3

23 0 0
                                    

Bize mi dedim pardon Oktay'a demek istedim. Resmen beni bir yerlerine sallamıyordu. Sanki ben orada yokmuşum gibi devam etti. "İsmi garipmiş." deri ama anlamını sormaya tenezzül bile etmeden devam etti. "Herneyse oturmayı düşünmüyorsunuz galiba?" adedi ayakta salak salak birbirine bakan abi kardeşe. İçimden sabır dilerken o eski görünmü verilmiş odundan sandalyeyi kendime çektim ve sertçe yerime oturdum. Çağrının tam karşısına da Oktay geçti. Bende Oktay'ın yanına. Bir süre aralarında şu okulun verdiği görev hakkında konuştular. Sonra ikiside ortak bir sonuca vardılar ki bu konu kapanıp yeni şeyler konuşulmaya başlandı. Okuldaki çocuklardan, boyalı kızların iticiliğinden ve hocalarla ilgili yorumlar yaptılar. Bi ara masada benle ilgili bir şey döndü ama telefonuma gömüldüğüm için ne olduğunu anlayamamıştım. Sormaya da hiç yeltenmemiştim. Çağrı bana döndü. Şükürler olsun 1.5 saattir bu masadayım ama beni yeni fark etmiş olmanda güzel. "Sen ne düşünüyosun " dedi bakarak. Muhtemelen az önce konuştukları şeyle ilgiliydi ve ben kapana kısılmış gibi hissetmiştim. "Şey ben-" derken sözümü kesip "Senin okulundaki hocalardan ve arkadaşlarından bahsediyoruz." dedi ben ona minnattar bi şekilde baktım ve teşekkür ederim der gibi gözlerimi kırpıştırdım. "Anladım" dedim ve devam ettim. "Sizin eskilerden pek kalmadı galiba. Bi çoğu emekli oldu bazıları başka okullara hatta başka illere dağıldı. Yani en fazla 2-3 hoca kalmıştır sizin dönemden. Onlarda dersinize giriyor muydu bilemiyorum." dedim soluklanarak. "Sanırım Yunus'un kardeşi de sizin okulda. İsmi Kemal. Senden bir yaş büyük olması gerekiyor. Gidip tanışsaydın seni koruyup kollardı." dedi Çağrı çayından yudum alırken. "Ben kendi başımın çaresine bakabiliyorum." dedim sertçe. Çağrı beni bu sefer hiç tınlamadı ki Oktay'la yine benim konuya dahil olamayacağım şeyler hakkında konuştu.

"Geliyor mu seninki?" Dedi Çağrı. Ben bana diyor sanmıştım ama Oktay'a bakıyordu. "Olum daha tanıştırmadım sussana" dedi sanki benim bilmem gereken bir şey varmış gibi. Hemen atladım konuya. "Hayırdır, kiminle tanışmamışım ben?" dedim. Oktay öksürdü birkaç kez sesini düzeltmek için sonra konuşmaya başladı. "Madem şimdi sordun ki zaten ben ilerleyen zamanlarda tanıştırmayı planlıyordum. Bugün bir şeyler yapalım. Lunapark?" dedi benim dayanamıyacağımı bildiği için. "Son kez soruyorum. Kiminle tanıştıracaksın beni?" dedim meraklı ses tonumla. "Kız arkadaşıyla" dedi Çağrı. Bir an şok oldum çünkü Oktay bana anlatırdı her şeyini. Neden bunu saklama gereği duymuştu ki? "O zaman çok merak ediyorum. Hemen tanıştır bizi. Senin için benimle tanıştıracak kadar önemliyse ciddi bir konumda olmalı." dedim lunapark olayını kabul edecektim çünkü kız korktuğunda bağırıp ne kadar çirkinleşecek görmek istiyordum. "Bak napalım biliyo musunuz şimdi Çağrıyla beraber lunapark alanının dışındaki söğüt ağacının altında buluşalım bende benimkini alıp geleyim?"

Çağrıyla yol boyu hiç konuşmadık. Ara ara benden uzak durmaya çalıştığını zannettim ama sonrasında hemen kendini topluyordu. Oturduğumuz kafe zaten yakındı. Sanırım 20 dakika falan yürümüştük. Biz yürüyene kadar Oktay arabayla kızı alıp gelecekti ama vardığımızda bir süre bekledik. Sonra kıza ne diyeceğimi düşündüm. İsmi neydi? Tam ben bunları düşünürken Oktay'ların geldiğini fark ettim. Arabayı park ederlerken Çağrıya döndüm. "Şey, ben-"
"Sude." dedi soğuk sesiyle. Ama ben daha sana ne soracağımı söylemiştim ki. Bu sefer sanki o çok büyük bir şeyi saniyeler içinde çözmüş gibi davranmak istemedim. Bu kendini egolu hissetmesine neden olabilirdi.

***
Gerçekten ben şoktaydım. Bir sürü şeye bindik ve bir çoğunda zırlaya zırlaya bildiğim tüm duaları okuyarak sonlandırmıştım. Bir çoğunda Çağrı elini ağzıma bastırmak zorunda kalmıştı. Şokta olmamın sebebi kendim değildi. Sude hiç bağırmadı düşündüğüm gibi çirkinlik yapmadı. O kadar tatlıydı ki içimden yanaklarını sıkmak gelmişti. Oktay bir şeylere binmeden önce Sudeye "ben yanındayken korkmayacaksın. Korktuğunda kolumu sık tamam mı?" tarzında şeyler söylemişti ve Sude de sadece Oktay'ın kolundan ayrılmadan gözlerini kapayarak geçirmişti bütün bir gününü. Canımı sıkan tek şey iki kişilik yerlerin hepsinde asık suratlı Çağrıyla oturmak zorunda kalmıştım. Sude tatlı olmasaydı belki ayırabilirdim ama kıyamadım işte. Bir ara Çağrıya dönüp 'ne tatlılar ama değil mi?' diye sormuştum. Aslında cevap beklemiyordum ama bana dönüp "bence bu şey çok saçma. Ben aşka inanmıyorum" demişti. "Ne yani sırf sen aşka inanmıyosun diye aşk yok diyemezsin. Aşk vardır. Aşk ölmez" tarzı bir şey saçmalamıştım ama konuyu kapattırmıştı hemen. Sanki gaf yapmış gibi davrandı bir süre. En son kendimizi arabaya zor attık. Hepimiz nefes nefeseyken Oktay bile'midesini tutuyordu. Bile diyorum çünkü Oktay asla böyle şeylerde dur durak bilmezdi. Arabayı çalıştırıp önce Sudeyi bir evine bıraktık. Ardından beni eve bıraktılar işleri varmış ikisinin zaten pek umrumda da olmadı. Bende eve gidip kendimi yatağıma attım. Öyle yorulmuşum ki attığımın 2. saniyesinde uyuya kalmışım. Ben fark etmeden saatler gelip geçivermiş. Annemin çığlığıyla uyandım en son. "KIZIM,ATENAM BU SAATE KADAR YATILIR MI KALK BAK KALK DİYORUM. BABANI ÇAĞIRAYIM DA GÖR SEN. AYKUT GEL BAK KIZININ HALİNE BEN TEMBEL DİYE SÖYLÜYORUM SÖYLÜYORUM İNANDIRAMIYORUM."
Teşekkürler anne beynimin içine matkapla girdin;)

Ağabeyimin Arkadaşı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin