KING CHARLES

250 12 11
                                    

Barda çaldığım günleri ezbere bilen dinleyicilerim o gece de beni yalnız bırakmamıştı. Bardaki dinleyici kitlem repertuarım dışında istek parça almadığımı bilirdi. Ama o gece, birisi inatla repertuarımda olmayan M.Jackson'dan "The way you make me feel" şarkısını barın düz kare peçetelerine yazıp yazıp gönderiyordu. Loş ışıkların arasından insanların ifadelerine bakıp kimin bu kadar ısrarcı olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Mola verdiğimde M'nin iki kere aradığını gördüm. Barda çaldığımı ona söylememiştim. Merak etmiş olmalıydı. Bunun düşüncesi bile tüylerimi ürpertti. Alışkın değildim böyle şeylere, çaylağıydım normal ilişkilerin. M'ye mesaj atıp haftanın bazı günleri ek iş için bir barda çaldığımı, aradığında sahnede olduğumu söyledim. Gürültülü olduğu için aramamıştım. Bu gürültüde türkçe bile anlaşmak zorken, ingilizce konuşmam söz konusu bile değildi!

Telefonu siyah dar kotumun arka cebine koyduktan sonra gözlerimi loş ışıklı barda şöyle bir gezdirdim. Bana dikkatle bakan bir çift göz aradım. Beni sinir etmek istercesine aynı şarkıyı inatla o kare peçetelere yazan o elleri aradım. Dikkatimi çeken kimse göremedim.

İkinci yarıda istek parça yapan olmadı.

***
"Şimdi arabamı çekecekler Meriç, çabuk ol!"

Ertesi gün öğlen sıcağında arabayı kaçırıp o yoğun trafiğe girmiş, M ile buluşacağımız yere doğru yola çıkmıştım. Son anda Meriç'i de almaya karar verdiğimden, meydanın ortasında otobüs durağının birinde dörtlüleri yakmış onu bekliyordum.

Güne çok stresli başlamıştım. Erken kalkıp süsleneceğim yerde, uyuyakalmış ve son anda acele bir makyaj yapıp üstüme içime sinmeyen bir kombin geçirmiştim. Hep de böyle olur!

Meriç arabaya biner binmez suçlu bakışlarıyla bana gülümsedi. Arabayı çalıştırıp gaza bastım.

"Çıkar ağzındaki baklayı Meriç." der demez kahkahayı bastı. Meriç yanımızda üçüncü olmamak için yakın arkadaşımız Nisan'ı da çağırmıştı. Her ne kadar destek ekibim bana güven verse de, M aynı şekilde hisseder miydi emin değildim.

Sandığımın aksine Meriç'in yanındayken ingilizce konuşmak daha zordu. Pan Parkı'na vardığımızda M aradı. Telefonu açtığım an "english off" düğmeme biri basmış gibi kalakaldım. M nerede olduğumuzu, bir şey isteyip istemediğimizi soruyordu ve ben cevap veremiyordum bile. Acı çektiğimi anlamış olacak ki mesaj atacağını söyleyip kapattı. M konum atmamızı istiyordu fakat henüz parkta oturacak gölge bir yer bulamamıştık. Meriç inatla yokuş çimenliklere gidiyor ben de inatla M'nin yanında yokuş aşağı yuvarlanıp rezil olmak istemediğimi söylüyordum. Ve M haklı bir ısrarla nerede olduğumuzu sormaya devam ediyordu. En son Meriç'e boyun eğdim ve eğimli çimenliğin tam tepesine oturup M'ye ve Nisan'a konum attık. Beş dakika geçmeden Nisan da geldi ve M gelmeden ona herşeyi anlatmam için yakama yapıştı. Oysa ben ne anlatacağımı bile bilmiyor, sırıtmama engel olamıyordum. Dakikalar geçmiyor, karnıma ağrılar giriyordu. Meriç ise Nisan'a bildiği detayları aktarmakla meşguldü.

Aşağıda bir patika vardı. Patikanın dibinde çimenliklere yayılmış; yöremizin en sinir bozucu, dile dolanan türkülerini söyleyen bir grup genç vardı. Onlar bağıra çağıra türkü söyler, Meriç M ile nasıl iletişim kuracağımız hakkında kulağımızın dibinde yakınıp dururken patikada O'nu gördüm. Sportif koyu gri sıfırkol bir tişört, diz hizası kot şort, benimkilere benzer siyah nike air spor ayakkabılar... Asla yanından ayırmadığı o kulaklıkları kulaklarında, bir elinde telefonu öteki elinde alışveriş poşeti ile M, ben onu seyrederken patikada yürüyerek görüş alanımdan uzaklaşıyordu. Sadece fotoğraflarını görmüş olan Meriç bile onu tanımış "Bu M değil mi? Ne bakıyorsun seslensene!" diye beni dürtüyordu. O gözümün korktuğu eğimli çimenlikten yokuş aşağı koşarak M'nin peşinden gittim. Kulaklıklarından dolayı beni duymamıştı. Çekinerek omzuna dokundum. Hafif kızıl sakalları, simsiyah gözleri, şekilli saçlarıyla dönüp bana öyle bir gülümsedi ki, dünya durdu sandım. Kulaklıklarını çıkarttı ve şaşırmış bedenime hafifçe sarıldı. Parfüm mü sıkmıştı? Çok güzel kokuyordu... Spordan yeni çıkmış gibi kasları şişmişti. Yine konuşamıyordum. Akıl edip elimle Meriç ve Nisan'ın oturduğu yeri gösterebildim. Nisan'ın geleceğinden haberi olmayan M, o karizmatik gülüşüyle "Gerçekten mi?" dercesine başını yana yatırıp gülümsedi. Ben de iki elimi avuç içlerim havaya bakacak şekilde kaldırıp "Bunu sen istedin" bakışı attım ve ikimiz de aynı anda kahkaha attık. M ustaca yokuşu tırmanırken ben çaktırmadan sendeleyerek arkasından çıktım. Sendelediğimi farketse elimden tutacak diye ödüm koptuğundan gerisinden gidiyordum. Elimi tutarsa kalp krizi geçirebilirdim. Tepeye ulaştığımda bizim kızlar M ile çoktandır birbirlerini tanıyorlarmış gibi sohbet etmeye başlamışlardı bile. Bu çok hoşuma gitmişti. Meriç ingilizce konuşma korkusunu yenmiş gibiydi. Ben ise hepsini görebileceğim şekilde oturup gülümsememek için yanak kaslarıma engel olmaya çalıştım.

"Türkiye'de ne kadar kalmayı düşünüyorsun?" Soran Meriç'ti. Ona M'nin aynı ülkede uzun süre sabit durmadığını anlattığımdan, M'nin aniden beni bırakıp ülke değiştireceğinden korkuyordu.

"Burada ilgimi çeken bir şey olduğu sürece bir yere ayrılmayacağım"

Bunu söyledikten sonra M bana göz mü kırpmıştı? O sırada yanaklarım en pembe allıktan hallice olmalıydı! Ben onun ilgisini mi çekiyordum? Yanaklarım acırcasına gülümseyerek başımı öne eğdim. Ona bakmak bile beni utandırıyordu. Ne garip bir histi böyle! Bakışlarıyla bana öyle dikkatli bakıyordu ki kendimi çıplak gibi hissediyordum. Ben ona inatla bakmamaya çalışırken onun bakışlarını üzerimde hissediyor ve daha çok gülümsüyordum. Meriç ve Nisan bize bir şeyler anlatırken biz bambaşka bir dünyada kovalamaca oynuyor gibiydik. Dayanamayıp tekrar ona baktığımda gözlerimiz öyle bir kenetleniyordu ki, içimde onun o hafif sağa doğru kıvrılmış dudaklarına ufacık bir öpücük kondurmak için dayanılmaz bir istek doğuyordu. O ise düşüncelerimi okumuş gibi kıs kıs gülüyor ve arkadaşlarımı dikkatle dinliyor görünümüne geri dönüyordu. Usanmadan canım arkadaşlarımın bitmek bilmeyen sorularına kibarca cevap veriyordu.

M gelirken patlamış mısır, çekirdek, kraker ve içecek almıştı. Ben heyecanımı gizleme çabasıyla patlamış mısıra dalmışken, M birden hafifçe ayaklanarak yanı başıma kadar geldi. Tekrar oturup kollarını kendine doğru çektiği dizlerinin üstüne yerleştirdiğinde kollarımız birbirine değdi. Elimdeki mısır paketini çoktan unutmuş olarak elim paketin ağzında öylece kalakaldım. Belim beline o kadar yakınken nefes alamıyordum. Kalp atışlarımı duyacak kadar yakınımdaydı ve kalp atışlarım o sırada pek de iç açıcı bir tempoda değildi!

Bendeki etkisinin gayet farkında hafifçe gülümseyerek; elimi hala çıkartmadığım pakete elini uzattı ve eli elime değiyorken, bilerek uzattığı bir süre boyunca pakette mısır aradı. Elini geri çektiğinde farkında olmadan tutmuş olduğum nefesimi bıraktım. Alt üstü eli elime değmişti, bu ne heyecandı böyle? Aramızdaki elektrik artışını Meriç'le Nisan da farketmiş olacak ki yalvaran bakışlarıma aldırmadan acil bir işleri çıktığını ve gitmeleri gerektiğini söylediler. M gitmek zorunda olmalarına üzüldüğünü söylese de başbaşa kalacak olmamızdan keyif alıyor gibiydi. Bu beni daha çok heyecanlandırıyordu. Yüzümün renkten renge girdiğini görür gibiydim.

Meriç'le Nisan'ı uğurladıktan sonra tekrar oturduğumuzda onun o güzel parfümü yine başımı döndürdü ve adeta sıçrayarak yerimden kalktım.

"Biraz yürüyelim mi?"

Kolları kollarıma değerken oturmaktan kaçmak için başlattığım bu yürüyüşün aslında bizi daha tenha yerlere sürüklediğinin ikimiz de farkında değildik. Pan Parkı'nın yemyeşil patikalarında bir süre sessizce yürüdük. Oturmaya karar verdiğimizde etrafta bir ağaçlar, bir biz, bir de sahibinden kaçmış olduğunu düşündüğüm King Charles cins bir köpek vardı. M küçük köpekleri sevmediğinden onlara kedi diyordu.

Büyük bir ağacın gölgesine oturduk. M pas vermeyince King Charles istenmediğini anlamış gibi biraz uzaklaşmıştı. Ben sırtımı ağaca yaslamıştım, M ise tam karşımda bağdaş kurmuştu.
"Farkettin mi, biz yürürken herkes bize bakıyordu." dedi.
O yanımdayken etraftaki herşeyi unuttuğum için farketmemiştim elbette.
"Neden baksınlar ki?" diye sordum anlamayarak.

"Birlikte güzel görünüyoruz ve herkes beni yanımda sen olduğun için kıskanıyor. Ne kadar güzel olduğunun farkında bile değilsin..." dedi ve ben yine onun o derin bakışları altında utanarak bakışlarımı zorlayarak Charles'a çevirdim.

AŞK ASLINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin