~Gökçe'nin Ağzından~
Ruhumu boğan evde yeni bir güne daha uyandım. Sürekli olanları düşünüyordum. İki günde çok şey olmuştu. Bense adeta bir hiçe dönüşmüştüm. Ne Necmi'yle ne annemle konuşuyordum. Gerçi Necmi'yi Burak'la beraber geldiğimizden beri karşılaşmamıştım da. Ama böyle devam edemezdim. Ne kadar kabul etmek istemiyor olsam da Necmi haklıydı. Evin kirasını da, bana alınan kıyafetlerin parası da ondan çıkıyordu. Çok fazla da kıyafetim yoktu ama önemli olan onun anneme, annemin bana vermesiydi. Adamın parasını kullandığım halde adama gider yapmıştım. Eskisi gibi olamazdım ama sanırım daha sakin olabilirim.
Kalktım ve mutfağa yöneldim. Annemle Necmi'yi görmek istemiyordum çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum. Onları görmek, kendimi aciz ve kimsesiz hissettiriyordu. Aslında farkli bir şey değildi, zaten öyleydim ve belki de istemememin sebebi buydu. Bir şeyi düşünmemek ve her şey normalmiş gibi yaşamak sorunlarla yüzleşmekten çok daha kolaydı.
Sessizce mutfağa gittim. Koridorda Necmi'nin paltosunu gördüm. Demek gelmişti. Kendime tost hazırladım ve tabağa koydum. Odama geçecektim ve tam o sırada mutfak kapısında Necmi'yi gördüm.
"Günaydın."
Bir an yüzüne bakakaldım. Kendimi toparlayarak ben de konuştum.
"Günaydın."
Ben tam tostumla çıkarken kolumu tuttu.
"Gökçe geç otur şöyle, konuşalım."
Konuşmak istemiyordum ama yine de kafamı sallayıp oturdum.
"Ne konuşacağız?" dedim sessizce.
" Beni sevmediğini hissediyorum ama sen iste ya da isteme bu evde beraber kalıyoruz. Bundan sonra daha da çok birbirimizi göreceğiz, bildiğin gibi Fisun hamile. "
Bu sözlerden sonra sesi baştaki öğütler ses tonundansa daha bir tehditkar bir tavır takındı.
"...Bu yüzden benimle iyi geçinmeye bakarsan ikimiz için de daha iyi olur. Anlıyorsun dimi?"
Anlayıp anlamadığımı sorarken garip bir şekilde göz kırptı. Dili onunla iyi geçinmemin iyi olacağını söylerken, aslında onunla kötü geçinirsem bana bu evi cehenneme çevireceğini ima ettiğini anlayabiliyordum. Ama annem onu bana tercih ettiği günden beri bu ev bama cehennemdi. Bugüne kadar hiç böyle değildi bu adam. Belki de huyuna gittiğim içindi.
"Anladım."
Tabağımı alıp çıktım. Odamda yerken Cansu'ya mesaj attım. Onlara gidecektim. Yemeğimi yedim. Kot pantolonumu ve gömleğimi geçirdim. O sırada annemin uyandığını da anlamıştım. İçeriden sesler geliyordu. Hemen çıktım.
"Nereye?" Annemdi.
"Cansu'lara."
"Geç kalma."
"Tamam."
Cansu'lara varınca bugün düşündüklerimi ona da söyledim.
"E hep alttan al al nereye kadar. Hem Necmi abi resmen tehdit etmiş seni."
" Bilmiyorum ki. Burak veya Hakan'la konuşacağım. Bir iş bulmam lazım."
"Çıkalım o zaman birazdan. Önce Burak'ın yanına gideriz sonra Hakan'ın. Bulur onlar bir şeyler. "
"Olur."
Haklıydı. Hakan veya Burak her zaman bir şeyler bulurdu. Hakan grubun ağır abisi gibiydi. Ama her zaman sevgisini de hissettirirdi. Seni seviyorum, iyi ki varsın falan demezdi ama en içteninden bir güzelim derdi, seni gerçekten sevdiğini anlardın. Eli kolu da uzundu. Çocukluktan beri orada burada iş ayırmadan çalışmıştı. O sert görünümünün altında çok duygusal bir adam vardı. Hatta bir çocuk. "Erkekler ağlamaz." ya, yalandı işte. Hakan da göstermezdi ağladığını ve her şeyi içine atardı. Bence erkekler de ağlardı. Hatta ağlamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeraltı Mahallesi
Teen FictionBu hikaye süslü aşk romantizminden biraz uzak bir mahallenin hikayesi. Kızlarının çöp bidonlarının ardında kadın olduğu, erkeklerinin üç kuruş için hayatlarını harcadığı, kadınlarının borçlarını ağda odalarında ödediği, en önemlisi çocukların hiç ç...