Cem Adrian- Elveda
Keyifli okumalar..
Elimdeki kitabı yatağıma bırakıp ayağa kalktım. Uzun bir süre kitap okumaktan her yerim tutulmuştu. Birkaç esneme hareketi yaptıktan sonra salona girdim. Annem eline aldığı yemek tarifleri dergisinden bir an olsun başını kaldırmazken konuşmaya başladım.
"Bu kadar hevesleneceğini bilmezdim."
Gözlüklerinin altından bakıp, "Doğruyu söylemek gerekirse ben de bilmezdim." dedi ve dergisini okumaya devam etti.
İçten içe seviniyordum. Sonunda ev yemekleri yiyebilecektim! Fast food'la resmen iç içe girmiştim(!). Gözlerimi devirip yanımdaki kumandayı elime aldım. Televizyonu açıp kanallarda dolaşırken yabancı bir sinemada durdum. İlk iki dakikadan anladığım kadarıyla polisiye filmiydi.
İlgimi çeken bu filme öyle dalmıştım ki kapının çalındığını idrak ettiğimde ödüm koptu. Çünkü tam o sırada katil kendini ele veriyordu ve.. Neyse. Bu kadar adrenalin bana yetmişti. Ayağa kalkıp kapıyı açmaya gittim. Karşımda kiracımız Maria abla vardı. Gülümseyerek onu içeri davet ettim. Sanırım, annem ilk yemek yapma deneyimini tek başına yapmak istemiyordu ve bu yüzden Maria ablayı çağırmıştı.
Annemle Maria abla kısa bir selamlaşmadan sonra mutfağa geçtiler. Salonda o filmi izledikten sonra tek başıma kalınca bir an için ürperdim. Hızlı adımlarla salondan çıkıp odama girdim. Ne yapsam diye düşünürken kitaplığımın alt rafına koyduğum özel defterimi elime aldım. Kenarda duran kalemi de alıp yatağıma oturdum. Son yazdığım sayfanın arkasını çevirip başladım yazmaya.
İyi miyim, bilmiyorum. Ama iyiymiş gibi davrandığım kesin. Eski benle, şimdiki beni karşılaştırıyorum da.. Arada dağlar kadar fark var. Bazen keşke eski ben olsaydım diyorum. Fakat anında vazgeçiyorum. Çünkü şimdiki ben her şeyin farkında ve ona göre adımlarını atıyor. Eski ben ise.. Çok saftı fakat bir o kadar da mutluydu. Zaten eski ben için olan keşkelerim mutlu olmak içindi..
Defterin kapağını kapatıp eski yerine koydum. Derin bir nefes verip yatağıma uzandım. İçime atmaktan o kadar dolmuştum ki.. İşin aslı bir o kadar da boş hissediyordum. Hem dolu, hem boş. Bu duygunun adını biliyordum. Bir gün böyle olacağım aklımın ucuna hiç gelmezdi. Hissiz olmak aklımın ucuna gelmezdi..
Sağ tarafıma dönüp uyumayı denedim fakat lanet düşünceler peşimi bırakmıyordu! Ne ara bu hâle gelmiştim? Bu soruyu belki de kendime zilyonuncu kez soruyordum. Ama beynim veyahut ruhum hiç bıkmıyordu. Eski okulum ve arkadaşlarım aklıma gelince gözlerimden bir üzüntü geçti. En azından ben hissettim. Onları hiç özlememiştim. Lanet okulun, lanet öğrencileri...
Anlamıyordum. Nasıl bu kadar kalpsiz insan aynı sınıfta toplanabiliyordu? Peki ya ben nasıl onlarla aynı sınıfa düşebiliyordum? Bu konuyu düşünmekten o kadar bıkmıştım ki tekrar uyumayı denedim fakat bu sefer aklıma gelen başka bir şeydi. Annemi ve beni terk eden o pislik adam.. Yani biyolojik babam. Yokluğu elde tutulur cinsten değildi. Bazen hiç ummadığım bir zamanda aklıma gelip anlık bir kalp krizi, nefes alamama gibi durumlara yol açabiliyordu. Böyle zamanlarda -tıpkı şimdiki gibi- acının geçmesini beklemekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Bu çaresizlikse beni yavaştan öldürüyordu. Hissediyordum. Gözlerim kapanırken fiziksel olarak hissettiğim tek şey sol yanağımdaki ıslaklık ve kalbimdeki acıydı...
Gözlerimi açtığımda yatmadan önce düşündüklerim hâlâ aklımdaydı. Resmen delirmeme ramak kalmıştı. Belki de delirmiştim? Hastalıklı düşüncelerimden kurtulmak istercesine ellerimi kulağıma koyup başımı iki yana salladım. Geçmiyordu. Kendimi şu an o kadar çaresiz hissediyordum ki... Yatağımdan kalkıp banyoya ilerledim. İhtiyacım olan belki de soğuk suydu. Banyoya girip hızla üstümdekilerden kurtuldum ve suyu açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım
Teen FictionO gün, o ilk market alışverişimde, önemsiz paketlerin arasındaki yalnız kitap nasıl dikkatimi çekti, bilmiyorum. Ama iyiki de çekmiş...