ARA SOKAK

27 5 0
                                    

Doğa Kafe'ye her gelişim bana o gün Erdinç ile Esra'nın masanı basışımızı hatırlatıyor. O zamandan beridir herşey aynı. Masalar, sandalyeler, duvardaki resimler... Garsonlar değişiyordu bir tek.

Yeni bir garson vardı yine. Ama bu garson pek tanıdık geliyordu. Burçin eli ile garsona el salladı. '' N'oluyor? " dedim. Burçin içeri girdi ardından Lavin de elimden tuttu ve birlikte içeri girdik. Burçin garsonun yanına gitmiş, sohbet ediyordu." Tekrar soruyorum, ne oluyor? "

Lavin" Cüneyt'in son hikayesini izlemedin değil mi? " dedi. Ben genelde İnstagram'da başkalarının paylaşımlarına bakmaz, izlenmiş olmak için hızlıca geçerdim. Çünkü paylaştıkları şey aynı monotonlukla ilerliyordu :
nargile, WhatsApp konuşma ekran görüntüsü, İnstagram konuşma ekran görüntüsü, laf sokucu söz, siyah bir ekran ve arkasından çalan müzik, buluşma fotoğrafı, iki tane tutuşmuş el, sigara, gökyüzü... Ve sonra başa sarıyor aynı şeyleri farklı şekilde paylaşmaya devam ediyorlar. Genelde insanların hikaye atmalarının altında görmelerini istedikleri insanlar da yatıyor. Benim görmesini istediğim bir insan yok o yüzden hikaye paylaşmayı sevmem, izlemeyi de öyle.

Lavin cebinden telefonunu çıkardı ve veri bağlantısını açtı. İnstagram arama bölümüne Cüneyt'in ismini yazdı ve hikayesine tıkladı. Hikaye açıldı :
"Yeni iş yerim olan Doğa Kafe'ye bütün herkesi beklerim. İlk günümde canlı yayın açıp bana olan desteklerinizi bütün takipçilerim ile paylaşmak istiyorum."

Ne sanıyor bu kendini, ünlü falan mı? Sadece üçyüz takipçisi var ve eminim ki yarısından çoğu aktif olmayan hesaplardır. Sanırım Cüneyt'inde bunu paylaşmasının sebebi görmesini istediği insanlar. Kim olduklarını bilmiyorum ama Lavin olmadığı kesin.

Lavin yeni garsonun olduğu tarafa doğru bakıyordu. Etrafı kalabalık olan garsonun suratını çok net göremiyordum. Bir anlık Lavin'in el sallaması ile bize doğru baktı. Bu Cüneyt'ti. Cüneyt ile aynı lisedeydik, az çok tanıyordum onu. Selam verebilecek kadar çok değil ama. Anlaşılan Lavin selam verebilecek kadar çok tanıyordu onu.

Cüneyt yanımıza geldi. Lavin ile onları yalnız bırakmak için uzaklaşmaya kalkışacakken Lavin kolumdan sıkıca tuttu. "Kızlar, sizi burada görmek çok hoş. " dedi Cüneyt. Lavin gülümsedi "hikayeni görür görmez gelmeye çalıştık tabi Rana bir türlü uyanmak bilmedi." ikiside gülümsedi ve bana baktılar. Cüneyt yeşil küçük gözleri ile süzdü beni. Üzerinde çalıştığı yere ait olan kırmızı bir önlük vardı. Altında da beyaz lakos ve siyah bir pantolon. Beni kısa süre süzdükten sonra gülümseyerek:
"Uykuyu çok seviyorsun anlaşılan." dedi.

Uykuyu seviyorum, aptalca bir yeni iş günü için bunu bölemezdim. Özellikle bu iş pek samimiyetimin olmadığı ve uzaktan tanıdığım bir çocuğunsa. Ama Lavin en yakın arkadaşımdı, onu kıramazdım.

Cüneyt bana çok dikkatli bakıyordu o yüzden gözlerinin içine bakmadan "Lavin çağırmasa gelmezdim." dedim. Lavin kolumu çimdikledi. "Ahahah ne kadar da komiksin, birlikte planladık geleceğimizi." dedi gülümseyerek.

Birlikte planlamış olsak bundan benim de haberim olurdu değil mi? Bu kız neyin peşinde bilmiyorum ama sevgisine - En azından bir haftalık sürecek olan sevgisine - saygı duymalıydım.

Cüneyt gülümsedi ve" Kızlar otursanıza, merak etmeyin ben hemen geliyorum. " dedi ve ardından hemen uzaklaştı." Keşke gitsen de gelmesen. " Lavin bana kızgın bir şekilde baktı, sesli mi söylemiştim." Rana, sessiz ol. Seni duyabilir. " dedi bana. Umrumda değildi tek umrumda olan buradan en kısa sürede uzaklaşmaktı. Cüneyt'i sevmemiştim, burayı da öyle. Tüm okul neredeyse buradaydı. Kimsenin duymadığından emin olarak Lavin'e döndüm.

"Tüm okul neredeyse burada, bence gitsek farkına varmaz."

"Hayır Rana, buraya destek verdiğimizi göstermek için geldik."

"Düzgün bir samimiyetimiz bile yok, ne desteği?"

"Aşka inanmıyorsun, anladık ama benim aşkıma da mı inanmayacaksın? "

"Haftalık aşkların için burada duracağız yani, mükemmel."

Lavin üzülmüştü, gözlerimin içine birşey söyleyecek gibi baktı ama susuyordu. Sonra masadan kalktı ve Burçin'i yanına gitti.

Ne demiştim ben böyle. Ah şu çenem. Ağzıma geleni söylüyorum, karşındakini de düşün Rana, bencil olma.

Lavin'in kalbini kırmıştım. Pişmandım ama yanına gidip özür dilemek istemiyordum. Çünkü tüm okul var orada. Elinden tutup bir köşeye de çekemezdim, bu çok dikkat çekerdi. Aferin Lavin, tam da güzel bir yere gitmişsin.

Lavin için buraya gelmiştim ve Lavin artık yanımda yoktu, vana ihtiyacı da yoktu. Masadan kalktım ve gittim. Kimse gelişimi farketmemişti zaten, gidişimi de farketmezlerdi.

Cebimden kulaklığımı çıkardım ve telefonuma takıp müzik açtım. Lanet olsun, şarjım iki. Bu şarjın eve gidene kadar yeteceğini umarak telefonu cebime koyup yürümeye başladım.

Telefonumda en sevdiğim şarkı çalışıyordu. Adele - Set On Fire. Şarkının ritmine göre adım atıyordum. Bu bana hep çok eğlenceli gelmiştir.

Şarkı bir anda kesildi, anlaşılan şarjım bitmişti. Şarjım bitmesine rağmen kulaklıklarımı çıkarmadım. Bence güzel duruyordu. Hem insanlar duymadığımı düşündüğü için benle de konuşmazlardı.

"Falanca kişi nerede, Şu adres nerede?, Falanca market nerede..." diye soru soran bir sürü insan var. Birde yeni nesile laf ederler, bence eski nesil daha kötü. Biz en azından gideceğimiz yeri bulmak için insanlara haritalarmış gibi sormuyor, telefonumuzdan rahatlıkla bulabiliyoruz.

Yolda ilerlerken uzaktan evimi görebiliyordum. Anlaşılan evime yaklaşmıştım. Evime iyice yaklaşmışken kapıdan birinin çıktığını gördüm. Uzun boylu, solgun tenli birisiydi. Üzerinde gri bir pantolon ve gri bir kazak vardı. Yoksa bu...?

Hızlı adımlarla sessizce yaklaştım ona. Bir kere kapıyı açtığı için rahatlıkla görebildiğim yüzünü unutmamıştım, bu oydu. Henüz ismini bile bilmediğim yeni komşumuz.

Yavaşça yürüyordu ve nereye gittiğini merak edip arkasından yürümeye başladım. Hem belki peşinden gidersem onun hakkında yeni şeyler öğrenebilirdim. Biraz ilerledikten sonra bir ara sokağa girdi. Buraya yeni taşınan biri olarak sokakları iyi ezberlemişti anlaşılan. Arkasından gitmeye yeltendiğim an bir el omzuma dokundu. Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı ve irkilerek arkama baktım.

Karşımda Nuran Abla dikili duruyordu. Gülümseyerek "Ben de size gelecektim tam, annen evde değil mi?" dedi.

Nuran Abla turuncu başörtüsünü özenle bağlamıştı. Altında siyah etek, üstünde Beyaz bluz vardı. Elinde de kurabiye kokulu, üstünde peçete olan tabak vardı. Orta kilolu olan Nuran Abla'yı küçüklüğümden beridir tanırım. Annemin teyzesinin kızı olan Nuran Abla genç bir kadın. Ben ona Abla diyorum ama netim olduğunu tam olarak bilmiyorum.

Nuran Abla elindeki tabağın üstündeki peçeteyi kaldırarak içinden bir kurabiye alıp bana doğru uzattı. " Al, ye. Annene yaptım zehirlenmez inşallah." dedi ve gülmeye başladı bende ayak uydurarak güldüm. "Nuran Abla, annem Zehra Teyzemler'e gitti. Evde yok. Ama istersen sen de oraya git" dedim. Nuran Abla'nın gülümseyen yüzü birden asıldı. "Hımm, annene geldiğimi söylersin kızım. Allaha emanet." dedi ve gitti. Zehra Teyze ile arasında birşey mi geçti acaba. Nuran Abla'nın arkasından bakarken birden buraya geliş amacımı hatırladım.

Ara sokağa girdim ve sokağı kapatan bir duvar olduğunu farkettim. Üstelik kimse de yoktu. Acaba benim onu takip ettiğimi öğrenip ara sokağa girmiş, sonra ben Nuran Abla ile konuşurken ara sokaktan çıkıp başka sokağa mı girmişti?

Ah Nuran abla, kulaklık bile takılıyken benle konuştun ya. Şimdi öğrenemeyecektim nereye gideceğini. Suratım asıldı ve kulaklığımı cebime koyup evime doğru yürüdüm.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 25, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İLK AŞK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin