"Çok adaletsizce biliyorsun, değil mi ?" dedi yatağının üzerinde bacaklarını göğsüne çekmiş, uzun uzun düşünürken. "Hayır, yine Hitler ve faşist siyasetinden bahsetmeyeceğim, hayat Splinter, hayat çok adaletsiz."
O sırada bakarak konuştuğu minik hamsterı Splinter, yaşam alanı olan dikdörtgen cam akvaryumda bir oraya bir buraya dolaşmaktaydı.
"Yani düşünüyorum da bilgisayarım yok, telefon kullanmayı şiddetle reddediyorum, günde on dakika falan televizyon izliyorum ama hücrelerim farklılaşabiliyor." İç çekip odasının gök mavi duvarlarına baktı, ona hep huzur verirdi. "Hesaplamalarıma göre seksen yaşımı görebilmem gerekiyordu. Yani biliyorsun şehirlere heykelim falan dikildikten sonra emekli olup deniz kıyısında bir yerde yaşayabilirdim."
Odasından saatlerdir çıkmamıştı. Doktor, ailesini hastahaneye çağırmış ve onkoloji servisine yönlendirmişti. Orada ise Summer'ın daha öncesinde aşina olduğu, yan etkilerini çok iyi bildiği tedavi yöntemleri önermişlerdi.
Ailesinin nasıl yıkıldığını ama döküntülerini belli etmemeye çalıştığını çok iyi görüyordu. En son bu ruh halinde yıllar önce görmüştü onları, ailenin üyesi haline gelmiş köpekleri öldüğündeydi. Hayır, bu seferki daha kötüydü.
Saatlerdir süren farklı doktorların aynı konuşmalarını dinledikten sonra birlikte kafetaryaya inmişlerdi. Mr. Dumprey otomattan aldığı kahvesini dudaklarına yaklaştırırken Summer refleks olarak söze atıldı. "O otomatları senede bir kere temizlediklerini duymuştum."
Mr. Dumprey kahveyi masaya bıraktı. "Tamam." dedi Summer. "Hadi çözümlerimiz hakkında konuşalım." gülümsedi. "Hepimiz bunun için heyecanlanıyoruz, değil mi ?" Gülümsemeye devam etti. "En iyi çözüm kemoterapi gibi görünüyor, yani bana fazladan üç sene kazandıracak -ki Harvard'da iki sene okuyabilirim demek bu- ne düşünüyorsunuz ?"
Mrs. Dumprey söze atılacakken Summer hararetle girişti. "Ben söyleyeyim, muhtemelen saçlarım dökülecek, bu sorun değil biraz maskülenliğin kimseye zararı yoktur, zaten babamın saçlarının da ona fayda sağladığını hiç görmedim. Her neyse, günde yirmiden fazla ilaç alacağım ve hayatımız en iyi yemeğin tavuk sote olduğu hastahane odasında geçecek. Aslında bu kitap okumak için çok fazla zaman demek, ama şu işe bakın ki ilaçlar bir süre sonra beni korumak yerine zayıflatmaya başlayacak ve gözlerimi açamayacağım, bitkisel hayat gibi." Nefes aldı. "Bu arada bitkisel hayattakilerin fişini çekmeyi etik buluyor musunuz, bence değil."
"Summer." dedi Mr. Dumprey. Onun nutuklarına alışıklardı ama sadece stresliyken bu kadar çok konuştuğunu da biliyorlardı.
"Tabii bir de radyoterapi var." dedi Summer. "Yürüyen bir baz istasyonu olarak geçireceğim bir buçuk senem olacak. Düşünsenize, telefonunuzun şarjı bittiğinde kulağıma falan takarak şarj edebileceksiniz."
Derin bir nefes aldı, yüzündeki gülümsemesi silindi. "Tedavi olmak istemiyorum." Hızla masadan kalkıp eve doğru ilerlemeye başlamıştı. Sabah ona mutluluk veren yol kenarındaki bitkiler bile artık anlamsız varlıklar gibi görünüyordu.
"Galiba gerçekten elimde kalan yaşayamadığım gençliğim oldu Splinter." Başını çevirip cama tırmanmaya çalışan, ön ayakları yukarıda duran fareye baktı. "Az önce Rachel McAfey'den alıntı yaptım, kolunda dövmeler sebebiyle on sene içerisinde muhtemel cilt kanseri olacak kişiden."
"Bir şeyleri değiştirme vakti geldi Splinter." dedi. "Bu yaşam tarzı bana psikolog terapileri ve kan kanserinden başka bir şey kazandırmadı. Belki de gençliğimi yaşamaya başlamalıyım." Gözlerini tavana dikti. "Hatta hemen şimdi başlayacağım." Hızla yatağından kalkıp odasından çıktı. Merdivenleri inip mutfağa ulaştı. Buzdolabını açıp kapağında duran teneke kutudaki kolayı kavradı. Odasına geri döndü.
Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. "Teknik olarak fare zehirlerine koyulan bileşiğin farklı türünü içeriyor." dedi. Açma halkasını kaldırdığında gaz hafif bir ses çıkardı. "Ama bu bilgiyi unutmaya çalışacağım." Kutuyu ağzına ulaştırıp büyük bir yudum aldı. "Bu.." dedi. "Son derece sağlıksız ve mükemmeldi." Duraksadı. "Biraz içmek ister misin Splinter ?" Fareden ufak bir vik sesi çıktı. "Sadece şakaydı."
***
"On dolarına iddiaya girerim ki sekiz shotu içemezsin." diye bağırdı kare gömlekli genç.
"On dolarını hazırla." dedi Rachel. Masanın üzerine yan yana sekiz shot bardağı dizip her birine votka doldurdu. Derin nefes aldı. Her bir shotı içerken etrafındaki topluluk çığlık atıyordu. Dördüncüye kadar hiç zorlanmadan gelse de altıncı da nefesi tükenmiş gibiydi. Sekizinciyi midesine indirdiğinde kahkaha attı. Etrafındakilerin bağırışlarına katılarak zafer naraları attı. "Dökül bakalım Brandon." Genç ona parayı uzatırken kapı çaldı.
Rachel ayağa kalktığında dengesini biraz uğraşarak da olsa sağladı. Kapıya ilerledi. Kapıyı açtığında karşısında duran yüzü alkolün etkisinden sanıp gözlerini açıp kapattı.
"Merhaba Rachel." dedi Summer. "Öğrendim ki altı ay sonra ölecekmişim, partiye katılabilir miyim ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
September (girlxgirl)
Teen Fiction"Kelebek etkisi." Summer fısıldadı. "Buradan çok uzakta bir kelebeğin kanat çırpışı burada bir kasırgaya sebep olabilir." Parmak uçlarını onunkiler ile birleştirdi. "Ve belki de buradan çok uzak bir baz istasyonundan yayılan bir radyasyon dalgası."...