Bora'nın yetiştirip büyütüldüğü ailede de o kötü günün ardından bir telaş başlamıştı.
Deniz hanımın kimi kimsesi olmayınca Karan bey , evin babası, işi üstüne vazife bilmiş cenaze işleriyle uğraşmaya başlamıştı bile. Onca işin arasında da Bora'yı karşısına çekip:
-Kız kardeşini de al getir buraya. Kaldığın yerde eşlik eder sana yok istemem dersen de koca ev, bizde kalır. Nasıl sana her zaman kapımız açıksa ona da açık, diye nasihat etmeyi unutmamıştı.Hakikaten de öyleydi. Karan bey Bora'ya çok değer verirdi. Birlikte kalmak isterdi ama Bora sınırlarını bilen bir gençti ve uzaklaşması gerektiği zamanda yatılı okumayı tercih etmişti mesafeyi bahane ederek, ardından da büyük evin etrafında yapılmış küçük binalardan birine yerleşmişti.
Boyer ailesinin bahçesinden bahsetmişken merkezde büyük iki katlı bir bina etrafında büyüklü küçüklü bir kaç yapıdan oluşuyordu. Bu etraftaki binaların en büyüğünde çalışanlardan yatıya kalanlar kalıyordu. Diğerlerinin birinde Bora, bir diğerinde de evin öz oğlularından küçük olanı Uraz kalıyordu. Evin en büyük oğlu Salman'sa karısıyla birlikte büyük evde kalırken evin evlatlık olan küçük kızları Gabra ve Eylül de büyük evde aileyle birlikte kalıyordu. Karan bey ve Bedia hanım yüreklerine bu beş çocuğun sevgisini sığdırmış birbirinden ayrı gözetmeksizin hepsiyle ilglilenir olmuşlardı. Tabi bazen Bedia hanım küçük kızları kayırıyor olabilirdi.
Cenazenin ardından Deniz hanımın evinde geçen birkaç yaslı günden sonra Bora ve Ahla eve dönmeden bütün aile, öz ve üvey bütün çocuklar, Boyerlerin evinde toplandı:
-Sizi burada topladım çünkü Bora'nın kardeşi de bundan sonra bizimle kalıcak. İtirazı olan varsa kapıyı biliyor zaten.
Bu Karan bey de bazen ters olabiliyordu. Laflarını ne kadar sakin ifade etse de başta Salman olmak üzere bütün gençler ne kadar ciddi olduğunu biliyordu.
Sessizce durumu kabullenmekle yetindiler. Onlar bu konuşmayı yaparken Bora da arabada Ahla'nın isteği üzerine zaten daha önceden de bahsetmiş olduğu yeni ailesini tekrar anlatıyordu. Sorusuna rağmen Ahla'nın abisini dinlediği şüpheliydi. Yüzünü açık camdan dışarıya çevirmiş rüzgarı hissetmeye çalışıyordu.
-Karan bey evin sahibi, 58 yaşında. Bedia hanım ondan biraz daha genç. Hatta bana sorarsan baya genç duruyor. Salman abi var 30larında evli karısıyla evde kalıyor. Gelin hanım da doktor. Ama biz yine de pek konuşmuyoruz. Evin küçük oğlu var Uraz. Benden küçük 23 yaşında olacaktı. Neyse iki tane de küçük kızımız var biri 13 biri 8 yaşında. Gabra ve Eylül. Onlar da öz çocukları değil. Ama Boyer'ler pek buna takılmaz diğer insanlar da. Aileden sayılıyorsan herkes seni öyle saymak zorunda. Bu da paranın gücü oluyor küçük.
-Çok mu zengin bu Boyer'ler.
-Deniz ablanın da durumu iyiydi ama bunlar başka. Bahçeyi yürümeye kalksan yorulursun.İstemsizce küçük bir kahkaha bıraktı genç kız. Deniz ablasını yasını uzun süre tutacak gibi durmuyordu.
Uzun bir yolculuğun ardından Boyer'lerin evine vardılar. Bora kardeşini kalacakları yerden önce büyük eve götürmek istedi herkesin orada beklediğini bilerek:
-Birazdan bizi karşılayacaklar, hazır mısın?
-Burda kalmak zorunda mıyım? Deniz ablanın evine ve yaşadığımız semte alışkındım orada devam edebilirim.
-Sonra günlerimi seni merak ederek mi geçireyim?
-Peki!
Ahla aslında tartışmalarda hıslı bir kızdı ama sonunda kaybedeceği zamanlarda uzatmaktan hoşlanmazdı. Gereksiz tartışmaların kırgınlıkla sonuçlanacağını düşünür ve haksız olduğunu fark ettiği anda susmayı tercih ederdi. Tabiki de bu onun yaşam stili değildi. Sadece Bora ve Deniz hanıma karşı böylesine insaflı davranırdı. Geri kalan insanlar ise onun bu güzel yüzüne rağmen tartışmaya girdiyse içindeki cazgır kızı çok geçmeden fark ederlerdi.Araba durduktan sonra kapısını açıp sopasını uzattı ve yerdeki taşların üzerinde gezdirmeye başladı:
-Bununla içeri girmem sorun olur mu?
-Burda da içeride ayakkabılarımızı çıkartıyoruz o yüzden içerisi için ayrı bir tane alana kadar beklemelisin.
-Aslında vardı ama eşyaların arasında olmalı.İçeri girmeden abisinin koluna dolandı. Kendini onun rehberliğine bıraktı.
-Hoşgeldiniz, dedi fazlasıyla neşeli bir ses. Bedia hanım oldu olası cenazeleri sevmezdi. Hemen üstünü örter eski hayatına geri dönerdi. Karşısına gelecek kızın nasıl olacağını tam kestiremediğinden sessizce durmuştu ama Ahlanın her zamanki gülen dudaklarını fark etmesiyle neşesi yerine gelmişti.
-Hoşbulduk Bedia hanım.Karan bey Ahlanın gözlerinin görmediğini aile halkına söyleyecek vakit bulamamıştı. Ama çok geçmeden zaten herkes fark etti yine de küçük Eylül, Gabra'ya sormayı ihmal etmedi.
-Neden gözleri açıkken görmüyormuş gibi yapıyor?
-Çünkü görmüyor tatlım.
Gelin hanım işaret parmağını dudaklarına götürüp çocuklar için küçük bir uyarıda bulunmayı görev saydı.Bu olanları Bora fark etmemiş olsa da Ahla çoktan duymuştu. Sessin küçüklerden geldiği besbelliydi. Konuşmalar onu üzen bir şey değildi yüzündeki gülümsemeyi daha da arttırdı.
Bu sırada Uraz gözlerini dikmiş kızı anlamaya çalışıyordu. Hiç de bir yakınını kaybetmişe benzemiyordu. Aklından küçük bir an için Bora da bizim ailemize karşı böyle mi düşünüyor diye geçirmeden edemedi. Halbuki annesi Borayı ne çok severdi.
Kızın gülümsemesiyle herkesin dudakları kıvrılı vermişti. Klasik bir Ahla vakasıydı.
-Merhaba ben Ahla, dedi genç kız kendinden çıktığına inanamadığı sesle.
-Gel kızım. Bora kardeşini neden ayakta bekletiyorsun. Oturun bakalım.
Karan bey sözlerine herkes oturduktan sonra devam etti:
-Kızım ben Karan amcan. Evimize hoşgeldin. Asla yabancılık çekmeni istemeyiz. Bundan sonra burası da senin evin.
-Kızım ben de Bedia teyzen. Abla demeni tercih ederdim ama yaşlanıyoruz neyse konumuz bu değil, dedikten sonra küçükler başta olmak üzere bir kıkırdama başladı:
-Songül ve Lale mutfakta çalışanlarımız.
Aynı anda sağ taraftaki yemek masasından:
-Hoş geldiniz, sesi yükseldi.
Ahla gülümsemekle yetindi.
-Bir de bahçeyle uğraşan birkaç kişi var onlarla da tanışırsın. Songülün kocası da şoförümüz bir yere gitmek istersen...
Eylül, Bedia hanımın lafını bitirmesini beklemeden atıldı.
-Ben Eylül, sekiz yaşındayım. Okula gidiyorum. Bu arada saçların ne güzelmiş.Ahlanın saçları fark edilemeyecek gibi değildi. Belinden daha aşağıda biten açık kahverengi parlak saçları vardı. Ahla da saçlarını seviyordu. Ama güzel görünmesinden ziyade onlara dokunmayı taramayı seviyordu.
-Teşekkür ederim tatlım, dedi.
-Ben de Gabra hoş geldiniz.
-Ben Salman evin büyük oğluyum.
Hiç vakit kaybetmeden karısı söze karıştı.
-Ben Burcu Salman'nın karısıyım.
En sonunda isteksiz bir ses duyuldu yemek masasının oradan Songül ve Lalenin karşısından:
-Ben de Uraz.
-Hadi yemeğe geçelim, dedi Bedia hanım heyecanla.Masanın bir başına Bedia hanım diğer başına Karan bey oturmuştu. Bedia hanım her zamanki gibi küçük kızları iki tarafına almıştı. Sağda oturan Gabra'nın yanında gelin hanım ve kocası yer alıyordu. Uraz da Salmanın yanında oturmuştu. Urazın ve Boranın olmadığı gecelerde Songül ve Lale de aile ile yemek yiyordu ama bu gece masa fazlasıyla kalabalıktı. Bedia hanımın solunda Eylül ile Ahla arasında bir boşluk vardı. Böylece Urazın karşında da Bora oturmuş olmuştu.
Bora sessizce masadakileri Ahlaya saymaya başladı Uraz'ın bakışlarından habersiz:
-Sağ başta Karan bey sol başta Bedia hanım senin bir yanın boş yanında Eylül karşısında Gabra yana doğru Burcu hanım ve Salman abi. Benim karşımda da Uraz var.
Ev sahipleri yerleşip yemeğe başladılar. Uraz yemeğe başlamadan nazikçe kardeşininin ellerini avuçlarının arasına alıp masada gezdirmeye başladı. Önce tabağın kenarlarında. Sonra kaşık çatallarda ve bardakta.
Deniz hanım yemeleri tabaklara boşaltmadan önce Ahlanın masayı tanımasına izin verirdi ki çoğu zaman masayı Ahla hazırlar ve temizlerdi. Ahla bunu hatırlayıp hüzünleneceği sırada abisinin sözüne kulak verdi:
-Çorba var mercimek sen seversin.
Sonra ellerini çekip yemeğine başladı. Bu aslında onun sevdiği çorbayı belirtmekten ziyade bir uyarıydı. Tabakta çorba var, yemek değil uyarısı. Ahla da bunu dikkate alıp önce kaşığı buldu. Tabağa götürüp yemeye başladı.
Masada görüş açısından yakalayan herkes kaçamak bakışlarla, Ahla sanki fark edecekti, genç kızı izliyordu. Sadece Uraz başta anlam verememişti olanlara ama sonrasında takmamaya karar vermişti.Yemeğin ardından Bora izin isteyip geldiği gibi , kolunda kardeşi ile, kapıdan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Renkleri Anlat
ChickLitRenkleri Görmeden Hisseden Genç Bir Kızın Öyküsü Ahla 18 yaşında güzel bir kızdı. Fazlasıyla da zekiydi. İnsanlar ilk bakışta ona baktıklarında pek de büyük bir kusur görmezlerdi. Ama biraz zaman geçirdiklerinde çok geçmeden durumu fark ederlerdi...