Yemyeşil uzun uzun çayırlar arasında dolaşıyordum. Üzerime giydiğim omuzlarımı açıkta bırakan beyaz uzun elbise nede güzeldi. Dalgalı saçlarım hafif esen rüzgar arasında nasılda dans ediyordu. Rüzgarın sıcak öpüşleri boynumdaydı. Belimde biten, ellerimle dokunduğum çayırlar, onların narin bir kelebek gibi sağa sola süzülüşleri... İlk defa nefes aldığımı hissediyordum. İçimin rahatlığı yüzümde tebessüm oluyordu. Mutluydum. Olduğum yerde çayırların o nazlı sesini dinlemek için durdum. Gözlerimi kapayıp manzarayı hafızama kaydettim. Yüzümdeki tebessüm silinmeyecek gibiydi. O nazlı sesi bölen ikinci bir kişinin ayak sesleriydi. Çayırları böle böle geliyordu. Pantalonun sesini duyuyordum. Gözlerimi hiç açmak istemedim. Onu görmekten korktum. Gözlerimi korkuyla iyice kapadım. Omzuma dokunduğunda tertemiz olan gökyüzünü yağmur bulutları sarmıştı.
-"Korkma" dedi. Ama bu ses ona ait değildi ki. Yavaşça gözlerimi açtığımda o müthiş manzara öylece duruyordu. İçimi kaplayan o yağmur bulutları, kara sis dağılmıştı. Çayırlar hala narince bir sağa bir sola yatıyordu. Bu fotoğrafın hala varlığı cesaretlendirmişti beni. Yavaşça arkamı döndüm. Üzerine giydiği beyaz gömleği, altındaki mavi kaprisi...
Uyandığımda hatırladığım tek şey bunlar değildi. Birde o bana huzur veren çayırlarla aynı renk olan gözleri. Gözlerimi açtığımda hala yüzümde o eşsiz gülümseme vardı. Doğrulup yataktan sarkıttığım ayaklarımı sallamaya başladım. Saçlarımı karıştırıp yüzünü hatırlamaya çalıştım.
-"Aslı hadi geç kalıyorsun" Annemin çığlık gibi çıkan sesiyle bu mutluluğun bile fazla olduğunu anlamıştım. Annem daha 30'unda dul kalmış anadolu kadını. Yüzündeki kırışıkları yorgunluğunu anlatıyordu birde yatağının yanında duran sinir ilaçları. Zaman ondanda çok şey çalmıştı. Çoğu zaman baba olmaktan anne olmayı unutmuştu. Hatta kadın olduğunu duygularını. Hiç düşünmedi bir daha evlenmeyi. Hiç duymadım ağzından bir erkek ismini. Belkide bende bu yüzden bu kadar kolay vazgeçmiştim ondan. Ailem için ondan vazgeçmiştim. Güçlü olmayı ondan öğrendim. Annemin bana öğrettiği en kötü şeyse susmak oldu. Evin en büyüğüyseniz, babanız yoksa, sizden küçük kardeşleriniz varsa hayat size özgür olmayı değil susmayı öğretir. Yıllardır annemin en iyi arkadaşı, kardeşlerimin ablası, evin babası, evin anası, evin şamar oğlanı, herşeyi oldum. Hangi sıfat ,kim olamam gerekiyorsa o oldum. Bir tek kendim olamadım. Kapının ani açılışıyla bütün düşüncelerim tuzla buz olmuştu. Annem kapıda öyle durmuş öfkeli bakışlarını üzerime gönderiyordu.
-"Tamam" deyip yatağımdan kalktım.
-"Bıktım hepinizden bıktım. Keşke dünyaya gelmeseydim."
Annemin bu serzenişleri beni umutsuz bir insana çeviriyordu. Dedim ya evin en büyüğüyseniz işe geç kalma, yatakta oyalanma gibi huylarınız olamaz. Hiç cevap vermeden yatağını topladım. Kapıdan bir süre daha bakıp gitti. Benim sessizliğim onun için bir kum torbasıydı.
Bir kaç dakikaya evden çıkmıştım. Artık uçabilirdim. Birazda olsa özgürdüm. Kolumdaki saate baktığımda biraz daha oyalanırsam ilk günden işe geç kalanlardan olacağımı farkettim. Kendi kendime "o zaman maraton koşusu başlasın Aslı" dedim. Koşmak, özgür olmaktı. Ayaklarım kanatlarımdı. Yürüdüğüm yollar beni tüm düşüncelerimden arındırırdı. Ciğerlerime dolan rüzgar karnıma baskı yapıyordu. Biran durup dizlerimin üzerine çöküp derin derin nefesler almaya başladım. Önğme dökülen saçlarımı elimin tersiyle geriye doğru savurdum. Metroya binmeme bir kaç metre kalmıştı. Üstümü başımı toplayıp sanki az önce ayakları bi tarafına vura vura koşan ben değilmiş gibi yürümeye başladım. Nefesimde düzene girince o artistik yürüyüş için hazırlanıyordumki çantamın ani çekilmesiyle popomun üstüne oturdum. Başımı çeken kişiye çevirdiğimde o lanet olası yılışık Cemil'i gördüm. Tam bir baş belasıydı.
-"Anana sor bakayım seni doğururken beynini içinde mi unutmuş?" dedim yüzüne ters ters bakarak
-"Ah aslı ah ne söylesen kukağıma hoş geliyor"
Yılışıklıkta zirveye oturmuştu kendisi.
-"Kulağına doğru vursam oda hoş gelir mi Cemil? "
-"Öpsen olmaz mı?" dedi üzerime doğru gelirken. Çantamı kolumdan çıkardığım gibi başına vurdum
-"Çekil önümdem sersem" ben tekrar yoluma devam ederken
-"Ah Aslı ah seviyorum seni" diye bağırtısı geldi.
İçimden ettiğim küfürlerin hiçbiri yeterli gelmiyordu. Beni delirtmekte üstüne yoktu. Her yerde karşıma çıkması, olur olmaz yerde saçma konuşması tam bir azaptı. Hızla istasyona gidip gelen metroya bindim. Cemil beni yeterince oyalamıştı. Çantamdaki kulaklığı tek seferde bulmuştum. Tabiki hayat bir kulaklığın bile tadını bu kadar çabuk çıkarmamı istemiyordu. Elime düğüm düğüm gelen kulaklık yüzümü tekrar asmıştı. Sabırla çözmeye çalıştım. En sonunda ben galip gelmiştim. Telefonuma takıp en sevdiğim şarkıyı açtım. "Zakkum Gökyüzünde". Bu şarkı bana babamı hatırlatır.
Bak güneş batıyor işte
Bir gün daha yakınız.
Bu yağmur sensin işte
Ordasın gökyüzündeKendimi bazen o olsaydı böyle olmazdı demekten alamıyorum. Neden herşeyi, her kaybedişi ona bağlıyorum bilmiyorum. Ama eminimki olsaydı böyle olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEŞİL GÖZLÜ DEV
ChickLitGözlerini karartmazdı o. Yeşillendirirdi.. Sinirlenince koyulaşırdı gözleri, gülünce açılırdı... Bakışını bakışlarına kilitlerdi. Bense o yeşil gözlerine uzanırdım bazense salıncak kurar sallanarak gökyüzüne dokunurdum. O bir kez kalbime dokundu. Be...