°z° 15

6.2K 455 50
                                    


~Ensar Demir

''Oğlum 29 yaşındasın, yakında otuz olacaksın.''

Yemek masasındaydık. Annemin haftalık rutini başlamıştı anlaşılan. Bu sohbetin ucunun nereye gittiğini biliyordum. Dört yıldır aynı şeyleri duymaktan yorulmuştum. ''Anne, lütfen yine aynı konuyu açmayalım.''

''Ne demek açmayalım? Ben de oğlumun mutluluğunu görmek ve torunlarımı kucaklamak istiyorum.''

''Ben zaten mutluyum anne. Sevmediğim, istemediğim biriyle evlenip mutlu olmadıktan sonra sana torun vermem hoşuna gidecek mi?''

''Oğlum o kadar okudun, başka ülkelere, şehirlere gittin geldin. Geniş çevren var. Hiç mi yok sana uygun biri? Şöyle huyu huyuna suyu suyuna.''

İştahım kaçmıştı yine. Elimdeki çatalı sofraya bıraktım. Onu kırmak istemiyordum ama bu muhabbetlerden çok yorulmuştum. ''Yok anne."

"Vardır vardır. Ama senin evlenmeye gönlün yok ki! Olanı da görmüyorsundur. Ah evladım ah!"

Annem sitem ediyordu açıkça. Biraz da beni suçlarcasına konuşmuştu. Moralim iyice bozuldu ve tadım kaçtı. "Müsaadenizle ben biraz hava almaya çıkıyorum,'' diyerek sandalyeyi geri ittirdim ve ayağa kalktım.

''Oğlum, bari yemeğini bitirseydin. Sen seversin diye yaptım dolma biberi.''

''İştahım yok anne. Daha sonra yerim. Eline sağlık.''

Odama çıkıp sırt çantama yedek kıyafet ve havlu koydum. Dizlerimin altına gelen şortumu da giyip evden çıktım, arabama atladım. Yaz mevsimindeydik ve yüzmeye gitmek daha güzel, daha kolay oluyordu.

Ana yola doğru direksiyon sallarken mahalleden çıkmak üzereydim. Serkan ve Hümeyrayı, Hafsa'nın minik ellerini tutmuş yürüyor halde görünce "zaman ne de çabuk geçiyor " diye düşündüm. Onların çok güzel bir evlilikleri olmuş, üstelik bir de melek gibi bir kızları doğmuştu. Ve şimdi o minik kız büyümüş de anne-babasının elinden tutmuş, pıtı pıtı yürüyor, çene çalıyordu.

Arabayı kaldırıma doğru yanaştırıp durdum. Cam zaten açıktı, bu havada kapalı olsa herhalde havale geçirirdim içeride. Başımı biraz dışarıya uzattığımda onlar da durmuş bana bakıyorlardı.

''Selamünaleyküm. Nereye böyle bu sıcakta?''

Selamımı hepsi almış, cevabı veren ise Serkan olmuştu elbette. ''Aleykümselam. Sorma ya. Arabayı sanayiden alacaktım ama aksilik çıkmış, bugün alamayacağım. Doktora da randevu almıştık Hafsa için, oraya gidiyoruz.''

Kaşlarımı çatarak ''Oğlum ben ne güne duruyorum? Niye söylemiyorsun? Arabayı verirdim sana, yahut sizi ben götürürdüm,'' diye Serkan'a kızdım.

Canım dostum "Ne bileyim, aklıma gelmedi işte," diye bir şeyler gevelerken ben onu bırakıp Hafsa'ya döndüm. ''Hafsa? Sen hâlâ iyileşmedin mi güzelim?''

''Enşay amca iyiyeşmedim," dedi şirin şirin. Allah'ım bu çocuğu ne tatlı yaratmışsın. Bal dökmeden direk ye yut.

Kapıyı açtım, arabadan inip Serkan'a döndüm.
''Sen sür, ben yolda biraz Hafşamı seveyim Hafşamı.''

Hafsa kendine Hafşa dediği için ben de arada onu taklit ederek aynı şekilde diyiveriyordum işte. Bunlar da karı koca bir olup bana gülüyordu. Umrumda değildi tabi. Kimse yeğenimle olan harikulade ilişkimde çocuklaşmamı engelleyemezdi.

''Gel bakalım güzellik,'' deyip Hafsayı kucakladım.

Ardından hemen karşımda duran Hümeyra'ya ''Nasılsın Hümeyra?'' dedim seviyeli bir ses tonuyla. Bakışlarımı da bir kaç saniye sürmeden tekrar Hafsa'ya çevirmiştim ve miniğin elbisesini düzeltiyor görüntüsü vermiştim.

Gönül YaramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin