüp bunu kimseye söylememen de çok güzeldi. Jack ile konuştuğumu kimseye söylemesinler diye arkadaşlarını uyardığını da biliyorum ve bunun için teşekkür ederim. Sen gerçekten çok iyi bir arkadaşsın Shawn Mendes.''
Ardından kendi dediğine güldü. Ancak bu neşeden yoksun bir gülüştü. Yüzünde bir kabulleniş vardı.
''Seni neden bu kadar övdüklerini şimdi anlıyorum.''
Bunu demesiyle kaşlarım kendiliğinden çatıldı.
''Beni mi övüyorlar? Hangi konuda?''
''Ailen ile çok iyi anlaşıyorsun ve asla onların kalbini kırmıyorsun.'' Bunları söylerken masada parmaklarını oynattığı ellerine bakıyordu. Elini hızlıca kaldırıp gözünü sildi. Bunu kimseye göstermek istemez gibi hızlıca yaptı. Ancak ben görmüştüm. Elimi yüzüne uzattım. Elimi farkettiği an irkilerek geri çekildi ve aynı hızla ayağa kalktı.
''Gitmem gerekiyor.'' Çantasını oturduğu koltuktan alıp içini karıştırmaya başladı. Ben de bu sırada ayaklandım.
''Hayır gitmen gerekmiyor.'' Şaşkındım ve ağzımdan sadece bu çıkabilmişti. Ancak o beni duymamış gibiydi. Cüzdanından bir yirmilik çıkardı ve masaya bıraktı. Arkasını dönerken 'muffinin için' gibi bir şey diyordu ancak anlamadım. Hızlıca -neredeyse koşuyordu- kapıya ilerledi.
''Rain!'' adını seslendim ancak bana bakmadı.Cebimden cüzdanımı çıkarıp masaya biraz para bıraktım ve arkasından koşmaya başladım. Onu trafik ışıklarına gelemeden yakaladım.
''Rain!'' incecik kolunu tuttum ve onu kendime çevirdim. Bileğindeki bir şey elime takıldı ancak ne olduğuna bakamadan kolunu elimden kurtarıp bana döndü. Öyle ani dönmüştü ki yüzlerimiz çarpışacaktı. Çok hızlı nefes alıp veriyordu. Gözlerini sonuna kadar açmış iki eliyle tişörtümü kavramıştı. Ağlıyordu.
''Çok yoruldum Shawn.'' derken elini göğsüme koyup benimle arasına mesafe koydu ve arkaya doğru birkaç adım attı. Ne olduğunu anlamıyordum. İyi değildi. Yaklaşmamı istemiyor muydu? Aramızdaki mesafeyi açtığında ağlaması şiddetlendi.
''O kadar yoruldum ki! Tanrım, sadece...sadece beni sevmesini istiyorum. Birazcık!'' Bunları söylerken dizlerinin üstüne çökmüştü. Sevmesini istiyorum diyordu. Bunların hepsi bir oğlan için miydi yani? Ben bunları düşünürken bedeni yana doğru seğirmeye başladı. Hemen koşup yanına çöktüm ve kollarımla sardım onu. Gerçekten de biraz sıksam kemikleri kırılır gibi geliyordu. Ancak bunu düşünmek için çok saçma bir zamandı çünkü o kucağımda derin nefesler almaya çalışıyor, göz bebekleri odağını bulamıyordu.
''Rain.'' diye fısıldadım. Sanki sesimi yüksek çıkarsam kollarımın arasından kayıp gidecekti. O kadar kırılgan duruyordu ki.
''Hadi. Hastaneye gidelim tamam mı?'' Onu kucağıma alıp ayağa kalktım. Dudaklarının arasından bir inleme döküldü. Acı çekiyor gibiydi. Adımlarımı hızlandırdım ancak sanki ben hızlandıkça nefes alma çabasının yanında inlemeleri artıyordu.
''Shawn.'' dedi güçsüzce. Hemen kafamı yüzüne çevirdim.
''Sadece, sadece dur. Oturursam ge- geçer.'' Gözlerindeki yaşlara sürekli yenisi ekleniyordu. Ancak onu dinledim. Gerimizde kalan ağacın yanına gidip banka oturttum onu ve ben de yanına oturdum.
''Sana su almamı ister misin? Veya başka bir şey? Sana ne oldu böyle Rain? Nefes alma çabasına devam etti. Nefesi git gide düzeliyordu.
''Teşekkür ederim. Bir şey istemiyorum.'' Gözlerini kapattı. Nefes almaya devam etti.
''Bunlar...yani bütün mesele bir oğlan mı Rain? '' Soruyu sorarken kalbimin bir tarafının üzerine büyük bir ağırlık çöktü.
Bana döndü ve yeni düzene soktuğu nefesini alay eder gibi gülmeye harcadı,
''Ah, Shawn. Mesele hiçbir zaman bir oğlan olmamıştı.'' Cevabı verirken gözlerinde gördüğüm şey saf acıydı.
Neden bilmiyorum, bu beni kötü bir insan yapar mı bimiyorum ama kalbimdeki ağırlık kalkmıştı.
Benim için baştan beri kız karakter zoey'di. Ancak başka karakter düşünen olabilir tabi ki 💁🌸
YOU ARE READING
Sunday // Mendes (Slow updates)
Fanfiction"Ve Rain, eğer verdiğim gülü öldürmeye karar verirsen ondan sana bir taç yapacağım." 21.06.2017