Bölüm 5

1.7K 130 47
                                    

Öyle bir gazla yazdım ki bitirince beklemeden paylaşayım dedim. Tekrar okumadığım için yazım yanlışı veya mantık hatası yapmış olabileceğimi kabul ediyorum. Fark ederseniz uyarabilirsiniz.

Ne duruyorsunuz? Hadi hadi başlayın! Çok eğlenceli bir bölüm oldu.

...

Ertesi gün Levi saat 10 olmadan çoktan hazırdı ve kahvesini içip bahçedeki masada sessizce kitap okuyordu.

Bu rahat ortamı bozan tek şey yüksek sesle konuşarak gelen Hanji’ydi. “Leviiii! Neden beni de uyandırmıyorsun? Saat kaç olmuş.”

Levi hiç rahatını bozmadan gözünü ovalayıp sandalyesine oturan Hanji’ye baktı. “Ben senin alarmlı saatin miyim? Kalksaydın. Ne yapayım?”

Hanji hala kısa şortu ve atletiyle duruyordu. Levi kapı zilini duyunca hemen kahvesini bırakıp kitabını kapattı. Ayağa kalkarken telefonunu masadan aldı ve Hanji’ye döndü. “Hey, öğlen Erwin’le yemeğe çıkacağınızı söylememiş miydin? Git şu üstünü başını düzelt. Anca yetişirsin zaten bu hızla.”

Hanji’nin uykulu sızlanmasına sırıtıp içeri giden Levi koltuktan hazırladığı küçük el çantasını alıp kapıya ilerledi. Açtığında Eren bir eliyle sırt çantasını tutarak selam verdi. “Günaydın, Levi!” Gencin sırıtışı o kadar büyüktü ki Levi gülümseyerek karşılık vermekten kendini alıkoyamadı. “Günaydın, Eren.”

Levi dışarı çıkıp Eren’in yanına durdu ve kapıyı arkasından kapattı. “Arabam köşede. Hadi gidelim.” Levi bahçe kapısına doğru ilerledi. Eren hemen arkasından geliyordu. “Araban mı var? Harika! Ama dur, bekle-” Eren kolundan hafifçe tutarak Levi’yi kendine döndürdü ve tam bahçe kapısında durdular.

Levi merakla bakıyordu. “Ne oldu?” Bu sefer kolundaki ele kötü bir tepki vermese de Eren yavaşça elini çekip kendi ensesine götürdü. “Şey, ben düşündüm ki...yani spor salonu çok uzak değil. 15 dakikalık mesafe. Beraber yürüyebiliriz diye düşünmüştüm. Neyse, boş ver saçmalıyorum.” Eren yola çıkacakken bu sefer Levi onu tutup durdurdu.

“Yok, sorun değil. Hem biraz sohbet ederiz.” Levi ona güven verircesine gülümseyince Eren hemen rahatladı.

Levi’yi spor salonuna giden yola yöneltti ve beraber yürümeye başladılar. Fazla geçmeden Eren konuşmaya başladı. “Hanji’yle nasıl tanıştınız?” Levi hafif kıkırdayarak hatırlamaya çalışırken gözlerini kıstı. “Görevden döndüğümüzde hep revire gitmek zorundaydık. Önceki doktorlar benden hep çekinirdi. Pek konuşmazlar sadece işlerini yaparlardı. Sonra bir gün bu dört göz gökten düşer gibi revirin ortasına düştü. Gerçek anlamda. Tam revire girecekken ayağı kaydı ve-”

Levi bir an boğazını temizleyip Eren’e göz attı. Eren’in merakla dinlediğini görünce devam etti. “Ve üstüme düştü. Dudaklarıma doğru diyebilirim.” Levi’nin suratı iğrenmeyle hafif korku arasında gidip gelirken Eren çoktan bir kahkaha patlatmış eliyle ağzını kapatmaya çalışıyordu. “Ya...sen...sen hep milletle...öpüş...öpüşerek...” Eren gülmekten cümlesini bile tamamlayamıyordu. “Öpüşerek mi tanışıyorsun?” Sonunda tek nefeste sormayı başarmıştı.

Levi artık duyduğu iğrenme hissini bir kenara bırakmış kahkahalar atan Eren’e pis pis bakmaya başlamıştı. “Asıl siz ikinizin bilmediğiniz insanlarla öpüşmek gibi bir sorununuz var. Ben ikinizin mağduruyum.” Levi sinirinden biraz hızlı yürüyüp Eren’i geride bırakmaya çalışıyordu. “Tamam, tamam. Bekle! Beni bekle ya!” Eren gülerek ona yetişmeye çalıştı.

Çok geçmeden spor salonuna ulaşmışlardı. Salon oldukça kalabalık gözüküyordu. İkisi işlemlerini yapıp getirdikleri kıyafetlerini giydiler. Levi siyah bir çift şortla atlet giymişti. Eren ise yeşil bir şortla siyah bir tişört giymişti.

Minderlerin serili olduğu bölümde dövüş sanatı çalışan birkaç kişi daha vardı. Eren ve Levi boş bir bölgeye geçip gerilme ve ısınma hareketlerine başladılar. Eren Levi’nin bacağını o kadar geniş bir açıyla germesine hayranlığını gizlememişti. Levi ise Eren’in bacağını gererken acı çektiğini görünce zaferle sırıtıp kendini zorlamamasını söylemişti.

Minderde karşı karşıya pozisyon almışlardı. Levi hemen biraz eğilip kollarını yüzünün iki yanına kaldırmıştı. Eren de biraz eğilmişti ve yüzünün hemen önünü kapatmıştı kollarıyla. Levi hızla atılıp yumruğunu Eren’in suratına sallasa da bloklanınca hemen ters bir daire çizip çökerek bacağını Eren’i düşürmek için kullandı. Ayakları yerden kesilen Eren doğrulamadan Levi üstüne atılmış ve tek kolunu asılıp bükerek onu kıstırmıştı. Kolunu asılmasıyla yüzüstü dönmeye zorlanan Eren bundan faydalanarak hızlı dönmüş ve Levi’nin yere sarılmasını sağlamıştı. Kendisi  de sırtı onun göğsüne gelecek şekilde üstüne denk gelmişti. Onu eziyordu yani bir nevi.

Levi Eren’in kolunu bırakıp hemen boynunu kıstırdı ve bacaklarıyla da Eren’in bacaklarını birbirine öyle bir kenetledi ki Eren kıpırdayamadı. Eren Levi’nin üstünde çırpınırken dayanamayıp eliyle iki kez Levi’nin boynundaki kaslı kollarına vurdu. Levi nefes nefese gülmeye çalışırken Eren’i kıstırdığı bacaklarını ve kollarını gevşetip serbest bıraktı. Biraz doğrulunca Eren de onunla kalkmış şimdi Levi’nin bacakları arasında sırtı ona dönük bir şekilde boynunu ovuyordu.

Kafasını çevirip biraz Levi’ye dönerek hemen sızlanmaya başlamıştı. “Gülmesene ya! Alt tarafı biraz hamlamışım...” Dudağını büzüp somurtmaya başlayınca Levi dayanamayıp saçlarını karıştırdı. “Beni sırtından atışın iyiydi bak. Küçük bir saniye şaşırdığımı hissettim. Kötü değilsin yani üzülme. Sadece ben daha iyiyim o kadar.” Levi sırıtıp göz kırpınca Eren gözlerini devirip büyük bir soluk verdi. “Aah... Bir daha seninle insan içinde kapışmayacağım. Beni kötü gösteriyorsun. Ama bana bir kaç şey öğretmene izin verebilirim.” Cümlesinin yarısına doğru takındığı muzip bakışlara bir de kaldırdığı kaşlarını ekleyen Eren bir yandan da sevimli durmaya çalışıyordu.

Levi ayağa kalkıp elini Eren’e uzatırken konuşmaya başladı. “Sen istemesen de öğretecektim zaten. Ne biçim polis olacaksın sen. Daha kendini savunamıyorsun demezler mi adama?” Eren uzanan eli tuttu ama Levi’nin sözlerinden sonra kalkmak yerine Levi’yi geri asıldı. Biraz kenara çekilince Levi hemen yanına düştü. Eren gülerken “Yaa, sormazlar mı?” diye laf yetiştiriyordu.

Levi hemen Eren’e yönelmiş ve bir an korkunun yüzünden okunduğu belli olan Eren’in üstüne atılmıştı. Birkaç dakika süren yuvarlanmalar ve tepiklemelerden sonra Levi, Eren’in kollarını sırtında birleştirmiş bir şekilde yan yatan gencin bacaklarıyla boğuşuyordu. Sonunda Eren bacaklarını Levi’nin omzuna aşırmayı başarmış ve boynuyla göğsünü iki yandan saran bir şekilde kilitlemeyi başarmıştı. Tabi Levi pozisyon yüzünden Eren’in kollarını artık tutamıyordu çünkü velet sırtüstü dönmüştü. Eren’in bacaklarını omzundan ve göğüs kafesinden ayırmaya çalışırken Eren rahat durmamış yerden destek alarak kendini yana ittirmiş dolayısıyla Levi’yi devirmişti. Bacakları hala duruyordu ama Levi yana devrilince üst vücudunu saran bacaklarla savaşmayı bırakmış Eren’in poposunu sıkmıştı. Eren küçük bir cıyaklama kopardıysa da bacaklarını bırakmamıştı ve Levi’nin poposundaki ellerini kendi elleriyle uzaklaştırmaya çalışıyordu. “Hey, kirli oynamak dedikleri bu olsa gerek! Kes şunu!” Eren sızlansa da gülmesine engel olamıyordu. Levi ileri çıkıp Eren’in yüzüne yaklaşınca Eren’in beli iki büklüm yerde yatar hale gelmişti.

Levi’nin elleri Eren’in üst bacaklarında durmuş ve kıpırdamıyordu. Beraber hızlı nefesler alırken, hiç kıpırdamadan artık birbirinden o kadar uzak olmayan yüzlerine bakıyorlardı. Eren biraz paniklemeye başlayınca elleriyle ne yapacağını bilemeyip birini kafasının yanına atıp diğer elini yavaş yavaş çekinerek Levi’nin yanağına doğru uzattı. Levi Eren’in dokunuşuyla hafif titrese de başka bir tepki vermeden Eren’in gözlerinin içine bakmaya devam etti.

“Öhöm!” Yanlarındaki minderlerde çalışan insanlardan biri sesli bir şekilde boğazını temizleyince sinyali anlayan Levi gözlerini kaçırıp Eren’in gevşeyen bacaklarından kendini çıkarıp ayağa kalktı. Korkutucu bakışlarıyla yandakilere baktığında başka ses çıkmayınca sesin kimden çıktığını öğrenemeyince Eren’e dönüp tekrar elini uzattı. Eren etrafa bakındıktan sonra elini alıp kalktı. “Üzgünüm... Benim yüzümden yanlış anladılar galiba.” Eren gergin bir şekilde elini ensesinde gezdiriyordu.

“Nasıl? Niye senin yüzünden olsun ki? Edepsizin biri işte. Takma kafana.” Levi Eren’in omzuna kolunu atıp soyunma odasına sürüklemeye başladı. Eren’se son 5 dakikadır olduğu gibi kızarık suratıyla sessizce ona izin verdi.

“Kafeye uğrayalım mı? Sana soğuk bir şeyler ısmarlayayım.” Eren hemen sırıtmaya başladı. “Tamam. Ama kafeye kadar yürümeye karşıyım bak. Sana uğrayıp arabayı alabiliriz.” Odaya geldiklerinde eşyalarının arasından temizleri alıp duşlara ilerlemeye başladılar. “Beni eğitmenin olarak kullanıp attın şimdi de bir şoför parçası mı yapıyorsun yani?” Levi gülerek Eren’e hafif bir omuz attı. “E yani. Çok fonksiyonlu bir gereç gibisin ne yapabilirim ki?” Eren de sırıtarak Levi’nin saçını karıştırıp açık kabinlerden birine dalıp arkasından hemen kapattı. “Seni velet.” Levi saçını düzeltmeye çalışıp yanındaki kabine girdi.

...

Arabayı kafenin önündeki sokağa park edip çıkan Levi ve Eren çantalarını arabada bırakıp çıktılar. Kafenin kapısına yaklaşırken Hanji ve Erwin’i içeriden görüp el salladılar. Girince de onlara kısa bir selam verip başka bir masaya geçtiler. Hanji beraber oturalım demişti ancak Levi, bugün Eren’le oturacağını söyleyip kabul etmemişti. Oturduklarında bugün çalışan diğer garson gelip onlara selam vermiş ve siparişlerini sormuştu. Levi bu sarışınımsı çocuğu bir yerde gördüğünü düşünmeye başlamıştı. İçecekten önce öğle yemeği söylediklerinde ayrılan garson siparişi vermek için tezgahtaki arkadaşına gidince Levi ancak fark edebilmişti. Tezgahtaki çilli çocuk geçen gün yardım ettiği Marco denen çocuktu. Bu da yanındakinin o gün at kafasına benzettiği sarışın olduğunu gösteriyordu.

Hafifçe gülerken Eren’in soran gözleriyle karşılaşınca hemen cevap verdi. “Şu at kafalı garson Marco’nun arkadaşı mı? Geçen gün karakolda görmüştüm.”

“Evet ya sorma. Ve doğru tespit. Lakabı boşuna at değil herkes onu ata benzetiyor sonuçta. Marco’ya yardım etmek için bazı günler beraber çalışıyorlar. Benle Armin de öyle sayılırız. Bir de mutfakta tanışmadığın iki arkadaş var. Yemekleri onlar yapıyor. Bir gün tanışırsın.” Eren’in arkadaşlarını anlatırken heyecanla ve gülümseyerek anlattığını görünce dayanamayıp masaya eğilen Levi Eren’in elini pat patlayıp geri çekildi. “İyi arkadaşlara benziyorlar. Sevindim. Ah, iti an...” Son kısmı Eren’e duyurmadan mırıldanmıştı. Kafeye yeni giren Mikasa Eren’in yerini hemen belirlemiş ve dik dik bakmıştı. Ancak Eren’in pes etmeyen imalı bakışlarıyla ses etmeden kenarda bir masaya geçip oradan bakmaya devam etmişti.

“Vov, işe yaradı. Sen neymişsin be Eren? İlerisi için korkmalı mıyım? Beni de böyle ev kedisi mi yapacaksın bir gün?” Levi alayla sorsa da Eren karşılık verirken oldukça ciddiydi. “Yok, seni vahşi olarak seviyorum.” Arkasından göz kırpınca Levi dayanamayıp kısa bir hırıltı çıkardı. İkisi de gülerken siparişleri geldi. Levi garsonun yaka kartına dikkat edince adının Jean olduğunu öğrendi. Ama yine de onu sadece at kafalı diye hatırlayacağından emindi.

Yemekleri olaysız ve esprilerle geçmişti. Konular açıldıkça flörtler de artıyordu. Ve Levi bundan hiç etkilenmiyordu. En azından çalışıyordu...

Bugün spor salonunda onu neyin ele geçirdiğini bilmiyordu ama Eren’i o pozisyonda görünce bir an kendini unutmuştu. Kendisi cinsiyet ayırt etmeyen bir insandı zaten ama karşısındakinin daha bir çocuk olduğunu unutmamalıydı. O an ikisini de o atmosferden çıkaran yandaki insanları ne kadar sinir olsa da bir tarafı aklını başına getirdikleri için şükrediyordu.

Kafası karışıktı, evet. Ama şu an eğlendiği için bunu daha sonra düşünmeye karar verip Eren’in anlattıklarına odaklanmıştı. Parlak renkli gözleri ve ne kalın ne ince olan dudaklarıyla, elleriyle sürekli havada şekiller yapmasıyla, çarpık çarpık güldüğünde burnunun hafif bir tarafına kaymasıyla ve ara sıra Levi’ye attığı anlamlı bakışlarla... Evet, odaklanmalıydı. Eren’in bugün niye daha bir hoş gözüktüğünü anlamak için odaklanmalıydı. Değilse tüm bu küçük şeyleri kaçırabilirdi.

Aslında ne olduğunu anladığı ilk an bu olmuştu. Ama Levi görmezden geliyordu. Onun için inkar aşaması henüz yeni başlıyordu.

...

Bu bölümde bitti şükür. :D

Not: Minderdeki son duruşu hayal edemediyseniz bacak omuza gibi bir şey hayal edin gitsin ajskdldlaşaksld. Anladınız siz ;)

Göz Alıcı (Riren/Ereri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin