8.Bölüm-Kahvaltı-

281 31 6
                                    

Aklımda çok güzel planlar dönüyordu ta ki... kapı çalana kadar.

Kapıyı açtığımda karşımda  "Günaydın ilkbaharda açan çiçekten bile güzel olan kız!" diyen bir Ahmet duruyordu. Ve böyle çok tatlı gözüküyordu.

"Günaydın" şekerden bile tatlı olan gülümsememı takındım.

"Hadi üstünü değiştir. Beraber boğaza kahvaltı yapmaya gidiyoruz. Pofuduk pijamalarımla gelirim diyorsan hemen gidelim." yüzünde bugüne kadar görmediğim bir gülümseme vardı. Tabikide bugüne kadar görmediğim bir gülümseme olacaktı. Çünkü daha yeni tanışmiştık.

Tek başıma kahvaltı yapmayı hiç sevmiyordum. Bu yüzün Ahmet'in teklifini geri çeviremedim.

"I-ı olur gidelim ama biraz bekle üstümü değiştirmem gerekiyor."

Ahmet "Peki."deyip içeri daldı.Kendi evi gibi davranıyordu. Nerden geliyordu bu rahatlık?

"Yayıl yayıl,kendi evinmiş gibi!" gözlerimi devirerek üstümü değiştirmek için odama çıktım.

Aşağı indiğimde karşımda sıkıntıdan patlamış bir Ahmet duruyordu.

"Nerede kaldın kızım ya sanki düğüne gidiyoruz!" homurdanarak dışarı çıkıp lüks arabasına bindi.

"Tamam geldik işte uzatmasana!" dedim arabaya binerken.

Ahmetle olan bu samimiyetimiz nerden geliyordu bilmiyorum. Ama  dünyaya geldiğimden beri yanımdaymış gibi geliyor. O yanımda olduğunda kendimi huzurlu ve güvende hissediyorum. Bazen aklımdan İyiki Ahmet bana arabasıyla çarpmış diyorum. Delirdim ben galiba.

Arabaya bindiğimizden beri derin bir sessizlik vardı. Bu sessizliği bozan tabiki ben oldum.

"Söyle bakalım nereye gidiyoruz. Yoksa kaçırıyor musun beni?" yüzümdeki alaycı ifadeyle Ahmet'e bakıyordum.

"Evet,kaçırıyorum! Gitmek istediğin bir yer var mı Aylin Hanım?" gülümseyerek bana baktı.

"Önüne bak kaza yapacağız. Eğer yine birine çarpmak istiyorsan sen bilirsin ben karışmam. Ayrıca beni kaçıran sensin nereye gideceğimize senin karar vermen lazımdı." yüzümde tatlı bir gülümseme yerlestirdim.

"Ben çarpmışım çarpacağıma. O da beni çarptı ama neyse." gülüp yola bakmaya devam etti.

Uzun bir aradan sonra "İşte geldik" dedi Ahmet arabayı kenara çekerken. Etrafıma baktığımda iki üç tekneden başka bir şey yoktu.Şaşkın bir tavırla "Kahvaltı yapmayacak mıydık? Kaçırıyorum derken şaka yaptığını sanıyordum."

"Soru sorma da gel peşimden!" gözlerinin içi gülüyordu. Çocuktan farkı yoktu.

"Offff" derken kendimi hayatım boyunca hep özendiğim yatların içinde buldum.

"Aman Allahımm! Burası çok güzelll!" saraydan farksızdı ve çok büyüktü.

"Beğendiğine sevindim. Hadi gel bizim için çok güzel bir kahvaltı hazırlattım." elimden tutup beni yatın dışına çıkardı. Of neden bütün tanıdığım erkeklerin elleri bu kadar pamuksu bir dokuya sahiptiki? Benim ellerim bile bu kadar yumuşak değil.

Dışarı çıktığımızda karşımda bu güne kadar görmediğim birtek kuş sütü eksik olan sofra duruyordu.

"Benim karnım çok acıktı." dedim. Oburum ne yapayım.

Ahmet "Peki küçük hanım" derken bir yandan da sandalyeye oturmam için bana yardım ediyordu.

Ahmet ne alıyorsa bende ondan alıyordum. Çocuğun neden bu kadar zayıf olduğu anlaşılıyordu. Tabağında sadece iki domates, iki salatalık, kibrit kutusu büyüklüğünde bir beyaz peynir,iki siyah zeytin ve yanında bir dilim ekmek duruyordu. Oysa sofrada bir ben eksiktim. Ahmet bu durumu anlamış olacak ki "Ne istiyorsan çekinmeden alabilirsin Aylin. Sonuçta karşında yabancı yok." dedi.

Yabancı yok.(!) Tabi ya unutmuşum biz zaten Ahmetle iki gün önce tanışmamıştık dimi.

Kibarca "Aldım ben alacağımı sağol yinede." aslında gözüm masadaki kurabiyelerde kalmıştı.

Sofrada sessizlik hakimliğini sürdürüyordu. Bu sefer de sessizliği bozan Ahmet oldu.

"Aylin sen kaç yaşındasın?"

osu****** muhabet ayağına yatıyor.

"18 sen"

"Bende.Hangi üniversitedesin?"

"I-ı ben bir sene hazırlık okudum o yüzden lise son. Sen" hafif kızmıştım. Neden kızardım onu da anlamadım.

"İstanbul Teknik Üniversitesi."

"Peki hangi bölüm?"

"Mimarlık."

Hep istediğim bölümde inşallah bende orayı tuttururdum. "İnanmıyorum benim istediğim bölüm. Bakarsın aynı bölümde oluruz.

Ahmet gülümsedi ve kahvaltısını yapmaya devam etti.

****

Şu ana kadar herşey mükemmeldi. Fakat midem bulunmaya başlamıştı. Uzun süre tekne veya vapurda kalınca benim midem bulunmaya başlardı. Ahmet bu durumu anlamış olacak ki "İyi misin Aylin!"

"Hayır! İyi değilim. Lavabo ne tarafta?" Her an Ahmet'in üstüne kusabilirdim. Hızla lavaboya gittim. Bir güzel kusup geri döndüm.

Tuvaletin içine etmiştim. Lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgi eyo eyo. Seni çok sevmiştim sen beni bırakıp gittin!

"Aylin! Aylin! Kendine gell!" Ahmet beni sarsarak kendime getirdi. Kendi dünyamda ne güzel takılıyorum ama olmaz kii!

"Pardon dalmışım. Gidelim mi artık."hafif sırıttım. Bir an önce gitmem lazımdı. Çünkü Ahmet tuvalete girerse rezilliğin daniskası.

"Tamam. Hadi gidelim." hızlı adımlarla dışarı çıktık.

****

Eve gelmiştik. Ahmet beni bırakmak için durduğunda...

Devamı sonraki bölümde ..... :D

Günden GüneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin