Adalet Tanrısı ile karşılaştığımdan beri, destansı yüzü ve kadife sesi aklımdan çıkmıyordu. Tanrı olduğu için... Güzel olması, kadife sesli olması... Bu gibi şeyler mantıklıydı ve sıradandı.
Bugün, dışarıya çıkmama cezamın son günüydü. Annem, Beyaz Leke grubuyla iletişime geçtiğimi öğrendiği için babamı buraya yollamıştı.
Ve sonuç ise ev hapisi olmuştu. Babam, tanrıların ne kadar kutsal, ne kadar adil olduğunu söyleyip kendini ve beni kandırıyordu.
Ben de her seferinde, sözlerinin doğru olduğunu söyleyip beni rahat bırakması için elimden geleni yapıyordum.
Ama.. Adalet Tanrısı, beni tutuklamamıştı. Bu... Biraz... Adalet Tanrısına olan kötü düşüncelerimi, yumuşatmıştı.
Doğru söylüyordu...
Ben, adil bir insandım. Belki de dediği gibi, en adil kişi. Bu yüzden beni tutuklamaması... İyi hissettirmişti.
Ev hapsim biter bitmez, nedendir bilinmez kendimi Adalet Tanrısı'nın ofisinde bulmuştum.
Evet, içeriye alınmamıştım. Sadece, beni neden serbest bıraktığını ve şu dünyanın en adil insanı olduğum konusunu merak ediyor onunla görüşmek istiyordum. Bu gerçekten doğru muydu? İlginçti.
Dev panolar da ise, Savaş Tanrısı çağrı yapıyordu.
'' Savaş, tüm insanlık için en kutsal biçimdir. Öldürmek, yaşamanın temelidir. ''
Adı gibi, Savaş Tanrısıydı işte...
Ben, büyük tabloyu görebiliyordum. Sebep, çok basitti. Dünya, artık daha fazla insanı kaldıramayacak kadar kalabalıklaşmıştı ve savaş, daha fazla ölüm demekti.
Ölüm ise, daha fazla ve daha rahat yaşam...
Tanrılar, asiller ve zenginler ölmeyeceği için onların, savaştan korkuları yoktu. Biz sıradan insanlar ise, hala savaşın yararlı olduğunu düşünüyorduk.
Kendimizden olanları katlettiğimizi bilmeden...
İç çektim, belki de bu Tanrılık bürosunda olmamalıydım. Geriye doğru gideceğim sırada, içimdeki sese uydum ve Adalet Tanrısı'nın katına çıkmaya çalıştım.
Sonuç, hüsran...
Alınmamıştım.
Sekretere, bir not bıraksam da ona ulaştırmayacağını biliyordum.
Ofisten dışarıya çıkar çıkmaz, biri kolumdan tutup bir yere sürükledi ve ağzımı kapatmayı ihmal etmedi. Duvara dayadığında konuştu.
'' Sen, Beyaz Leke'ye ihanet mi ediyorsun? ''
Konuşamadığım için ve panikten aklım karıştığı için ne yapacağımı bilemiyordum. Hızla kaşlarımı kaldırıyor, konuşmak için izin istiyordum. Maskesi ve şapkasından, kim olduğunu anlayamıyordum.
Zaten, Beyaz Leke'yi surat olarak bilmiyordum. Sadece... karşımdaki yüz hatlar kadınsıydı. Cinsiyeti, muhtemelen kadındı.
'' B-ben, ihanet filan etmedim! Adalet Tanrısı, beni serbest bıraktı. B-ben.. Sebebini merak ediyordum. ''
Kaşları, hafifçe eski haline dönmüştü. Biraz, rahatlamış görünüyordu.
'' Kaç senedir, Beyaz Leke'ye ulaşmak adına kendimi paraladım. En sonuna bana dönüş yaptınız ve adaletsizlikle birlikte savaşma fırsatı yakaladık, neden size ihanet edeyim! ''
Bir şey söylemek için ağzını açtığı sırada, etrafımız Tanrıların Askerleri tarafından kuşatılmıştı. Yine.
Sinirle, nefes aldığını görmüştüm.
'' Neden, hep en sonunda Tanrı'nın Askerleri karşımızda oluyor. ''
'' Çünkü siz, Beyaz Lekedensiniz. ''
Kaşlarını çatmıştı..
Sanırım bu, cevabını kendisinin bildiği ve duymasına gerek olmayan bir soruydu. Birlikte sırt sırta vermiştik ve ben ne yapacağımı bilemiyordum. Cebinden çıkardığı silahı bana doğru uzattı. Etrafımız, çevrilmişti bile.
'' Kullanmasını bilir misin? ''
'' B-ben.. Daha önce hiç kullanmadım! ''
'' Öyleyse, rastgele ateşle işte. Hepsi, birilerinin köpeği. ''
Huzursuzca kıpırdandım.
'' Hayır... Bana, ateş açmayan birine ateş açmak istemiyorum. ''
Sinirle tısladı ve fısıldadı.
'' Adaleti getirmek istiyorsan, adil olarak savaşmayı aklından çıkar. Çünkü, bu yolda başarısız olursun. Madem öyle, yakalan. Çünkü sadece kendimi kurtaracağım! ''
Elimde silahla, öylece bekliyorken sadece silahı yere attım ve askerlerden birine doğru ilerledim. Hepsi, şaşkın görünüyordu. Silahlarını indirmemişlerdi. Ellerimi teslim olduğumu belli etmek üzere, yukarıya doğru kaldırdım.
O ise, silahıyla önüne çıkan askerleri çoktan yere sermiş koşarak ilerliyordu. Peşindekileri, gözünü kırpmadan vuruyor, önününe çıkan insanları siper almaktan çekinmiyordu. İç geçirdim.
Askerler, beni kelepçeleyip götürdüklerinde düşündüğüm tek şey:
Yine, Adalet Tanrısı tarafından mı yargılanacaktım?
-
Nezarethanede, parmakların ardında düşünüyordum. Beyaz Leke, hayranı olduğum bir grup olsa bile davranış biçimleri bana uymuyordu.
Tanrılar ise, çoktan elenmişti.
Peki ya ben..
Ben ne yapmalıydım? Hiçbir şey bana uymuyordu. Babam, benim yine burada olduğumu öğrenince sinirlenecekti.
Annem ise, bana neler yapardı düşünmek bile istemiyordum.
O sırada, kapkaranlık hapishanenin aydınlandığını gördüm. Destansı yüze sahip, tanrı bana doğru geliyordu. Yanında, bir sürü adam vardı. Bana, olabilecek en uzak köşede durdu ve baktı.
'' Seni, karşımda yeniden görmek ne acı. Beyaz Leke'nin köpeği olamayacak kadar adil biriydin. ''
'' Peki ya Adalet Tanrısı, siz tanrılar adil misiniz? ''
Onun görüntüsüne hayran olsam bile, Tanrı olduğu gerçeği beni ondan uzaklaştırıyordu.
'' Doktor olmak için sağlıklı olmaya ihtiyaç var mıdır? ''
'' Bu çok saçma bir soru. ''
'' Hayır, küçüğüm. Anlamlı bir soru... Hasta bir doktor olacağı gibi, adaletsiz bir Adalet Tanrısı da olabilir. ''
Sesi, beni ürpertmişti.
Hiçbir duyguyu barındırmayan şuh kahkahası, burada yankılanıyorken konuştu.
'' Bu seni, son kez affedişim. O da, askerlerime karşı adil olmandan kaynaklı. Seni, bir daha burada görürsem cezalandırılacaksın. ''
O giderken düşündüğüm tek şey, Adalet Tanrısı'nın da kötü biri ve adillikten uzakta olduğuydu.
Üstelik bunu, kendi itiraf etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DO Kyungsoo OC︱Adalet. ✔
FanfictionBen bir; Adalet Tanrısıyım ve sen doğduğundan beri haksızlık yapmadın. ︱Bitiş: 09.02.2018 ︱