4. İLK KIVILCIM

42 4 2
                                    

Yanında çenesinde yara olan o ürkütücü adam vardı. Blake ne yapacağını bilemedi ve korktu. Ürkütücü adam konuşmayı devam ettirdi. "Hadi binelim. Ne bekliyorsun? Yoksa karakola mı gideceksin?" Blake cevap veremeden otobüse bindi ve bulduğu ilk koltuğa oturdu. Diğer adam da Blake'in yanına oturdu. Sanki bir yabancıymış gibi yeni bir sohbet başlatmaya çalıştı. "Merhaba." Blake merhaba demeye çalışırken bir an takıldı, kendini toparladı ve "Merhaba," diyerek karşılık verdi. Diğer adamın sert ve net konuşma tarzına karşın Blake göz teması kurmadan ve adeta mırıldanır gibi konuşuyordu. Adam alaycı konuşmasına devam etti.
- Karakola mı gidiyorsun?
- Evet.
- Sebebini sorabilir miyim ?
- Seni ele vermek için.
- Çok açık sözlüsün demek.

Asimetrik suratı, seyrek ve kısa saçları, ve çenesindeki yanık yarası ile bir hayli ürkütücü duran adam şöyle bir etrafına baktıktan sonra Blake'in suratına yaklaştı. "Eğer bizimle ilgili herhangi bir yerde, herhangi bir zaman konuşursan, işte o gün, senin ve hayatındaki herkesin son günü olur" dedi bir hayli güçlü bir fısıltıyla. O ana kadar önüne, yere bakarak konuşan Blake yavaşça kafasını adama çevirdi ve gözlerini adamın gözlerine dikti. Diğer adam daha Blake konuşmaya başlamadan onun sözünü kesip konuşmasına devam etti. "Gördüğün gibi, seni buldum. Bir şey yaparsan ondan da haberim olacak. Seni izliyoruz. Her yerdeyiz." Blake bu kez daha yüksek bir ses tonuyla cevap verdi. "O zaman neden hala beni de öldürmediniz? Şu ana kadar polisi aramış olabilirim" dedi son derece soğuk bir şekilde. Katil adam gözlerini kısarak Blake'e baktı ve " Zekice, aramış olabilirsin. Ama benim oyun aramadığından yana. Hem telefonun bende hem de şuan Meryl Street'e gidiyorsun. Orası karakol dışında çöplük gibi bir yer" dedi. Daha sonra durdu. Kısa süren sessizlikten sonra konuşmasına devam etti:
- Beni dinle, seni öldürmüyorum. Çünkü o gece sende o eve girmiştin. Çantan, giysilerin... Sende pis işlere bulaşmışsın.
- Asla senin kadar pis olamam.
- Hırsızsın.
- Hayır.
- Hadi ama. Seni polise şikayet edeceğimi falan düşünmüyorsun herhalde.
- Özür dilerim ama konuşmanın nereye gittiğini kestiremiyorum.
- Bu çevrede yeterince kötü adam var. Üstüne bir de seninle uğraşmak istemiyoruz.
- Peki, bu durumda ne yapacaksın?

Kendini iyi ifade edemediğini düşünen adam yine etrafa bir göz attıktan sonra Blake'e yaklaştı. "Dışarıda olman benim için her zaman bir risk olacak. Ama sahip olduğun yetenekleri, hırsızlık becerilerini, kullanabiliriz. Soygunlarından elde ettiklerini bizimle paylaş bizde sana yardım edelim. Veya dışarıda bizim için risk olarak kal. Tabii ne kadar kalabilirsen." Böyle bir teklif karşısında şaşıran Blake içten içe heyecanlandı. Aradığı arkadaşları sonunda elde edebilirdi.

'Çete soygunu' ne konsept ama.

Karşısındaki ürkütücü surata bakarken düşünmesi uzun sürmedi. Böyle tehlikeli insanlarla sıklıkla görüşmek fikri ilgi çekici gelmedi. Son derece sakin bir ses tonuyla "Hayır," diye cevapladı ve devam etti. "Böyle bir teklif hemen kabul edebileceğim bir şey değil. Sizin hakkınızda hiçbir şey bilmiyorum."
Sinirlenen adam hızlıca yanıt verdi: " Katılmadan bir şey öğrenemeyeceksin! Ve seni dışarıda rahatça dolaştırmayacağız. O yüzden anlaşma bu. Haftada en fazla bir kez çıkacaksın ve çaldıklarından pay alacağız."

Otobüs durdu ve insanlar inmeye başladı. Yaklaşık otuz dakikalık yolun sonuna gelmişlerdi. İndikten sonra adam Blake'e telefonunu geri verdi "İçinde bize ulaşabilmen için gerekli numara kayıtlı. Bizde sana ulaşabileceğiz," dedi. Yolun kenarında bekleyen arabaya doğru yürüdü ve oradan uzaklaştı. Ne yapacağını bilemez bir şekilde orada dikilen Blake, düşünmek için bulduğu ilk banka oturdu.
Beni izlediler. Beni buldular. Buraya kadar geldik ve onu bekleyen arabaya binip gitti. Gerçekten tehlikeli adamlar. Sanırım bir süre onlara hizmet edip okula dönünce onlardan kurtulacağım. Şanslıysam evimi ve ailemi henüz bulamamışlardır. Bulmalarını engellemeliyim.
Blake bir an okula geri dönmeyi, çalacağı onca parayı, gezeceği onca yeri düşündü.
O kadar kolay değilmiş.
Her biri bu adamın istediğini yapmaya varan bir sürü düşünceden sonra gelen otobüse tekrar bindi ve evine doğru yola çıktı. Otobüsten indiği sırada telefonu çaldı. Arayan Ashlyn'di. Blake'e mesaj olarak bir adres yollamıştı. Bu adreste sevgilisinin abisi ile yemek yiyeceklerini söyledi ve Blake'i de çağırdı. Evin iki blok altında buluşacaklardı. Blake adrese doğru yola çıktı. Onbeş dakikalık bir yürüyüşten sonra oraya ulaştı. Blake'e arkası dönük bir şekilde kumral saçlı bir kız bekliyordu. Blake, giydiği elbise yüzünden onun Ashlyn olup olmadığından emin olamadı. Yanına yaklaşırken kardeşi ona doğru döndü. Şaşırdığını gizleyemeyen Blake alaycı bir şekilde "Sanırım önemli bir akşam olmasa seni asla böyle bir şekilde göremezdim" dedi.

Kapıyı Ashlyn'in erkek arkadaşı Chris açtı. Blake ve Ashlyn'i eve davet etti. Üçü birlikte salonda oturdular. Chris:
- Özür dilerim, abim biraz gecikecekmiş. Ancak yemeği birlikte yemek istiyor. Bir süre onu bekleyebilirsek çok memnun olur.

Özellikle Blake ve Chris'in birbirini tanıması ile geçen yarım saat sonra kapı çaldı. Chris kapıyı açıp abisi Chester'ı içeri aldı ve birlikte salona geldiler. Chester salona girdi ve Blake ile gözleri birbirlerine kilitlendi. İkisi de birbirini tanımıştı. Chester, o gece ürkütücü adamın yanındaydı.

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Arkadaki HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin