Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar.
¤¤¤
"Kız kaç saattir seni bekliyorum, alt üstü bir pirinç alıp gelecektin."
Ben ayakkabılarımı çıkartırken, annemde mutfaktan bana bakıyordu. Nasıl bağladığımı bilmediğim bağcıkları çözmeye çalışırken, belimin ağrımasıyla kendimi kapının yanındaki sandalyeye attım. Şu evin sevdiğim en güzel şeyi, bahçemiz olmasıydı. Böylelikle, dış kapının yanındaki sandalyeye oturarak ayakkabılarımı yavaşça çıkarabiliyordum. Ah be, hayat ne güzel, kuşlar uçuyor falan.
Ayakkabılarımı çözerek içeri uçtum ve ayağımla kapıya tekme atarak kapanmasını sağladım. Mutfağa doğru ilerlerken annem gene bağırıyordu.
"Kız kapıyı kırsaydın!" Dedi gözü yaşlı gözlerini bana çevirirken.
Annem hep ağlardı ve ben gerçekten dayanamazdım. O ağladığında sanki içim çürürdü. Hatta şu an gözlerim bile dolmaya başlamıştı...
Şaka yapıyorum ya, soğan doğruyor canım anam ondan hep. Ben de ne zaman soğan görsem, yakınında olmasam bile manyak gözlerim dolmaya başlardı. Hayır böyle de psikopat biriyimdir gençler, dağılın.
"Sen yeter ki iste ana, ben kapıyı da kırarım, kafamı da." Elimdeki poşeti tezgâhın üzerine bırakırken minnoş bir gülümseme bırakmıştım anneme.
"Ben şimdi senin kafanı kıracam he! Kız yemek yapacam diyorum, sen yaylana yaylana geliyorsun."
Ofladım. "Ne yapayım anne ya? Otobüs geç geldi ondan hep..."
Bardağa soğuk su doldururken, aklıma insan üstü varlık gelmişti. Ayy, ne de düşünmüştü beni... Ben diyorum, aşık oldu çocuk be bana.
"Kız ne salak salak gülüyorsun?"
Annemin sesini işittiğimde, gülümseyerek su içerken yarım ağız güldüğümü ve suyun tişörtümün yakasını ıslattığını fark ettim. Kız Deniz, emin misin çocuğun sana aşık olduğuna? O aşık olan kısım sen olmayasın? Yahu iç ses, bir şeye de karışma, bir şeye de!
"Neyse, ben gidiyorum dükkana o zaman?" Dedim sorarcasına. Belki hayır der ve belki kendimi yatağıma atabilirdim... Ne? Sadece küçük bir hayaldi.
"Git tabii. Eray çocuğum duruyor orda, seni bekliyor saatlerdir."
Gözlerimi devirerek dış kapıya doğru ilerledim. Eray çocuğummuş muş... Kadın en yakın arkadaşımı daha çok kendi çocuğu gibi görüyordu, ki aslında bu çok mutlu edici bir şeydi. Gözlerimi devirdiğim şey ise, saatlerdir orda duruyor deyip ona üzülmesiydi. Şerefsiz Eray kız tavlamıyorsa aha ben de Deniz değilim.
Ayakkabılarımı giydikten sonra hızlıca bize yakın olan dükkana yürümeye başladım. Etraftaki çocuklara bakarken, Baran'ı görmüştüm. Beni gördüğünde sarı saçlarını geriye doğru atarak yanıma geldi.
"Deniz naber?" Diye sorduğunda, kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Hayır beni sevse sevse anca zaten Baran severdi. Ama gene de şaşırıyorum, çocuk bu yaştayken bile mükemmel denilebilecek kadar yakışıklıydı. Hayır bir de Deniz demesi yok mu, bütün yaşıtları abla derken Deniz diye tutturuyordu.
"Deniz ne? Deniz abla olmasın o?" Dediğimde gözlerini devirdi.
"Of Deniz, gene başlatma. Uğraşamayacağım seninle, şimdilik uzak dur benden, sinirimi bozdun." Dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı.
Oğlum, bu çocuğa kim öğretiyor bu bad boy tavırlarını? Çocuk 8 yaşından başladıysa, büyüdüğünde düşünemiyorum bunu.
Ellerimi arkada birleştirerek dükkana doğru yürümeye devam ettim. Yaklaştıktan sonra yavaşça kafamı kapıdan içeri soktum. Gördüğüm manzara ile gülümsemem yerini almıştı bile.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ YEŞİLİ
Hài hướcBelki biraz erken delirmiş olabilirim ama madem ne kadar yaşayacağım belli değil, erken delirmek en iyisi. ¤¤¤ "Senin gözlerin ne renk öyle ulan?" "Bilmem, deniz yeşili diyorlar..." "Ne yani, sen benim yeşilim misin?" İlk yayımlanma tarihi: 3 Ağusto...