Bölüm 1~Yağmur

110 10 0
                                    

Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme! Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.

-Mevlana

~~~~

Çantamı da alarak hızla çıktım okuldan. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmeden sadece koşuyordum. Bildiğim tek şey yalnız kalmak istediğimdi. Ben her zaman yalnız kalmak istiyordum gerçi.

Dışarıdan bakınca çevresi çok geniş, bir sürü arkadaşı olan, herkesle iyi geçinen bir kız gibi görünüyordum fakat bu sadece insanları kırmaktan korktuğum içindi. Kendim ne kadar kırılırsam kırılayım umursamaz olan ben başkalarını kırmaya gelince umursamaz olamıyordum. Bir insanın kalbi benim yüzümden kırılırsa dayanamazdım ama başkalarının beni kırmasına hiç bir zaman sesimi çıkarmazdım. Bu yüzden beni kırdıklarının farkında bile olmuyorlardı belki ama ben de böyleydim işte.

Bugün de aynısı olmuştu. Biz senin arkadaşınız diyen insanlar tüm okulun önünde "İnek, inek!" diye bağırarak tezahürat yapmıştı bana. Gerçi ben alışmıştım inek denmesine ama bu kadarı da koyuyordu.

En büyük suç bendeydi aslında. Her inek diyene gülüp geçmiştim yalnızca. "Demeyin öyle, kalbim paramparça oluyor artık." diyemiyordum. Zor bir şey değildi belki ama olmuyordu işte.

Belki şimdi "Altı üstü inek diyorlarmış, çok abartmıyor musun?" diyorsunuzdur. Evet, haklısınız. İlk başlarda her üzüldüğümde ben de kendimi böyle teselli ediyordum aslında. Ta ki birisi bir inek resminin kafasını kesip benim fotoğrafımı yapıştırmakla kalmayarak birde tüm 11'lerin olduğu WhatsApp grubuna atana kadar. O günden sonra okulun ineği olarak tanındım. Bir kaç kişi hariç kimse ismimi bile bilmezken herkes inek lakabımı biliyordu. Tüm bunlar 11. sınıfta kaldı, artık 12 olduk, bu sene söylemezler diye düşünüyordum ama düşündüğüm gibi olmadı.

Şimdi neden suratım sirke satarak, nereye gittiğimi bilmeden koştuğumu sorarsanız, anlatayım.

Okulun ikinci haftasına girdik ve ben geçen hafta yapılan liseler arası bilgi yarışmasında okulu temsilen birinci olmuştum. Bugün de törende beni çağırmışlar, tebrik etmişler ve ödül vermişlerdi. Buraya kadar her şey çok güzeldi. Sonra bir an da en yakın arkadaşım dediğim Ayşe'nin alkışlayarak "İnel, inek!" diye bağırmasıyla olan oldu. Tüm okul kahkahalarla gülerek Ayşe'ye katıldı ve "İnek, inek!" diye bağırmaya başladı. 20 saniye önce gururla durduğum yer yarılsa da içine girsem diye dua etmeye başladım utançtan. Ama ne bunu kimse anladı, ne de ben susun diyebildim. Orada öylece gözlerim dolu dolu kalakaldım.

Hocalar bir süre sonra sonunda herkesi susturabilmişti. Müdür beni tekrar tebrik edip diğer öğrencilerin yanına gönderdikten sonra sınıflarımıza çıkabileceğimizi söyledi. Hızlı adımlarla sınıfa girip çantamı aldığım gibi geri çıktım. Devamını da biliyorsunuz zaten.

Koşmayı bırakıp yürümeye başladığımda alnıma düşen bir damlayla kafamı yukarı kaldırdım. Gökyüzünü bulutlar kaplamıştı. Elimi gökyüzüne doğru kaldırdığımda bir damlanın da elime düşmesiyle gülümsedim.

Yağmuru çok seviyordum. Yağmurdan sonraki toprak kokusunu ise en az yağmur kadar seviyordum. Sırf bu yüzden ismime neredeyse aşıktım. Yağmur Toprak. Tıpkı çok sevdiğim yağmur ve ardından gelen o mis gibi toprak kokusu gibi bir isme sahiptim. Anneme neden ismimi Yağmur koyduklarını sorduğumda "Hamile olduğumu yağmurlu bir eylül gününde öğrendik ve nisan yağmurlarıyla da doğdun. Bu yüzden biz de Yağmur'un sana en uygun isim olduğunu düşündük." demişti.

Yağmur yağmasını fırsat bilerek tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. Şimdi kimse ağladığımı anlamazdı. Bazen şimdi bu kadar çalışan birisi olmasaydım da yine benimle dalga geçecek bir şey bulurlar mıydı diye düşünüyordum. Acaba derslerim herkes gibi olsa daha iyi muamele görür müydüm, çok merak ediyordum. Ama galiba bunun cevabını hiç bir zaman öğrenemeyecektim. Çünkü asıl şimdi çalışmam gerekiyordu. Eğer hayalimi gerçekleştirmek istiyorsam bu sene çok çalışmalıydım. Aslında ben çok çalışsam da aynı zamanda arkadaşlarımla sürekli dışarıda vakit geçiren bir insandım ama bu sene biraz azaltmam gerekiyordu galiba. Hem kardeşimi de çok ihmal etmiştim son zamanlarda. Annem hastaneye yattığından beri çok yalnız hissediyordu, biliyordum ve ben yeteri kadar onunla ilgilenemiyordum. Galiba artık zamanı gelmişti de geçiyordu.

Annem 1 ay önce hastaneye yatmıştı. 1 buçuk yıldır bağırsak kanseriydi ama bir kaç kere ameliyat olmasına rağmen iyileşemedi. Kanser hücreleri karaciğerine de sıçrayınca tekrar hastaneye yatmıştı. Şimdilik kanserin ilerleyişi yavaşlatılıyordu ilaçlarla ama daha fazlasını yapamıyorlardı.

Ben de annemin kanser olduğunu öğrendiğim günden beri hastaneye onunla gidip geliyor, o hastanede yatarken de zamanımın yarısını onun yanında geçiriyordum. Hastaneye gidip geldikçe ordaki hasta insanları görüp kahroluyordum ve bir karar verdim. Çok çalışıp tıp fakültesini kazanacak ve doktor olacaktım. Böylece annem gibi nice insana yardım edebilecektim. İşte o çok güzide inek lakabımı da bu yüzden almıştım. 10. sınıfın sonuna kadar ortalama bir öğrenciydim aslında ama böyle bir karar verince çok çalışmaya başladım. En sonunda çok sevgili biricik arkadaşlarım bana bu lakabı layık görmüştü. Oysaki her ne kadar inek olsamda diğer inekler gibi sınavlarda kopya vermekten çekinmez isteyene yardım ederdim. Ama karşılığı böyle oluyordu işte. İnsanoğlu bazen nankör olabiliyordu.

Tam düşüncelere dalmışken bir erkeğin bağırma sesiyle düşüncelerim bölündü.

"Yeter lan, yeter. Rahat bırakın artık beni!"

~~~

Bu benim ilk kitabım. Umarım beğenirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler. Sevgilerle. :)

-Yağmura Aşık Kız 🍀

TOPRAK KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin