''Bu saatte ormanda ne işin var?''

64 4 0
                                    

Egemen ile eve doğru yürürken evin önünde polis arabası görünce panikledim ve koşmaya başladım. Bahçeye girdim ve paspasın altından evin anahtarlarını çıkarıp eve girdim. Ses yoktu. İçeri girince gördüğüm manzarayla olduğum yerde kaldım. Mete ve Alya! Hemde öpüşüyorlardı. Alya eve erkek mi atmıştı?

''Alya? Mete?''

Alya beni duyunca gözlerini açtı. Mete Alya'nın üzerinden kalktı ve sersem sersem etrafa baktı. Alya'nın yanakları kızarmıştı. Gördüklerime inanamıyordum. Alya ve Mete öpüşmüştü! Eve gelen biz yerine halam olsaydı Alya bunu ağır öderdi. Şanslıydı. Ama bana da hesap verecekti. Akşamki hallerini, beni otelde yalnız bırakmasını, kapımızın önündeki polis arabalarını Mete'yle öpüşmesini!

''Ben... Açıklayabilirim. Mira bak sandığın gibi olmadı. Aklındaki her şeyi sil tamam mı? Sana anlatacağım. Ben eve gelmiştim. İçeride oturuyordum. Sonra bir ses duydum. Hırsız sandım polisi aradım. Ama içeri giren kişi Mete'ymiş.''

Polis arabalarının neden burada olduğunu biliyordum artık. Ne rahatlık ama!

''Sonra bu manyak rujumu silmemi istedi. Bende silmeyince... Biliyorsunuz işte.''

Egemen'de bir manyaktı. Mete'nin de manyak olabileceğini biliyordum. Ama neden ruju sildirmek istediğini anlamamıştım. Deli miyim ben? Egemen'in arkadaşıydı sonuçta. Her türlü manyaklığı yapabilirdi.

Egemen içeri geçip bir koltuğa oturdu. Harika! Resmen eve erkek atmıştık. Süper ya! Halam falan gelse süper olurdu yani! Durumu çok güzel açıklardık. 

''Hala dün bizi otelde bırakıp gittin ya hani. Ben Egemenle birlikte otelde kaldım. Sonra da Alya gece içip içip sarhoş oldu. O da Mete'yle kalmış. Sonra biz eve geldik. Birde ne görelim! Alya ve Mete öpüşüyor. Sonra da sen geldin işte!''

''Alya sen gelsene benle,'' dedikten sonra odama doğru yürümeye başladım. Merdivenleri teker teker çıktıktan sonra Alya'yı beklemeye başladım. 

Dün gece beni neden terasta bıraktığını soracaktım ona! Zaten hepsi başımıza onun yüzünden gelmişti. Beni terasta bırakmasaydı şuan ne güze Egemen'siz bir şekilde yaşıyor olacaktım. Birde şu 'basılma' korkusu olmayacaktı. 

''Dün beni neden terasta bırakıp gittin?''

Sinirlenmiştim yine. Resmen beni tek başıma bırakıp içmeye gitmişti. Acaba açıklaması neydi? Ne olursa olsun bedelini ödeyecekti! 

''Karşıma Mete ve Egemen çıktı. Egemen bana seninle işi olduğunu ve seni merak etmememi söyledi. Sonra Mete yanımda kaldı ve Egemen senin yanına gitti. Bir şey yapamadım inan bana!'' derken çok pişman olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Pişmandı. 

Acaba halam neredeydi? OF! Her an gelebilirlerdi. Gelirlerse ne yapacaktık! Salonda iki tane erkek vardı! 

''Önce şunları evden gönderiyoruz. Sonra da halamı arayıp nerede olduklarını soruyoruz. Hadi,'' dedim ve salona gittik. 

Oh! Mahşallah! Öyle bir yayılmışlar ki koltuğa! Nasıl gönderecektim ki ben bunları? Belki ben konuşamazdım ama Alya konuşabilirdi. Evet, evet iyi fikirdi. Anlaması için Alya'nın ayağına bastım. Anlamış olacaktı ki bana anlamlı bakışlar attı.  

''Hadi gidin artık! Ayrıca sen Mete! Bu yaptığının hesabını vereceksin.''

Evet, fazla açık sözlüydü. Ben asla öyle olamazdım. Utanırdım. Zaten küçüklüğümden beri hep utanırdım. Ailemden, Demet ve Alp dışında herkesten. Birde Babamdan utanmazdım. Ne zaman mezarlığa gitsem... Bu his anlatılamazdı. Orası benim evimdi. Tam anlamıyla 'ev' ne demekse orası benim evimdi. Ben babamı hayallerimde sevdim. Onu hatırlamıyorum bile. Sadece bir fotoğrafımız var. Birde dedemin anlattığı anılarımız. Her kızın babasıyla birlikte bir sürü anıları vardır. O kızlar çok şanslılar. Benim babamla hatırladığım bir anım bile yok. 'Şanlı kızlar' kelimesi benim için çok şey ifade ederdi. Her babalar gününde mezarlığa giderdim. Babama gizlice mahallenin bahçelerinden topladığım çiçekleri götürürdüm. Ve bir dilek tutardım. 'Lütfen bu gece rüyamda seni göreyim baba. Lütfen,' derdim ve ağlardım. Onu hep özlüyordum. Hep.

BağımlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin