Yavuz içinden bir şey kopmuş gibi hissesiyordu ama 'böylesi daha iyi işte buralardan gitmek Çolak'ın onu bulmasına engel olur' diye düşündü. 'Çolak onu bulamaz, haliyle beni o çok istediği raddeye getirebilmek için Bahar'a zarar da veremeyecek.' Bununla avutuyordu kendini. Bahar gideceği yerde güvende olacak hissindeydi her ne kadar özleyecek olsa da..
Aklı ve kalbi savaşırken o yürüyordu, soluğu Merve'nin mezarı başında aldı..
-Aklım, kalbim böyle karışık diye çok kızıyorsun bana değil mi? Böyle bir karışıklılığa nasıl müsade edebildin diyorsundur kesin. Saçımın teline kıyamazken, şimdi içinde ki bu karşıklıkla, içinde ki Merve ye bunu nasıl yaptın da diyorsundur. Ne desen hakkındır. Özür dilerim. Kendime ne kadar engel olmaya çalışsam da onun gitmesinin canımı acıtmasına engel olamıyorum. Kendimden uzak tutmayı başardım sonunda çünkü yakın oldukça ikimizinde canı yanacaktı ama.. ama böyle de canım acıyor Merve ve ben bu acıya engel olamıyorum. Özür dilerim.
Yavuz'un arkasında onu dinleyen biri vardı. Söylediklerini duymuştu, ses tonundaki acıyı farketmişti.
-Yavuz?
Yavuz arkasını döndüğünde karşısında Merve'nin babasını gördü. Hemen ayaklandı. Birkaç saniyelik hüzünlü bakışmanın ardından, hiç birşey söylemeden sarıldılar birbirlerine.
-Ziyaret için Karabayır dan buralara kadar gelmişsin yine
Yavuz hiçbirşeyden bahsetmedi
-Evet ne zamandır gelmemiştim
-Bende sık sık uğrarım, özledikçe gelirim
Yavuz üzgün yüz ifadesiyle kafasını sallamıştı sadece.
-Ne anlatıyordun Merve ye sen?
Yavuz duraksadı, söylediklerimi duydu mu diye düşünürken
-Söylediklerini duydum.
Yavuz bundan hiç hoşnut kalmamıştı, yere bakıyordu, adama bakamıyordu çünkü utanmıştı.
-Gel oturalım biraz
Ve oturdular. Kısa süren sessizlikte adam Yavuz'un yüzünü inceliyordu. Yüzündeki hüznü görebiliyordu, mahcubiyetini de. Ardından hiç uzatmadan direk konuya girdi.
-Başka bir kıza yüreğini kaptırdın değil mi?
Yavuz bir anda kafasını şaşkınlıkla kaldırıp adama baktı, yutkunarak, gözünün içine bakmaktan utanarak, bakışlarını yere indirdi ve
-Hayır, yok, hayır yani öyle değil.
Adamın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi
-Hangi gerçek inkar edildiğinde gerçekliğinden bir şey kaybeder ki?
Yavuz'un yüz ifadesi acı çektiğinin göstergesiydi. Adamın yüzüne bakamıyordu bile. Gözlerini sımsıkı kapatmış, başını adamın göremeyeceği kadar çevirmiş, ne demesi gerektiğini düşünüyordu ama ne diyebilirdi ki.
-Yavuz, yüreğin başka sevdaya düştü diye özür dileme kızımdan. Seni aşka esir düşürecek, kaderin olacak kişi kızım değilmiş demek ki. Merve de senin mutlu olmanı ister. Kızıma ihanet ediyormuş gibi hissetme, onun sonu da Merve gibi olacak diye ondan uzak durmaya çalışma.. Dağlarda çarpıştığında, hayatta kalmak için mücadele edeceğin bir sebebin daha olsun, kendine bunu çok görme.. Ölüm Allah'ın emri ve sen sırf ona zarar gelmesin diye uzak duracağına ona hayatının en mutlu günlerini yaşatmayı dene, sende yaşa o günleri.. Canımız acısa bile yanyana olalım diyecek kadar cesur değil misin? Bunu söyledikten sonra Yavuz'un yüzüne baktı. Ama bir cevap beklemiyordu. Çünkü cevabı Yavuz kendi kendine verecekti. Ardından Yavuz da adama döndü, söylediklerinden sonra yüzünde oluşan tebessümü gördü. Hiç bir şey söyleyemedi. Adamın söylediklerini düşünüyordu sadece hiçbir tepki vermeden. Ve adam kızının toprağına dokunup:
-Senin söylemek istediklerini söyledim kızım, rahat uyu.
Yavuz bir adama bir toprağa bakıyordu aklından adamın söyledikleri geçerken..
Ardından adam ayaklandı. Yavuz da hemen ardından. Adam Yavuz'u omuzlarından tuttu.
-Yüreğin önce vatan aşkıyla, sonra da vatan için canını ortaya koyarken, hayatta kalman için bir sebep daha olacak, güzel yürekli biri için de atsın, bırak sevdanı içinden aksın.
Bunlar son sözleriydi ardından elleriyle omuzlarına vurarak, yüzünde kızının toprakta olmasının verdiği hüzün ve Yavuz'a bakarken de beliren hafif tebessümü ile arkasını dönüp gitti. Yavuz adamın arkasından söylediklerini düşünerek bakıyordu ardından Merve nin toprağına baktı. Ne söylemesi gerektiğini bilemiyordu artık en iyisi gitmekti. Ve toprağına bir kez daha dokunmak için uzanırken gözü birşeye takıldı.. Gördüğü şey bir kolyeydi. Bahar'ın dün akşam boynunda aynısının olduğunu hatırladı ardından sabah eve üzgün bir şekilde geldiğini ve o zaman boynunda kolye olmadığını. Bir kaç saniye de bunları hatırlarken 'Bahar buraya mı geldi yani' deyiverdi. Şaşırmıştı. Neden gelmiş diye düşünürken cevabını bulmak zor değildi ama bunu Bahar'ın ağzından duymayı istedi biran. Sonra avucunun içindeki kolyeye bakarak onu avucunun içinde sakladı. Şimdi elinde Bahar'dan birşey kalmıştı ve belki de hiçbir zaman veremeyecekti..
Evet Bahar da oraya gitmişti. Bahar uçağın penceresinden bakarken oraya gittiğini ve Merve ye söylediklerini geçiriyordu aklından
- Hiç tanımadık birbirimizi ama ilk ve son kez ziyaret etmek istedim seni.. Keşke seni hayatta tutmayı başarabilseydim, keşke sen yaşasaydın Yavuz mutlu olsaydı ben onu tanımasam da olurdu..
Senin kolyen sayesinde tanıdım onu. Seni öyle güzel sevmişti ki..
Ben yapamadım onu sevmekten kendimi alamadım. Onu sevdiğim için bana kızmayacağını biliyorum çünkü herkes kendi kalbinden sorumludur buda benim kalbim, benim sevgim..
Bir şans istedim ondan belki onu mutlu etmeme izin verir sandım ama anladım o hayattan istediği mutluluğu seninle birlikte şu toprağa bırakmış. Ve seni unutabileceğini, beni sevebileceğini düşünerekte hata ettim. Korkuları var farkındayım ama.. ama içindeki o ufak hoşlantıyı kocaman bir sevgiye dönüştürmesine engel olan şey onun içindeki yerin. Onu asıl durduran şey bence bu.
Ardından eğilip elini toprağın üzerine koydu. İşte kolyesini de o anda düşürmüştü, farketmeden ve Yavuz'a kendinden bişey bıraktığını bilmeden, ordan yavaş adımlarla yürüyerek uzaklaşmaya başladı..
Yavuz'un Karabayır'a Bahar'ın Londra'ya doğru yol almasının üzerinden artık 3 ay geçmişti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Doktor ve Bir Asker
FanfictionSöz dizisinin baş çifti olan Yavuz ve Bahar aşkının kendimce uyarladığım versiyonu :)