Gidememiş ve kalmış, arıyordum, bilinmezliği. Nasıl bulurdum bilmediğimi? Neleri bildiğimi bilirsem, bilmediğim her şey benim için umut olurdu. Bir dağın eteğinde oturmuş dinlenirken, ağacın içinden gelen ses mağaranın duvarlarına çarparak yükseliyordu, delirdiğimi sanıyor idim. Kendi kendime konuşmak sorun değildi de, konuştuğum nesnelerin ve canlıların cevap veriyor olmasıydı sorun ve bu beni korkutuyor olduğu kadar rahatlatıyordu da. Mağaradan içeri girdim ve karanlığı yırtarak gelen ışık demetinin tam ortasına, dizlerimin üzerine oturdum, ustasına saygı duyan bir öğrenci gibi. Ulu ses tekrar yankılandı: Ne arıyorsun? Sun? Sun? Cılız bir sesle: bilmiyorum. dedim.
Sahip oldukların ve bildiklerin arasında, sahip olmadığın ve bilmediğin her ne var ise, aradığın şey odur. dedi. Daha da cevap alamadım, zihnimin bir oyununa mı kurban oluyordum, yoksa gerçekten arayışım için doğru yolda mı ilerliyordum, bilmiyorum ama umarım ikinci seçenektir. Mağaradan çıkıp, nehrin kıyısındaki ağacın altına oturdum. Sahip olduklarım arasında annem, babam, ağabeyim, kardeşim, yeğenlerim, büyük babalarım ve büyük annelerim vardı, işim, aşım, arkadaşım da vardı. Ama nelerim olduğunu sayarken, eşim olmadığını ve bir yanımın eksik kaldığını anladım. Kimseye ihtiyacım yok desem de, her ne kadar güçlü olsam da bazen güçsüz kalacağım, sığınacağım bir limana ihtiyacım olduğuna karar verdim. Ben yalnızken, dünya güneşin etrafında otuz dört tur atmış, doğduğumda dikilen ağaçlar göğe kadar yükselmiş, ülkede rejim değişmiş ve iki kere darbe olmuştu, insanlar güvenlerini kaybetmiş teknolojinin kölesi olurken, dönemin en büyük hastalığı psikolojik problemler olmuştu. Ne kadar yalnız kalmışım öyle, sanki yalnızlık yüreğimde yeşermişçesine. Kendimle konuşuyordum: Duygular kamplar kurar insanların bedenlerinde. Genellikle bir iki gecelik kamplar, üzülürüz birkaç gün, kıskanırız birkaç gün sürer ama bazı duygular birkaç gün bile sürmez, mutluluk, sevinç, heyecan birkaç gün sürmez, kısa kamplar kurar bu duygular. Ama neden sorusu kafamda yankılanırken kafamın diğer odalarından bir ses daha geldi ve bunun tek sebebi var oda insan beyni, dedi. Güzel olan şeyleri uzun sürdürüp alıştırmaz ki yokluklarında zorlanmayalım. Kötü duyguların ise uzun kalma sebebi bağışıklık kazanalım diyedir. Mağaranın önündeki ve nehrin kıyısında ki bu ağacın altında hayattan beklentimi, kendi kendime bulacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Bazen cevaplarını bulamadığımız soruları, aslında kendimize sorsak yalnız kaldığımızda, belki de o kadar zor olmadıklarını ve cevapsız olmadıklarını anlarız. Çünkü insan en çok kendisi ile konuşurken dürüst ve cesur olur. İhtiyaçlarını, itiraflarını ve duygularını en açık şekilde söyler ve cevabı bulur. Sonunda aradığımın hissiyat olduğunu anladım ve bunu bana yaşatacak birine ihtiyaç duyduğumu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Ses
Short StoryFelsefik bir bakış açısı ile siz okuyucuları motive edecek, olaylara ve kavramlara bakabileceğiniz yeni bir pencere açmanızı sağlayacak. Kendinizden bir parça bulabileceğiniz ve okurken sıkılmayacağınız hikayeler.